Erbakan başbakanken, ordu içinde homurdanmalar oluyordu. Geceleri lamba yakıp kapatmalar, Tencere tava sesleri ile mahallelerde gösteriler yapılıyordu. Silahlı kuvvetlerin darbe yapacağı açıkça belli oluyordu.

Erbakan başbakanken, ordu içinde homurdanmalar oluyordu.

Geceleri lamba yakıp kapatmalar,

Tencere tava sesleri ile mahallelerde gösteriler yapılıyordu.

Silahlı kuvvetlerin darbe yapacağı açıkça belli oluyordu.

Batıcı gazeteler, bazı STK lar ki bunlar,

TÜSİAD, Türkiş, Disk, odalar birliği ve bazı esnaf teşkilatları,

Laiklik, rejim ve cumhuriyet tehlikede deyip, bildiriler, yayınlar yapıyorlardı.

Hatta Erzurum'da bir general açıkça başbakana küfür ediyordu.

Ortalık durmadan geriliyordu.

***

MHP genel merkezinde bir gün başkanlık divanı toplantısında,

Bu durum da gündeme geldi.

Başbuğ ordu içindeki huzursuzluğu bildiği için,

İhtilali önlemek için, Hüsamettin Cindoruk'un çok çalışıp gayret ettiğini anlattı.

Çok kaygılı idi.

Çünkü, Türkiye'de her ihtilalin zararı MHP ve Türkeş'e dokunuyordu.

Bir Askeri istihbarattan olan, bizim Boğazlıyan ilçe başkanımız Yaşar Karataş,

Bir haber getirdi. 25 Marta ihtilal olacağını,

Diğer askeri istihbarattaki bazı subayların kendisine söylediğini ifade etti.

Başbuğ buna üzüldü.

Sonra aradan bir süre geçti Başbuğ Türkeş ailesi ile birlikte

Almanya'ya gitti. Giderken de 25 Marttan sonra gelirim dedi.

Ben anladım ki, İhtilal tehlikesini atlatması gerekiyordu.

Ailesinden başka yanında Özel kalem müdürü Sami Cezzaroğlu'nu da götürdü.

***

Sonra 28 şubat olayı meydana geldi.

Sanıyorum, 20 mart günlerindeydi.

Başbuğ beni Almanya'dan aradı.

'Durumlar nasıl?' dedi.

'Orduda Hareketlenme var mı* diye sordu?.

Ben de tanığım bir hava albay yakınıma sordu.

Asayiş berkemal dedi.

***

Ben de Başbuğu telefonla aradım.

Sami bey bir özür beyan etti, bağlamadı.

Sonra en az 20 kere telefon ettim. Bağlamadı.

Sonra, buna bir türlü aklım ermedi.

Ancak Sami Bey'in MİT elemanı olduğunu biliyordum.

Bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu anladım.

O günlerde Başbakan müsteşar yardımcısı, Mehmet Tutar bana uğradı.

Dedi ki Seyfi Bey, 'Başbakanlık faksına bir yazı düştü.

Türkeş öldü diyordu. Bu ne iştir?' Dedi.

Ben de Başbuğu bana bağlamadıkları için içime kuşku düştü.

Ama sanıyorum, 3-4 Nisanda Başbuğ yurda döndü.

O gün Amasya'da bir kongreye katıldı.

Ben Kayseri'de olduğum için ertesi günü ziyaret edip olayı anlatayım dedim.

Fakat o akşam, Ankara Hilton'da bir nişan törenine katılmış,

Gelin ve damada yüzük takıp ' isteseniz hiç kesmeyim' diye de şaka yapmış.

Fakat orada bir kahve ikram etmişler.

Arabaya binip eve gelirken, fenalaşmış. Acilen hastaneye yetiştirmişler.

Fakat maalesef, Vefat etmiş.

***

Başbuğun sağlığı gayet iyi idi. Kalp ilaçlarını alıyordu.

Tansiyonu da normaldi.

Bu ani ölümden o kahve ile ilgili olduğunu düşünüyorum.

Çünkü CIA nın bazı kalbe etkili ve bütün kasları bloke eden (kürar cinsi)

Suikast ilaçları yaptığını duymuştum.

Bu ilaçlar çabucak yıkıldığı için otopside de belirti vermiyor.

O büyük Türk evladını İhtilalle bile durduramamışlardı.

MHP nin İlk seçimde iktidar olacağını anlamışlardı.

Onu zehirleyerek Şehit ettiler.