Türkiye, 7 gün sonra 14 Mayıs'ta cumhurbaşkanı ile yeni parlamento üyelerini seçmek için sandık başına gidecek. Kritik seçim için geri sayım süreci hızla geçip giderken adayların sahadaki çalışmaları aralıksız sürüyor.Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, İstiklal Gazetesi'nden Yusuf Emini'nin sorularını yanıtladı. Kritik süreçle ilgili çok önemli bilgiler verdi.
Erkan Baş, ''Her partiye verilen oy o partiye gider. Biz başka bir partinin listesinden girseydik. O partiye verilen oy bize gelecekti. Bu biraz yurttaşa haksızlık olurdu. Bu seçimin şöyle bir avantajı var. Bence yurttaşlar bu şansı değerlendirsinler. Bir Tayyip Erdoğan'ın karşısında Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vererek belirleyecekler. Bir de Türkiye İşçi Partisi'ne oy vererek muhalefeti belirleyecekler'' diyerek vatandaştan oy istedi.
Siyaset insanları birbirine düşman ederek yapılamaz diyen Baş, ''Bu iktidar yirmi bir yıldır nasıl oturuyor biliyor musunuz o koltukta? Sürekli birilerini bize düşman etti. Bir dönem dedi ki Kürtler düşmanıdır. Bir dönemdeki Alevilerdir. Bir dönemde dedi ki kadınlardır. Hani bütün memleketin sorunlarını bir topluluk belirleyip onun üstüne yığmaya çalıştı ve onun karşısında da biriken halkı hep bölmeye çalıştı'' dedi.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik duruma dikkat çeken Baş, ''Bakın sizin mecburen kullanmak zorunda olduğunuz suyu kar etmek için kullanıyorlar. Sizin mecburen kullandığınız elektriği dağıtım şirketlerine veriyorlar, beşli çeteleri beslemenin bir aracı haline getiriyorlar.'' ifadelerini kullanarak çözümün Millet İttifakı'nda Kılıçdaroğlu ve TİP'e oy vererek olacağını belirtti.
TİP'in vaatleri ülkenin çıkarlarına uygun diyen Baş sözlerini ''Ben inanıyorum ki bizim söylediklerimiz bu ülkenin yüzde doksan dokuzunun çıkarlarına uygun ama sistem ama iktidar tepedeki o en zengin yüzde biri çıkarları uğruna hepimizi akıl dışı bir sisteme mahkum ediyor. Buna izin vermemek lazım. Buna karşı güçlü bir ses çıkartmak gerekiyor.'' şeklinde sürdürdü.
İşte TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın İstiklal Gazetesi'ne özel yapmış olduğu o açıklamalar...
Sayın Baş öncelikle çok teşekkür ediyorum bizlere vakit ayırdığınız için. On dört Mayıs Türkiye Cumhuriyeti için hem cumhurbaşkanlığa hem de genel seçim açısından çok değerli. Bütün ibreler bu seçimi gösteriyor özellikle gençlik ve bir kısım gerek kadın haklarından rahatsız olanlar, gerek hayvan haklarından rahatsız olanlar, gerek eşitsizlikten rahatsız olanlar bu seçime çok fazla önem veriyor.Türkiye İşçi Partisi hazır mı 14 Mayıs'a siz ne düşünürsünüz?
Biz siyaseti sadece seçimden ibaret görmediğimiz için hep hazırız zaten. gündelik olarak siyasi faaliyetimiz devam ediyor.Tabii seçim döneminde özel bir yoğunlaşma oluyor. Çünkü vatandaşın siyasetle ilgisi daha fazla artıyor. Bu da sevindirici bir şey. Bana sorarsanız Türkiye İşçi Partisi'nin tüm diğer partilerden temel farkı şu, Türkiye'de siyaset, profesyonel bir meslek gibi algılanıyor. Yani siyasetçilik diye bir şey var. Ama aslında gerçek anlamıyla siyaset böyle bir kurum değil. Siyaset, vatandaşın sokakta nasıl yürüyeceğini nasıl nefes alacağından, nasıl bir eğitim, nasıl bir sağlık hizmeti alacağına kadar hatta bazen abartarak söylüyorum. Nasıl nefes alıp vereceğimize kadar hayatın her alanını belirleyen bir düzlem. Fakat yurttaş siyasetin dışına itiliyor. Hatta daha akılda kalıcı biçimde söyleyeyim. Siyasi partiler açısından baktığınızda yurttaş diye bir kavram yok. Onlar bize sadece seçmen gözüyle bakıyorlar. Işte seçimden seçime oyumuzu istiyorlar. Oysa doğrusu hayatın her alanında emek veren, alın teri döken siyasetin aldığı kararlardan doğrudan etkilenen tüm yurttaşların siyasette özne olabileceği, seslerini daha özgürce, daha güçlü biçimde söyleyebilecekleri bir alan tarif etmekti.
