Merkezi Ankara’da bulunan Sahipkıran Strateji ve Araştırma Merkezi’nin başkanı Süleyman Erdem, Devlet Bahçeli’nin herkesi şaşırtan “Öcalan” çıkışına dair olabilecek ihtimalleri sıraladı.  

İsrail’in İran’a misillemesinin çok büyük olacağını söyleyen Erdem, “İran’ın nükleer tesisleri dahi hedef olabilir. Netanyahu’nun İran halkına yönelik sorunun İran halkıyla değil, İran rejimiyle olduğuna dair mesajlarından yola çıkarak, İsrail saldırısı sonrası İran’da büyük bir kaos olacağı ve İran’ın bölünme süreci yaşayabileceği, İran’ın karşı saldırılarıyla da Ortadoğu’nun yangın yerine dönebileceği, böyle bir felaketten önce içeride birlik ve beraberliğin sağlanmasının amaçlanıyor olabileceği yönünde bir yorum yapılıyor. Türkiye’den ve dünyadan pek çok hava yolu şirketinin 1 Kasım’a kadar İran’a uçuşları ertelemesinin ve İsrail devlet televizyonunda dile getirilen iddiaların da İsrail saldırılarının yakın olduğunu gösterdiği dikkate alınırsa, Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasından (1 Ekim) sadece 3 hafta sonra (22 Ekim), kamuoyu oluşturulmadan böyle aşırı ve şok edici bir teklifle gelmesinin arkasında, yaklaşan bu tehlikenin olabileceği söyleniyor.” dedi. 

Konuyla ilgili değerlendirmelerine devam eder Erdem sözlerini şöyle sürdürdü: 

– ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD yönetimindeki Kürt bölgelerinin tanınması yönünde Türkiye’ye büyük baskı yaptığı ve Türkiye’nin YPG/PYD yönetimini tanıyacağı ama bunun karşılığında PKK’nın lağvedilmesini talep ettiği, ABD’nin de PKK’nın lağvedilip Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD kontrolündeki bölgeye intikal etmesi için Öcalan’ın serbest bırakılması şartını dayatmış olabileceği yorumları yapılıyor. 

– Tüm meselenin iç politika ile olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçime ihtiyaç duyulmaksızın 3. kez cumhurbaşkanı adayı olabilmesi ve seçilme barajının %50’den aşağılara çekilmesi için yapılması planlanan anayasa değişikliğine DEM Parti’nin destek vermesi için yapılan bir hamle olduğu, İsrail tehdidinin sadece kamuoyunu ikna etmeye yönelik kullanılan bir bahane olduğu yorumunda bulunuluyor. 

– Ayrıca ABD’nin 1999 yılında Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederken, Fethullah Gülen’i kurtardığı; Fethullah Gülen’in ölümünden sonra da Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasını istediği ve bu talebi Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği dönemde Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli aracılığıyla dile getirdiği yönünde iddialar da mevcut. 

Devlet Bahçeli’nin bu şok edici teklifini MHP tabanı anlamlandırmaya çalışırken, kulislerde şu argümanlara başvurdukları dile getiriliyor.  

"YENİ BİR AÇILIM DEĞİL” 

MHP kulislerinde, Bahçeli’nin yaptığı çağrının bir “açılım” olmadığı özellikle vurgulanıyor. “Bölgede yaşanan sorunlar dikkate alındığında dünya düzenin yeniden kurulmaya çalışıldığı bu ortamda bölgesinde lider olan Türkiye’nin küresel düzende de söz sahibi olmak istediği, bu nedenle de terörü ülke gündeminden tamamen çıkarmak için bu açıklamayı yaptığı” belirtiliyor.  

“İNİSİYATİF BİZDE” MESAJI 

Bahçeli’nin bu sözlerle ABD başta olmak üzere Batı’ya “Mesele bizim meselemiz” mesajı verdiği ifade ediliyor. Bunun yanı sıra terör örgütüne de “ABD’nin İsrail’in adamı olmayın, gelin bizimle konuşun. Bölgede denklemi biz kurarız, inisiyatif bizde” mesajı verdiği kaydediliyor.  

