Anadolu Ajansı Editör Masası'na konuk olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. 

Hizbullah'ın kullandığı çağrı cihazları ve telsizleri patlatmaları 32 kişinin ölümüne yol açmıştı.

Fidan, saldırılara ilişkin, "Hizbullah'ın yapacağı satın almaları İsrail önceden öğreniyor daha sonra paravan şirketlerle nüfuz ediyorlar. İsrail'in saldırıları adım adım Lübnan’a doğru tırmandırmaya başladığını görüyoruz" ifadelerini kullandı.

Bakan Fidan Bunun yeni bir konsepti olmadığını ancak büyük bir çapta gerçekleştiğini ve binlerce insanı etkilyen bir operasyon olduğunu söyledi.

Türkiye'nin siber güvenlik alanındaki çalışmalara yönelik soruyu yanıtlayan Bakan Fidan, "Müstakil bir siber güvenlik teşkilatının kurulmasıyla ilgili konu hükümetimizin de gündemine getirildi" dedi.

Bakan Fidan'ın açıklamalarından önemli satırbaşları...

Son iki gündür Lübnan'da olan patlamalar 'fırsat operasyonu' olarak değerlendirilen operasyonlar. Bir fark var bu büyük çaplı bir operasyon. İlk gün Lübnan Başbakanı'nı aradım, her türlü tıbbi desteğe hazır olduğumuzu söyledim. İsrail'in saldırıları adım adım Lübnan’a doğru tırmandırmaya başladığını görüyoruz. Bölgedeki tırmanma endişe verici.

İsrail'in operasyonlarının giderek daha provokatif bir şekle dönüşmesi ve İran ile Hizbullah'ın karşılık vermeme ihtimalinin kalmadığı bir duruma geldi.

TÜRKİYE'DE SİBER GÜVENLİK ÖNLEMLERİ

Türkiye siber güvenlik konusunda aslında büyük bir farkındalık var. Müstakil bir siber güvenlik teşkilatının kurulmasıyla ilgili konu hükümetimizin de gündemine getirildi. Ulaştırma Bakanlığı'nda kurumlarımız var ve MİT'te oldukça kabiliyetli birimler var. Cumhurbaşkanımız bunun artık olması gerektiğine dair bir irade koydular.

"İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜN TEK ÇÖZÜM OLDUĞU KONUSUNDA DA MUAZZAM BİR ÇABA VAR"

Bölge esas itibariyle hala iki potansiyeli beraberinde taşıyor. Çünkü savaşın başından beri özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı Arap Ligi ülkelerinin oluşturduğu temas grubunun, Türkiye'nin de içinde bulunduğu yedi ülkeli temas grubunun, çok yoğun faaliyetleri oldu. Yani o faaliyetler zaman zaman da kamuoyuyla paylaştığımız faaliyetler. Özellikle Filistin meselesinin unutulmuş tanımını, unutulmuş boyutlarını yeniden gündeme taşımada ve Filistin meselesine nasıl yaklaşacağımızı tekrar önceliklendirmede çok muazzam bir rol oynadı. Orada neyi kastediyorum? Gazze'de yürüyen bir katliam var, soykırım var. Bunu durdurmak için elimizden geleni yapmamız lazım. Bir taraftan onu engellemeye çalışıyoruz. Diğer taraftan benzer savaşlar, Filistin konulu tekrar etmesin diye iki devletli çözümün tek çözüm olduğu konusunda da muazzam bir çaba var. 

Şimdi dün mesela BM'de kabul edilen bir karar tasarısı var en son. Biliyorsunuz daha önce BM'de hem Filistin'in devlet olarak tanınmasıyla ilgili 150'den fazla üyenin kabul ettiği bir karar tasarısı olmuştu. Şimdi de 124 tane üyenin, Uluslararası Adalet Divanı'nın aldığı "İsrail işgal ettiği topraklardan bir yıl içerisinde çekilmelidir" kararını onaylayan bir, Genel Kurul kararıyla karşı karşıyayız. Şimdi burada şunu görüyoruz. Aslında Filistin devleti unutulmuştu. Filistin devletinin iki devletli çözümünün tekrar gündeme taşınmış olması iyi. 