Tipin siyaset anlayışı bu. Yani biz hani siyasetçilerin, Ankara'dan bakıp küçümsedikleri, sıradan insanlar dedikleri geniş toplumsal kesimlerin siyasette sesi olmaya çalışıyoruz. O yüzden olağan bir faaliyet bizim için. Yani günün yirmi dört saati, yılın üç yüz altmış beş günü zaten devam eden bir faaliyet. Ama dediğim gibi seçim döneminde tabii yurt dışına ilgisi alakası artıyor sorumluluğu artıyor. O yüzden biraz daha yoğunlaşıyor. Ama biz hazırız.
Seçim propagandalarımıza ve vaatlerinizi okuduğum zaman seçim plan ve programlarınızı ve vergilerden tutun her yurttaşın kendi ev sahibi olacağına, gençlikten tutun, kadın haklarına bütün birçok konuda, birçok vaadiniz mevcut. Peki şöyle bir şey sormak istiyorum. Birçok ana akım medya sizin bütün vaatlerinde hayalperest vaatler olarak dile getirdiler. Ancak baktığımız zaman yirmi, otuz sene önce eski Yugoslavya bugün hala eski Sovyetlerden bazı ülkeler, Avrupa'nın bazı ülkeleri aslında bu vaatleri normal insan kaynakları olarak veriyor. Bedava sağlık hizmeti bedava eğitim hizmeti. Peki bu vaatleri nasıl yerine getireceksiniz ve daha önemli bir sorum yirmi küsur yıllık bir iktidarın ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin rezervleri veya maddi kuvveti sizin vaatlerinizi yerine getirmek için yeterli mi?
Şimdi bakın bir kere akıl dışı olan şey insanın insanı sömürmesidir. Akıl dışı olan şey insanın yerine paranın merkeze alındığı bir siyaset anlayışıdır. Biz dolayısıyla genel olarak bize normal diye kabul ettirilmek istenen o akıl dişinin tam karşısında konumlanıyoruz. Bakın çok açık söyleyeceğim. Her seçimin kendine özgü bir takım temel soruları vardır. Mesela bu seçimin temel sorularından bir tanesi bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistemin ortadan kaldırılıp kaldırılmayacağı sorusudur. Şimdi ben mesela şunu sormak istiyorum. Yani yirmi bir yıldır şu güzelim ülkeyi, Tayyip Erdoğan zihniyetinin yönetiyor olması normal olabilir mi? Ya anormal olan bu. Dolayısıyla biz zaten başlarken genel kabulün karşısına geçmiş durumdayız.
Şimdi bizim hayalci diye tarif edilen önerilerimiz, değerlendirmelerimiz ise aslında çok insana uygun. Bakın iddia ediyorum, Türkiye'nin ve dünyanın yüzde doksan dokuzu, en az yüzde doksan dokuzu Türkiye İşçi Partisi'nin programını okuduğumda, Türkiye İşçi Partisi'nin seçim beyannamesini okuduğumda Evet ya ben böyle bir hayat istiyorum der. Ama bunun mümkün olup olmadığı üzerine bir manipülasyonla karşı karşıyayız. Ben hep şu örneği veriyorum. Şimdi Spartacus ayaklanmasını herkes bilir. İlk önemli köle isyanıdır. Spartacus arkadaşlarını topluyor bence. hayal ediyorum bunu tabii. Isparta'daki arkadaşların topluyor. Diyor ki ya arkadaşlar böyle bir şey olabilir mi diyor. Adam efendi biz onun kölesiyiz. O ne derse onu yapıyoruz. Onun emri altında yaşıyoruz. Bu insanlığa aykırı değil mi? Diye sorduğunda Spartacus büyük ihtimalle çevresindeki arkadaşları şöyle demişlerdir. Ya böyle gelmiş böyle gider. Bunu değiştirmek sana mı kaldı? Şimdi aynı şey bugün kapitalist sistem açısından da geçerli. Çok uzun uzun rakamlar verip izleyicilerimizi yormak istemem. Meraklıları bunu partimizin internet sitesinde görebilir ama bir tane rakam vereyim size bakın. 