PYD/YPG’YE KARŞI ÖN ALMA 

İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikasına karşın Bahçeli’nin bu adımı attığı da konuşulanlar arasında. İsrail’in Şam’ı hedef alması durumunda bölgede PYD ve YPG üzerinden bir yapı kurulması tehlikesine karşın Bahçeli’nin ön aldığı belirtiliyor. Bölgede terör örgütleri vasıtasıyla kurulacak büyük oyunu bozma olarak değerlendiriliyor.  

“MÜCADELEYİ MEŞRULAŞTIRACAK” 

Bahçeli’nin bu çağrıyı terörle mücadelede Türkiye’nin elini rahatlatmak için yaptığı da belirtiliyor. Bahçeli’nin “Biz elimizden geleni yaptık, ama terör örgütü bildiğini okuyor” mesajı verdiği, bu nedenle de terörle mücadelenin daha meşru hale geleceği ifade ediliyor.  

“DEM PARTİ’Yİ SINAMA” 

Bahçeli’nin Öcalan üzerinden siyaset yapan DEM Parti’yi sınamak istediği de bir diğer yorum. Öcalan’ın DEM üzerindeki etkisini tartmak istediği yorumları da yapılıyor.  

Terörle mücadelenin ülkeye olan yükünü hatırlatan Bahçeli’nin, “Terörle mücadeleyi tamamen bitirmiş olalım, biz işimize gücümüze bakalım. Türkiye Yüzyılı hedeflerine odaklanalım” mesajı verdiği belirtiliyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Türk siyasetinde 22 Ekim bir milattır. Bugünden sonra siyasi değerlendirmeler 22 Ekim’den önce, 22 Ekim’den sonra diye yapılacaktır” mesajını paylaşmıştı.  

Bahçeli’nin bu şok edici ve onur kırıcı teklifine bir açıklama yapılmaya çalışılırken, dün maalesef TUSAŞ’a gerçekleştirilen hain terör saldırısı ile sarsıldık. Terör eylemini yapanların PKK’ya mensup oldukları iddia ediliyor. Eğer saldırıyı PKK’nın gerçekleştirdiği doğruysa, Öcalan’ın PKK’yı istese de lağvedemeyeceği ve bitiremeyeceği, PKK’nın içinde Öcalan bile istese böyle bir talebe güçlü bir direnç olacağı anlaşılıyor. 

Bu durumda Bahçeli, bir sonuç alamayacağını bile bile terörist başını serbest bıraktırmaya çalışma ithamıyla karşı karşıya kalacak. Zaten Bahçeli’nin teklifi, önce PKK’nın lağvedilmesi ve sonrasında Öcalan’ın serbest bırakılması yönünde değil. Önce Öcalan şahsına özel bir kanuni düzenleme ile serbest bırakılsın ve Meclis’te PKK’ya kendini lağvetme çağrısı yapsın, sonra PKK bu çağrıya uyarak kendini lağvetsin istiyor Bahçeli. Yani, PKK Öcalan’ın çağrısına uymaz ve kendisini lağvetmezse, Öcalan’ı serbest bıraktığımızla ve Gazi Meclis’te konuşturduğumuzla da kalabiliriz ki, dünkü saldırıyı PKK yaptıysa sonucun bu şekilde olacağı belli. 

PKK’nın mevcut yönetimi bu çağrıyı kabul etse bile, PKK içinde başka odakların güdümünde olan ve Öcalan’ın yapacağı çağrıyı kabul etmeyen ekipler olacağı ve bu ekiplerin PKK dışında başka bir adla da olsa silahlı eylemlerine devam edeceğini görmek, hiç de zor değil. Nitekim PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, Bahçeli’nin şok edici önerisinin ardından; “Silahlı güçlerin çekilip çekilmeyeceğine biz karar veririz. Apo karar veremez” açıklamasında bulunmuş. 

Bu durumda Devlet Bahçeli’nin Türk siyasetinde milat olarak ilan edilen teklifi, hiçbir sorunu çözmeyip, Türk milletinin onurunu kıracak bir teklif olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Buna ilave olarak, Bahçeli’nin öncülüğünde Alaattin Çakıcı için çıkarılan afta olduğu gibi, toplumda adalet duygusuna olan inanç ve güvene büyük zarar vererek; “terörist başı için bile af çıkarılıyorsa, her şey yapanın yanına kâr kalıyor” dedirterek suçu teşvik edecek bir tekliften öte geçmeyeceği anlaşılıyor. 

Kaynak: HABER MERKEZİ