"TOPLUMDA GERÇEKTEN ÇOK BÜYÜK BİR BİLİNÇ OLUŞTU"

Bu noktada uluslararası toplumda gerçekten çok büyük bir bilinç oluştu. Artık uluslararası toplum şu gerçeği teslim ediyor ve arkasında duruyor. Tamam İsraillilere nasıl devlet veriliyorsa, Filistinlilere de devlet verilmesi lazım. İsrailliler nasıl egemenlik ve güvenlik peşindeyse, Filistinliler de egemenlik ve güvenlik peşinde olmalı. Bunun ikisinin olmadığı bir yerde, birisinin egemen, güvenlik için her şeyi yaptığı bir yerde, diğerinin ise edilgen, baskıya uğrayan köleleştirilmiş bir toplum olması meselesini artık kimse kabul etmiyor, almıyor da. Ama bunu sürekli yüksek bir sesle vurgulamak, anlatmak ve mücadelesini vermek gerekiyor. 

Şimdi bir taraftan böyle bir meşruiyet alanı var. Diğer taraftan da Netanyahu'nun, Batı desteğiyle yürüttüğü bölgede, 20. yüzyılın başlarında başlatılmış Filistin topraklarını tamamıyla çalma projesinin, son, nihayete erdirilmesi projesi de bir taraftan devam ediyor. İki alanda da gidiliyor. Katliam devam ediyor, soykırım devam ediyor. Lübnan'a yönelik tehditler devam ediyor. İran'ın da devreye girmesiyle daha büyük bir savaşın çıkması gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Bütün bu riskler de halihazırda mevcut. 

"FİLİSTİN DEVLETİNE ŞU ANDA BİR VETO UZAKLIĞINDAYIZ"

Şimdi bunların olduğu bir ortamda, riski azaltıp, çözümü daha da öne çıkartmayla ilgili, neler yapabiliriz? Bunu sürekli çalışıyoruz. Çünkü risk bölgesel savaşla başlayıp neredeyse küresel savaşa erişme, potansiyeli taşıyan bir risk. Dün Ürdün'deydik temas grubu olarak. Ürdün kralı tarafından da kabul edildiğimizde orada da gördüğüm şey şu. Yani gerçekten Ürdün'de Batı Şeria'da son haftalarda olan İsrail operasyonları nedeniyle kendisini bir askeri alarm düzeyine getirmiş durumda. Çünkü artık orada olacak, İsrail oldubittisine sessiz kalmayacağını Ürdünlüler artık hem dostlarına hem uluslararası muhataplarına iletiyorlar. Yani bu da alarm verici bir şey. Bizim şu anda Lübnan'ı düşünürken, Ürdün'ü de içine alacak, Mısır'ı da içine alacak, bölgenin tamamını içine alacak bir savaş riski her zaman için mevcut. Netanyahu, bunu bunu ilerletmede kararlı. Vahim olan tabii uluslararası sistemin, özellikle Amerika'nın bunu durma konusunda herhangi bir aracının ve yeteneğinin olmaması. 

Filistin devletine şu anda bir veto uzaklığındayız. Sadece dünyadaki yani, 200'e yakın ulus devletin, çoğunluğunun tanıdığı, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin itiraz etmediği, sadece Amerika hariç bir devlet konusu var. Zaten tanıyan devletler Filistin'le devlet ilişkisini sürdürüyorlar. Yani Filistin'in devletleşmesi, devlet olarak tanınması ve işlemesi konusundaki hukuki ve uluslararası tanınma konusunda aslında çok şükür bütün aşamalar hemen hemen BM Güvenlik Konseyi hariç, tamamlanmış durumda. 