2023 yılı için İletişim Başkanlığı'nın sadece bakanlıklara ait propaganda belgeleri, kitaplara kitapçıklar, broşürler için ayırdığı para dokuz milyar lira. Dokuz milyar lira sadece propaganda için sizin, benim, bizi izleyen insanların vergilerinden para harcıyorlar. Çöpe atıyorlar aslında o parayı. Peki bu dokuz milyarla ne yapılabilir? Mesela en basiti sokağa çıktığınızda bütün büyük kent meydanlarında SMA hastası çocuklar görüyorsunuz değil mi? Bir milyon, bir buçuk milyon, iki milyon lira para toplayamazsa çocuğunu kaybedecek annelerin, babaların isyanını görüyorsunuz.Şimdi bu dokuz milyarla Türkiye'deki bütün SMA hastası çocuklarını tedavi ettirmesi mümkün. Şimdi hangisi akıl dışı? Yani vatandaştan topladığınız vergiyi sırf reklam için çöpe atmanız mı? Yoksa o bir yaşında bile olmayan bebelerin, evlatların sağlığını kurtarmak için devletin sorumluluk alması bu. Şimdi aslında bakın mesele bu kadar basit. Ben herkes aynı şeyi söylüyorum. Su içmeden yaşayabilir misiniz? Elektrik kullanmalı, doğal gaz kullanmadan, artık internet kullanmadan iletişim olmadan ya da ulaşım kullanmadan işe gidemezsiniz, okula gidemezsiniz, evinize dönemezsiniz. Konut, bakın bunlar hepsi adını koyalım. Temel ihtiyaçlar ve tüm insanları kullanmak zorunda olduğu ihtiyaçlar. Mesele ne? Sizin mecburen kullanmak zorunda olduğunuz suyu kar etmek için kullanıyorlar. Sizin mecburen kullandığınız elektriği dağıtım şirketlerine veriyorlar. Beşli çeteleri beslemenin bir aracı haline getiriyorlar.
Ya da işte en temel insan hakkı olan konut bugün İstanbul'dayız şu anda milyonlarca insan yarın deprem olsa Allah göstermesin çocuğuyla öleceğini bilmesine rağmen başka bir çaresi olmadığı için orada yaşamak zorunda, öbür tarafta İstanbul'da büyükşehirin açıkladığı yedi yüz elli bin tane konut boş duruyor.Şimdi hangisi akıldır? Ben inanıyorum ki bizim söylediklerimiz bu ülkenin yüzde doksan dokuzunun çıkarlarına uygun ama sistem ama iktidar tepedeki o en zengin yüzde biri çıkarları uğruna hepimizi akıl dışı bir sisteme mahkum ediyor. Buna izin vermemek lazım. Buna karşı güçlü bir ses çıkartmak gerekiyor.
Peki Sayın Baş, özellikle ittifak yapmış olduğunuz yeşil sol partiyle aranızda bir iletişim kopukluğu demeyelim de, fikir ayrılığı gelmişti. Özellikle listelerde ortak liste çıkması açısından. Işte Yeşil Sol Parti'ye giden, gitmeyen her oy AK Parti'ye gider diye bir söylem vardı. Siz bunun karşılığında tipe giden her oy, tipe gider açıklamasında bulunmuştunuz. Ondan sonra bir fikir birliği elde ederek farklı listelerle kararı aldınız. Peki yüzde yedi barajını geçememeniz dahilinde tipin milletvekili olmama şansı var mıdır mecliste? Bu formül nasıl çözülecek?
TİP'in baraj sorunu yok. daha doğrusu şöyle söyleyeyim bakın. Şimdi seçim sistemi her seçimde değişen dünyada başka ülke biliyor musunuz? Türkiye'de iktidar her seçimden önce seçim sistemini değiştiriyor. Şimdi geçen seçimde şuna ihtiyacı vardı. Elli artı biri AKP kendi alamayacağını görünce ittifak sistemini getirdi. Dedi ki zaten benden başka kimse ittifak yapamaz. Ben de MHP'yle ittifak yapar. Elli artı biri alırım dedi. Fakat ki tek akıllı onlar değil. dolayısıyla muhalefet de çeşitli hamleler yaptı ve nihayetinde oluşan yeni ittifaklarla beraber AKP iki bin on dokuz yerel seçimlerinde hayatının en büyük yenilgisini yaşadı. Ondan sonra hemen seçim yasasını tekrar değiştirme ihtiyacı hissettiler ve amaçları şuydu bakın altını çiziyorum. Bizimle ilgili olan kısma da geleceğim. Amaç neydi? Ittifak partilerini birbirine düşürmek. Yani partiler birbirleriyle kavga etsinler istiyorlardı. Fakat bu oyun bozuldu.
