Cemaat ne yapıyor? Cemaat, iktidara karşı direniş hattı
oluşturmaya çalışıyor. Bunu ilk kez, Nedim Şener ve Ahmet Şık’tan
özür dileyerek açık olarak dillendirmesine rağmen, kamuoyunda ve
özel ikili görüşmelerde, Cemaat dışı olan İslami kesime,
“Süleymancılar’da zulüm görüyor” diyerek “Yalnız değiliz” imajı
vermeye çalışıyorlar. Cübbeli Ahmet Hoca’nın bazı konuşmalarında
hükümete yüklenmesi de bu noktada değerlendirilebilir. Ancak
Cübbeli Ahmet Hoca’nın “içeri alınmasındaki” süreç göz önüne
alınırsa, kendisinin söylemlerine çok da güvenemediğimi açıkça
itiraf etmek zorundayım.
Cemaat bununla da kalmayıp PKK’nın seçimlerde CHP’yi
desteklemesi için kendilerini ikna etmeye çalışıyor. Bunun için dağ
kadrosu ile görüşülürken, yıllardır hem Kürt hareketine, hem de
PKK’ya uzak durmuş ve “kötü davranmış” Cemaat, çok da ikna edici
durumda değil. HDP’nin 2015 seçimlerine CHP bünyesi altında girmesi
için yapılan müzakerelerde de mesafe almış değiller. Çünkü PKK
şunun farkında ki, “Güçlü zamanında PKK için azılı düşman olan
Cemaat, gücünü tekrar topladığında yine azılı düşman haline
gelecektir.” Üstelik, öyle veya böyle devam eden bir çözüm süreci
varken, PKK’nın hükümete sırtını dönmeyi göze alabileceğini
sanmıyorum.
Hizmet Hareketi, yıllar boyu “siyaset üstü” bir konumda
olmasının veya öyle nitelendirilmiş olmasının karşılığı olarak bu
kadar büyüyebilmiş olmasını unutup, Ekrem Dumanlı’nın adliye
çıkışı, siyasi parti lideri gibi konuşmaya başlaması ile şekil
değiştirmeye başlayacakmış gibi duruyor. Örneğin; İdris Naim Şahin
ve İdris Bal’ın kurudukları iki partiyle beraber toplam 9 partinin
birleşmek için görüşmelerinin devam ettiği, yeni kurulacak bu
partinin başına da Ekrem Dumanlı’nın geleceği iddia ediliyor. Bu
birleşmenin biraz fantastik ve hayal gücü ağırlık olacağı gerçeğini
kabul etmek lazım. Ancak kazara Cemaat, İdris Naim Şahin ve İdris
Bal’ın kurudukları partiyi birleştirip desteklerse bu sefer
partiler üstü konumunu kaybedeceği gibi, İslami kesimin öyle veya
böyle üzerinde ittifak ettiği AKP’nin karşısında siyasi bir hareket
olarak konuşlanmaya başlayacak ki, zaten diğer cemaatler tarafından
ABD ve İsrail’e “hizmet” etmekle itham edilen Cemaat’in ciddi
manada “ötekileştirileceği” anlamına gelecektir.
Şu ana kadar görülen en sarih nokta; Cemaat’in yolundan
dönmeyeceği, Hükümetin de kendilerine yapılan operasyonu
affetmeyeceği noktasında. Fakat gerçek şu ki, her iki taraf da kan
kaybetmeye devam ediyor. Cemaat’in Anadolu’daki önemli parasal
kaynakları kesildiği gibi, en son Fethullah Hoca hakkında çıkarılan
“yakalama” kararının bir adım ötesi, “Fethullah Gülen bir terör
örgütü yöneticisi olduğu için konuşmalarını dinlemek, kitaplarını
okumak yasaktır” şeklinde bir mahkeme kararı olacak gibi
duruyor.
Bütün bunlar Cemaat’in “devletin mahrem alanına nüfuz etmiş
olması ve bu alandan çıkarılması” üzerine kurgulanıyor. Cemaat ise,
Fuat Avni üzerinden “gönderdiği mesajlarla” bu alandan çıkmayacağı
ve o kadar baskıya rağmen “kılcal damarlarına kadar” sızmış olduğu
ve gücünün kırılamayacağı algısını yaratmaya çalışıyor. Buna
karşılık olarak Devlet, üzerindeki binicisini atmaya çalışan yabani
bir at gibi çırpınıyor. Bu çırpınmalar sırasında ise sağı solu
kırarak uluslararası itibarını yavaş yavaş kaybediyor. Ancak
hükümetin bu noktada sosyal medya yoluyla “milli mücadele hareketi”
başlatmış olması ve bu hareketin yanında olanlar ve karşısında
olanlar ayrımında Cemaati “ABD, Batı ve İsrail ile aynı safa
yerleştirmesi” en büyük siyasi başarısı gibi duruyor. Kim ne derse
desin Erdoğan siyaseti çok iyi biliyor.