"FANATİK, RADİKAL HÜKÜMET, BÜTÜN TEHDİTLERİ YOK ETME STRATEJİSİ GÜDÜYOR"

Problem ne? Problem İsrail'in devam eden soykırım ve işgalinden dolayı, Filistin devletinin kendi egemenlik haklarını ve organlarını kullanarak, kendi kendini yönetmesiyle ilgili bir şu anda sıkıntıyla karşı karşıyayız. Tabii İsrail, iki devletli çözümü özellikle Netanyahu'nun olduğu dönemde unutturarak, defacto durumu, uluslararası sisteme kabul ettirmeye çalışmıştı. Maalesef ve maalesef, bazı Filistinliler de özellikle tabii imkansızlıktan dolayı, yani işte Filistin yönetimi olarak kalalım. Bize ne kadar imkan veriliyorsa bu verilen imkanlarla bu işi götürelim. Ne kadar toprak kaldıysa onu götürelim gibi bir kabul edilmişlik içerisinde oldukları için, onlar da aslında bu projeye biraz da dolaylı da olsa hizmet ettiler. 

Şimdi gelinen noktada, bu hikaye tekrar başlangıç noktasına dönüyor ve olması gereken noktaya dönüyor. Çünkü Filistin meselesi Kudüs'ü de içerdiği için, sadece Filistin'de yaşayan Arap kardeşlerimizi ilgilendiren bir konu değil. İslam coğrafyasının tamamını ve ötesini ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla burada İslam coğrafyasının hassasiyeti, Müslümanların hassasiyeti, toplumların bu konudaki hissiyatının devletler tarafından politikaya dönüştürülmesi ve uygulamaya konması, şu anda iki devletli çözümü tekrar gündeme çok güçlü bir şekilde getirdi. 

İsrail bu savaşa nereden bakıyor, bence o soruyu sormak gerekiyor. Yani bu savaşı siyasal bir çözüme götürmek için ve kalıcı bir barış için mi istiyor, yoksa bu savaşı klasik savaş yöntemlerini kullanarak, tırnak içinde, tehdit olarak gördüğü her şeyi elimine ederek, askeri, siyasi, ekonomik diğer yetenekleri kullanarak yine klasik yöntemi uygulamak istiyor? 

Bizim gördüğümüz, İsrail'deki şu andaki fanatik, radikal hükümet, bütün tehditleri yok etme stratejisi güdüyor. Bunun için bütün askeri kabiliyetlerini mobilize etmiş durumda. Bunun için aşamalı strateji uyguluyor. Gazze'de aşamalı strateji uyguladı. Gazze'den sonra şimdi Lübnan'a geçiyor. Daha sonra belki başka hedeflere doğru yönelecek. Bunu yaparken, Amerika'nın da Batı'nın da desteğini arkasına alıyor. 

"BU ÇILGINLIK SADECE FİLİSTİNLİLERE ZARAR VERMİYOR"

Şimdi buna, dur diyecek bir irade ve güç gerekiyor. Uluslararası sistemin bir araya gelip, çok geç olmadan buna dur demesi lazım. Ya da İsrail'in kendi içerisinden aklıselim insanların, ortaya çıkıp, bu çılgınlığı durdurması lazım. Neden? Bu çılgınlık sadece Filistinlilere zarar vermiyor. İsrail'in ve İsraillilerin de geleceğini ipotek altına almış durumda. Bu kadar masumu siz katlederseniz, topraklarını çalarsanız, onursuzlaştırırsanız, bunun üreteceği tepkinin altında siz uzun yıllar kalırsınız. Bu tepki ne zaman, hangi şekilde, kendisini gösterecek ve nerede gösterecek, bilemezsiniz. Bu sizi gelecek 10 yıllar, 100 yıllar güvensizlik sarmalı içerisinde tutacak. Aklı başında olan İsrailli bunu görüyor. Ama şu anki hakim zihin, fanatik zihin, aklıselimden uzak, tamamıyla yok etmek üzerine dizayn edilmiş bir politika uyguluyor.

