Amerikan tarzı Müslümanlık (!)
Türk Alman ilişkilerini olumsuz bir noktaya taşıyan gelişmelerde Büyükada’da yapılan casusluk toplantılarının etkisi var.
15 Temmuz darbe girişimi öncesindeki toplantının organizatörünün de eski CIA Ajanı Graham Fuller olduğu belirtilmişti.
Darbe sonrası Yunanistan’a sığınan 8 askerin kaçtığı helikopterde Graham Fuller’in de bulunduğunu iddia edilmişti.
Bugün Kanada’da bir köyde mütevazı bir hayat yaşadığını söyleyen Graham Fuller CIA’de başkan yardımcılığı görevine kadar yükselmiş, özellikle ABD’nin İslam dünyası ve Ortadoğu politikalarının belirlenmesinde etkin rol üstlenmiş eski bir istihbaratçı.
Harvard Üniversitesi'nden mezun. Eğitim alanı Rusya ve Orta Doğu üzerine.
Görev süresinin 17 yılını aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede geçirmiş.
Bunlar arasında Lübnan, Suudi Arabistan, Kuzey Yemen ve Afganistan’ın bulunması Fuller’in kariyerini sahada da sürdürdüğünü ortaya koyuyor.
Rusça, Türkçe, Arapça ve Çince bilen Fuller devlet hizmetinden ayrıldıktan sonra misyonunu Amerikan RAND Corporation adlı düşünce kuruluşunun siyasi danışmanı sıfatıyla ifa ediyor.
FETÖ’ye yakınlığı ile bilinen Fuller’in 1964'te Türkiye'ye gelerek İzmir’de bugün olarak adlandırılan yapılanmanın temelinin atılmasında etkin rol üstlendiği ileri sürülüyor.
FETÖ liderine ABD’de daimi ikamet izni verilmesinde ve himayeye mazhar bir konuma erişmesinde de Fuller’in katkıları var.
Bu bağlantıyı Fuller’in Timaş yayınları arasında Türkçesi yayınlanan Yeni Türkiye Cumhuriyeti adlı kitabında görebiliyorsunuz.
Kitabında İslam’ın yeni yüzü olarak tanımladığı “Gülen Hareketi”ne övgüler düzen Fuller’in, Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasına eleştiri getirdikten sonra halifeliğin yeniden canlandırılması gerektiği görüşü ilgi çekici.
Doğrusu kitabın ilk çıktığı zamanlarda bu görüşün bir Amerikalı tarafından ortaya atılması garip ve ilgi çekici gelmişti.
Ancak 15 Temmuz sonrasında FETÖ liderinin Türkiye’ye “halife” sıfatıyla döndürülme planlarının yapıldığı ortaya çıkınca halifelikle ilgili çarpıcı teorinin gündeme getirilmesindeki sebeb-i hikmet anlaşılıyor.
Fuller’in bir de İslamsız Dünya adlı kitabı var.
George Town Üniversitesi Din ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Profesörü John L. Esposito, bu kitabı tanıtırken “Eğer İslam dini olmasaydı dünya nasıl bir yer olurdu? Bazılarına göre bu cevabı çok basit bir soru. Medeniyetler çatışması olmazdı, cihat olmazdı, teröristler olmazdı. Graham E. Fuller ise tam aksini iddia ediyor. İslamsız Dünya’da Fuller tarihten dine, jeo-politikten siyasete kadar aydınlatıcı ve bilgilendirici bir yolculukla bugünkü uluslararası sorunların merkezinde İslam dini olup olmadığını sorguluyor” diyor.
Her ne kadar tanıtımda böyle denilse de kitabın İslamiyeti methettiği falan yok.
Fuller kitabında Ortadoğu’da yaşanan sorunların İslamiyetten değil jeopolitik konumdan kaynaklandığını, İslamiyet öncesinde de bölgedeki bölgede bulunan devletlerle batılı devletlerin çıkar çatışmalarının yaşandığını ifade etse de aslında sağ gösterip sol vuruyor.
Kabul etmek gerekir ki bu Amerikalılar psikolojik harekat denen kitleleri yönlendirme ve bireyleri etkileme işini çok iyi beceriyorlar.
Fuller, Batıdaki İslam algısının yanlış olduğunu ifade ederken, aslında Müslümanlara şirin görünerek Amerikan çıkarları doğrultusunda yeni bir İslam anlayışı oluşturma, Amerikan tarzı bir Müslümanlık (!) icat etme gayretinde.
ABD’nin dünya hakimiyetinin önündeki tek engelin Sünni Müslümanlar olduğunu düşünen Fuller, Vahhabilerle ortak çalıştıkları, Şiileri kullandıkları itiraflarında bulunduktan sonra Türkiye ile ilgili planlarını da faş ediyor:
“Sünni iktidarın yıkılması, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile mümkündür.”
15 Temmuz darbe girişiminin şifresi bu ifadede saklı.
İslam dünyasında yaşanan Katar ambargosunun perde arkasında nelerin yattığını da Fuller sayesinde öğrenmiş oluyoruz.