Röportajlar

5 Şubat 1997 Gulca Katliamı

5 Şubat 1997, Gulca şehri, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde büyük bir direnişe sahne oldu. Uygur halkının özgürlük mücadelesi açısından önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçti. 5 Şubat 1997’deki Gulca Olayı nasıl tanımlandığını ve bu olayın bölgedeki halk için ne ifade ettiğini Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Abdulahad Udun Bey İstiklal Gazetesine anlattı.

Abone Ol

“‘Doğu Türkistan’ olarak ifade edilmesini tercih ediyoruz.”

Çinlilerin kullandığı kelimeyi Uygurlar olarak doğru bulmadıklarını söyleyen Abdulahad Udun, “Doğu Türkistan’ın adını Çinliler, Xinjiang olarak değiştirdi. Ancak “yeni toprak” veya “yeni işgal edilmiş sınır” anlamına gelen bu kelimeyi biz Uygurlar bir hakaret olarak görüyoruz. Bu yüzden bölgenin “Xinjiang” olarak adlandırılmasını doğru bulmuyor, “Doğu Türkistan” olarak ifade edilmesini tercih ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin başkentiydi”

Udun, “Doğu Türkistan’ın Gulca şehri, 1944’te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin başkentiydi. Sınır bölgesi olması nedeniyle halkı kültürlü ve medeni olarak bilinir. Batı Türkistan’a, yani Kazakistan’a komşudur. 1949’dan beri devam eden Çin işgali altında, Doğu Türkistan halkı sistematik soykırım ve asimilasyon politikalarına maruz kalmaktadır. 1997’de Gulca’da yaşanan olaylar da bu zulmün bir parçasıydı.”

“Oğlunu mektebe vermezsen, meşrebe ver”

Çin hükümetinin Uygur halkını asimile ettiğini söyleyen Udun,”O dönemde Çin hükümeti, bölgenin demografik yapısını değiştirmek amacıyla buraya zorla Çinli nüfus yerleştiriyordu. Bununla birlikte uyuşturucu, alkol, kumar ve fuhuş gibi yozlaştırıcı unsurları yayarak Uygur toplumunu kültürel ve ahlaki olarak çökertmeyi hedefliyordu. Buna karşılık, Gulca’da Uygurların geleneksel kültürel dayanışma ve eğitim etkinliği olan “Meşrep” düzenleniyordu. Uygurlar arasında, “Oğlunu mektebe vermezsen, meşrebe ver” denilerek, meşrebin eğitici ve toplumu bir arada tutucu rolüne vurgu yapılır. Meşrep, gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutmayı amaçlayan bir etkinliktir.” ifadelerini kullandı.

“Yakınlarının serbest bırakılması için barışçıl bir protesto başlattı.”

Uygur halkının haksız yere kötü muamele gördüğünden bahseden Udun, “1997 yılında, Ramazan ayında düzenlenen bir meşrep sırasında Çin hükümeti, katılımcıları “illegal dini toplantı yapmak” suçlamasıyla gözaltına aldı. 4 Şubat’ta gözaltına alınan kadın ve erkeklerden oluşan kalabalık, 5 Şubat’ta serbest bırakılmadı. Bunun üzerine mahalle halkı, yakınlarının serbest bırakılması için barışçıl bir protesto başlattı. Ancak Çin hükümeti göstericilere sert müdahalede bulundu. Silahlı güvenlik güçleri kalabalığın üzerine ateş açtı, tazyikli sular sıktı. Şubat ayının sert soğuğunda, tazyikli suyun etkisiyle birçok kişi donarak yaşamını yitirdi. Çin’in resmi rakamlarına göre 9 kişi hayatını kaybetti, ancak bağımsız insan hakları kuruluşları ve görgü tanıklarının aktardığına göre bu sayı 100’ün üzerindeydi.” şeklinde açıkladı.

“Çin protestocuları ‘hükümete karşı isyan etmekle’ suçladı”

Çin yönetiminin o dönemdeki baskılarına karşı halkın gösterdiği tepkiden ve bu protestoların arka planında neler yattığından bahseden Udun, “Protestoların arkasında elbette işgale karşı duyulan rahatsızlık ve halkın haklarını savunma isteği vardı. Burada özellikle altını çizmemiz gereken bir nokta var: Eylem başlangıçta tamamen barışçıl bir şekilde, sadece gözaltına alınanların serbest bırakılması talebiyle başlamıştı. Ancak kalabalığın giderek büyümesi ve halkın öfkesi, olayın seyrini değiştirdi. Gösteriler sırasında “Türkistan’a özgürlük” gibi sloganlar atıldı, tevhid bayrakları açıldı. Çin hükümeti ise bunu fırsat bilerek protestocuları “hükümete karşı isyan etmekle” suçladı ve sert müdahaleye başladı.” ifadelerini kullandı.

Udun,“Olayın boyutuna baktığımızda, Gulca şehri o dönemde 300.000’den fazla nüfusa sahipti. Gulca vilayeti daha geniş bir bölgeyi kapsarken, Gulca şehri yalnızca bu nüfusun yaşadığı yerleşim alanını ifade ediyordu. Eyleme katılan kişi sayısına dair kesin bir rakam vermek zor olsa da görgü tanıkları, gösterilerin oldukça kalabalık olduğunu ifade ediyor. Çin’in resmi kaynaklarına göre olaylara on binlerce kişi katıldı. Tutuklananların sayısının binleri aşması da, toplam katılımcı sayısının en az 10.000 civarında olduğunu gösteriyor” şeklinde devam etti.

“Doğu Türkistanlılara siyasi sığınma hakkını tanıdı.”

Katliamın bir dönüm noktası olduğunu söyleyen Udun, “Bu olay, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekti ve Çin’in Doğu Türkistan’daki baskıcı politikalarını belgeleyen bir dönüm noktası oldu. 5 Şubat 1997’de yaşanan Gulca Katliamı, Çin’in Uygurlara yönelik soykırımının en açık örneklerinden biri olarak tarihe geçti. Katliamın ardından Avrupa Birliği ve birçok ülke, Doğu Türkistanlılara siyasi sığınma hakkını tanıdı. Bugün bir Uygur Türkü, Çin hükümeti tarafından zulme uğradığını kanıtlayabiliyorsa, Avrupa’da iltica hakkı kazanabiliyor. Bu kazanımı, Gulca’da şehit olan kardeşlerimize borçluyuz.” şeklinde konuştu.

“Çin konsoloslukları önünde protestolar yaparak şehitlerimizi anıyoruz.”

Bu olayın anılmasına yönelik yaptıkları eylemlerden bahseden Udun, “Gulca Katliamı, sadece bir hak arayışı değil, aynı zamanda 1949’dan beri süregelen Çin zulmüne karşı Uygurların direnişinin bir göstergesidir. Bu olay, Çin’in Doğu Türkistan’da kitlesel katliamlar gerçekleştirdiğine dair en somut delillerden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Her yıl 5 Şubat’ta, dünyanın dört bir yanındaki Uygurlar, bu olayı anmak için etkinlikler düzenliyor. Çin konsoloslukları önünde protestolar yaparak hem şehitlerimizi anıyor hem de halkımızın yaşadığı bu zulmü unutturmamak için mücadele ediyoruz. Bu direniş, Doğu Türkistan’ın özgürlük mücadelesinin en önemli sayfalarından biri olarak tarihteki yerini almıştır.” diyerek sözlerini noktaladı.