"ESAD İLE GÖRÜŞMEYE HAZIRIZ"

Suriye ile ilişkilere yönelik konuşan Fidan; Cumhurbaşkanımızın bu yönde bir açıklaması olmuştu, o da Esad'la görüşmeye hazır olduğumuz. Esad yönetimiyle çeşitli ortamlarda hep görüşüldü. Biz şimdi şunu görmek istiyoruz; Rejimle muhalefet arasında dondurulmuş bir savaş var, herkes kendi bölgesinde duruyor. Bu sessizlik ortamında biz belli konuların kalıcı çözümlerin getirilmesi gerektiğini düşündük. Türkiye'nin görmek istediği rejimin ve muhaliflerin kendi üzerlerinde anlaşabileceği bir çerçeve.

Yurt dışındaki milyonlarca Suriyeli mülteci neden var? Kendi halkıyla problemli olan bir yönetim milyonlarca mülteci yaratmış durumda. Biz sistemi kurmamış olsaydık 5 milyon mülteci daha gelecekti. Bu kitle rejimle barışını, güven tesisini sağlamadıkça bizim normalleşmemiz mümkün değil.

Sorunun daha fazla ileriye gitmemesi, çatışmamaların olmaması, daha fazla insanın ölmemesi, daha fazla insanın mülteci olarak çıkmaması. Şu an bu ortam buna yarıyor. Türkiye'nin istediği tarzda bir çözümün olması halinde diğer sorunları da Suriye’nin daha rahat çözeceğine inanıyorum.

AB İLE İLİŞKİLER

AB Gayriresmi Dışişleri Bakanları Toplantısına uzun süre sonra davet edildik. Burada uzun zamandır beraber çalıştığımız bakanlarla görüşlerimizi paylaşıyoruz, Borrell ile de aynı şekilde. Cumhurbaşkanımız AB ile ortaya koyduğu yenilenmiş bir vizyonu var. Cumhurbaşkanımız seçildiği andan itibaren de Türkiye'nin AB vizyonu ile ilgili görüşünün değişmediğini ortaya koymuştur.

AB'de 2008'den itibaren siyasi iradenin değişti ve bu irade Türkiye-AB ilişkilerini ortada bıraktı. Son yıllarda bazı sübjektif yaklaşımlar, AB gündeminde Türkiye ile ilişkileri dibe çekti.

Özellikle, son 3-4 yıldır Rusya-Ukrayna savaşı başta olmak üzere, Gazze savaşıyla birlikte AB'nin jeostrajetik olarak alarma geçtiğini görüyoruz.

UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI

Bakan Fidan, Rusya-Ukrayna Savaşına ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, "Türkiye'nin arabuluculuk iradesi ve rolü her zaman için mevcut, bu Cumhurbaşkanımız için bir numaralı öncelik."

Bu konuda "pratikte" çok şey yapıldığını söyleyen Fidan, özellikle istihbarat diplomasisi üzerinden yürüyen, enerji ve gıda güvenliği konusunda yapılan anlaşma taslakları konusunda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) vasıtasıyla yürüyen "çok nitelikli" görüşmeler olduğunu vurguladı.

Fidan, tarafların her zaman "aynı şekilde, aynı yerde" buluşamadığına ama çalışmaların devam ettiğine vurgu yaparak, gıda güvenliği ve enerji alanlarındaki sorunun halledilmesi durumunda "geri kalan büyük savaş ne olacak?" sorusuna odaklanılması gerektiğini belirtti.

Bu alanda "biraz rahatlamaların" olabileceğine değinen Fidan, "Ama savaşın kendisi giderek daha da farklı formlara bürünmeye başlıyor, en başta söylemiştik aynı Gazze'deki savaş gibi bir savaş başladığı andan itibaren eğer siz onu durdurmayla ilgili bir irade koymuyorsanız, bunun hangi yöne nasıl evrileceğine ilişkin net kanaatleriniz olmayabilir ve kontrolden çıkabilir." dedi.

Fidan, savaşın şu anda Rusya'nın "içerisine" taşındığını vurgulayarak, 500 binden fazla insanın yaşamını yitirdiğini ve durumun Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'ndan bahsediyormuş gibi "konvansiyonel" bir savaş olduğunun altını çizdi.

İki tarafta da fabrikaların mermi üretmeye yetişemediğini söyleyen Fidan, saldırıların, insanlara, şehirlerin altyapısına verdiği zarara dikkati çekti.

Bakan Fidan, durumu "çok acı bir tablo" diye nitelendirerek, "şimdi daha da garip olan aynı Gazze Savaşı'nda olduğu gibi uluslararası sistem burada bir olağanüstülük hissiyatında değil. Yüz binlerce insanın burada ölüyor olmasının bir neticesi olmalı. İnsanlar bununla ilgili dert sahibi olmalı. Tabi ki bir taraf kendisi işgal altında bu işgale karşı bir mücadele ortaya koyuyor; ama artık bu bunun çok ötesine geçmiş durumda. Dünyayı ortadan ikiye bölüyor ve giderek daha fazla yaygınlaşma riski gösteriyor." ifadelerini kullandı.

ABD'nin Avrupa'ya öncülük ettiğine ve "savaşın arkasına savaş" anlayışına değinen Fidan, herkesin ABD'deki başkanlık seçimlerini beklediğini belirtti.

Fidan, seçim sonrası "müzakere ve diyalog"a başlanabileceğinin varsayıldığını söyleyerek, savaşın yaklaşık 3 yıldır devam ettiğini ve tarafların savaş yoluyla "neyi ne kadar ele geçirip, geçiremeyeceklerine" ilişkin bir tablonun oluştuğuna işaret etti.

Durumun "doyum" noktasına gittiğini kaydeden Bakan Fidan, tarafların "kullanmadığı yetenekleri" ve "vurmadığı hedefleri" kozunu da oynayabileceğini aktardı.

Fidan, ABD seçimlerinden sonra diyalog mekanizmasının "açılabileceğine" değinerek, ondan önce de atılabilecek adımlar ve konuşulması gerekenlerin olduğunu belirtti.

Ukrayna-Rusya Savaşı'ndaki başka bir parametrenin de Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımlar olduğunun altını çizen Bakan Fidan, "Bu yaptırımlar da masaya tabiki gelecek büyük bir paket olarak. Bunların hepsinin artık hangi şekilde nasıl müzakere edileceği konusunu göreceğiz. Müzakere edilemezse, başarısız olursa, olay ya yaygınlaşan bir savaşa dönüşecek ya da bir şekilde donmuş bir savaşa dönüşecek." değerlendirmesini yaptı.

Fidan, donmuş savaşın devam edeceği formatlardan birinin Rusya ile Ukrayna arasındaki cephe hatlarının sabit kalması ve aktörlerin birbirlerine bir şey yapamaması olduğunu söyledi.

Bakan Fidan, gelecekteki duruma ilişkin, "Batı'yla Rusya ve Rusya'nın kendisine çekim merkezinde oluşturduğu ittifaklarıyla başlayan Soğuk Savaş derinleşerek başka bir boyuta evrilerek devam edecek." dedi.

Fidan, "Şu an da gerek piyasalar, gerek stratejistler ve gerek güvenlik mekanizmaları var olan savaşı hala geçici olarak kabul etmede bir refleks gösteriyorlar. Önümüzdeki aylar, kritik bunun kalıcı etkilere dönüşebileceğini görüyoruz. Çünkü kalıcı etki hesabı yaptığınız zaman alacağımız tedbirlere yönelik de çok büyük mali kaynaklar harcamanız gerekiyor, siyasi kararlar almanız gerekiyor." dedi.

Senaryonun beklenmeyen şekilde ortaya çıktığı bir durumda, harcanan kaynakların, alınmış pozisyonların boşa gideceğini söyleyen Fidan, "(Senaryonun) Beklediğiniz gibi çıkar, tedbir almış olmazsanız zaman kaybedeceksiniz. Onun için uluslararası sistemdeki aktörler bu noktada bir belirsizliği yaşıyorlar." diye konuştu.

Fidan, ticaret yollarının inkıtaa uğradığını söyleyerek, "Ukrayna-Rusya Savaşı sadece Ukrayna’da cereyan eden sıcak savaş olmasının ötesinde çok büyük global etkisi olan bir durumda." dedi.

Türkiye’nin de buna dikkati çektiğini belirten Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da savaşın çok boyutluluğuna ve çok fazla coğrafyayı etkilemesine yönelik vurgu yaptığını hatırlattı.

Fidan, "Savaşta özellikle devam etmede beis görmeyen tarafların da farklı jeopolitik hesapları var." diyerek, savaşın bu şeklinden fayda sağlayan ülkeler olduğunu ifade etti.

"Bizi endişelendiren formatın değişecek olması" diyen Fidan, savaşın iki parametresi olduğunu söyledi.

Fidan, "Birincisi coğrafya sabit, ring belli. Savaşın olduğu ring Ukrayna toprağıydı ve onun için Ruslar da problem etmiyordu. Ve silahlar belli, nükleer silah hariç her şey. Ringin biraz değiştiğini görüyoruz. Ruslar da artık nükleer stratejileri elde ediyorlar. 'biz farklı silah kullanabiliriz' diyorlar." dedi.

- TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI

Yakın zamanda yaptığı Orta Asya ziyareti hakkında konuşan Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk Devletleri Teşkilatıyla (TDT) ve üyeleriyle ilişkileri kurumsal noktada en ileri pozisyona taşımada ciddi bir iradesi olduğunu belirtti.

Fidan, Türk dünyasını Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı'nda (TİKA) çalıştığından beri yakından takip ettiği bir konu olduğunu vurgulayarak, "Soydaşlığımızın yanı sıra duygudaşlığımız var. O duygu ne? Bizler bir araya gelelim, güçlü olalım, bir olalım, etkili olalım, daha caydırıcı olalım." diye konuştu.

Bunlar sağlandıktan sonra kurumsallaşma gibi pratikte konuların başladığını aktaran Fidan, ekonomik işbirliğinde, güvenlik işbirliğinde kurumsallaşma yönünde izlenecek yol konusunda odaklanma gerektiğini belirtti.

Fidan, Avrupa Birliği’nin (AB), Rusya’nın, Asya Pasifik’teki ülkelerin Orta Asya’ya çok fazla önem gösterdiğini dile getirerek, "Bu kadar rağbet varken, Türkiye’nin de özellikle Türk Devletleri Teşkilatı temelli bir kurumsallaşmayla hem ikili ilişkileri ilerletmesi hem de kurumsal ilişkileri ilerletmesi büyük önem arz ediyor." dedi.

"Ama bazı alanlar var, sadece yüzde yüz emin olduğunuz, sadece kader birlikteliği yapacağınız, kardeşlerinizle dostlarınızla çıkabileceğiniz yollar var. Güvenlik alanı, savunma alanı, kritik istihbari konular gibi…” diyen Fidan, bunların kritik yapılarak gündem yapılması gerektiğini vurguladı.

Fidan, diğer Türk devletleri ile kıyaslandığında Türkiye’nin ekonomisiyle, teknolojisiyle büyük bir ülke olduğunu belirterek, bu kapasitenin TDT üye ülkeleriyle nasıl paylaşabileceği arayışı içerisinde olunduğunu söyledi.

Kaynak: HABER MERKEZİ