Hatta o kadar etkili bir biçimde bozuldu ki ittifak yasası yeni yaptıkları ittifak yasası şimdi AKP'nin ayağına dolandı. Çünkü dikkat edin onlar dört ayrı parti olarak Cumhur İttifakı'nda seksen yedi seçim bölgesinde ayrı listelerle giriyorlar. Aslında muhalefeti düşürmek istedikleri tuzağı kendileri düştüler. Muhalefet ise şunu yaptı. İşte küçük partiler, DEVA, Gelecek, Saadet, CHP listelerinden seçime girdi. İYİ Partili CHP galiba on altı, on yedi yerde anlaştılar. Biz de Yeşil Sol Parti'yle seksen yedi seçim bölgesinin Seksenine yakınında anlaştık. Yedi bölgede de farklı görüşler ortaya çıktı. bence bu normal. Yani ittifak dediğiniz şey zaten farklı partiler arasında olur. Yani her konuda aynı şeyi düşünseniz ittifak olmazsanız bir parti çatısı altında birleşirsiniz. Dolayısıyla orada büyük bir sorun görmüyorum. Tabii yeni bir yeni bir seçim sistemi olduğu için, ittifak anlayışı yeni olduğu için yurttaşlar anlamakta zorlanıyorlar. Biraz da tedirgin oluyorlar. Yani bu kadar gelmişiz artık. AKP'den kurtulmanın eşiğindeyiz. Aman bir hata yapmayalım diye. O da çok sağlıklı bir duygu bana sorarsanız. şimdi bizim doğal olarak ittifak açısından bir sıkıntımız yok. İttifakta olmanın şöyle büyük bir avantajı var. Bütün partiler için geçerli bu bakın. Mesela diyelim ki en küçük parti Yeniden Refah Partisi Cumhur İttifakı'nda ona da baraj sorunu yok. Çünkü ittifakın toplumu barajı geçtiğinde bütün partiler o ittifakın içindeki bütün partiler barajı geçmiş oluyor. Demek ki tip açısından da İYİ Parti açısından da herhangi bir baraj sorunu kalmamış oluyor. Yani ittifakların içindeki partilerin hepsi rahat. Şimdi burada sorun şu barajı geçmek milletvekili çıkartmaya yetmiyor. Bir de ne yapacaksınız? Bulunduğunuz bölgede hangi bölgedeyseniz İstanbul'da üç bölge var. Ankara'da üç bölge, İzmir'de iki bölge ve aşağı yukarı her il bir bölge. Oralarda da partinin milletvekili çıkartacak kadar oy alması lazım. Bizim yaptığımız hesaplar herkesin de ortaklaştığı hesaplar şu. Yüz bin oy aldığınız her yerde milletvekili çıkartıyorsunuz. Her yüz bine bir milletvekili bazı yerlerde altmışa yetmişe kadar düştüğü oluyor bunun. Ama yüz bin oy alınan her yerde mutlaka bir milletvekilliği kazanılıyor. Türkiye İşçi Partisi'nin geride kalan dört beş yıllık pratiği. Bugünkü seçimde yarattığı atmosfer düşünüldüğünde ben özellikle İstanbul gibi, İzmir gibi büyükşehirlerde bizim zaten birden fazla milletvekili çıkartmamız gerektiğini görüyorum. Öyle düşünüyorum.Dolayısıyla gönül rahatlığıyla oy verilebilir. Her partiye verilen oy o partiye gider. Bakın bir şey daha ekleyeyim ama burada. Mesela diyelim ki biz başka bir partinin listesinden girseydik o partiye verilen oy bize gelecekti. Bu biraz yurttaşa haksızlık olurdu.
Ya mesela şimdi diyelim ki Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy verecek ama belki de o verdiği oyla Deva Partili bir milletvekili seçilecek. Belki de Gelecek Partili bir milletvekili seçilecek. Şimdi bu da bu sistemin getirdiği bence yanlışlardan bir tanesi TİP bunu istemedi. Biz Türkiye İşçi Partisi'ni doğru bulan, haklı bulan, iyi bulan ben bu partinin güçlenmesini istiyorum. Ya bu partinin milletvekilleri beni iyi temsil ediyor diyen yurttaşların oyunu istiyoruz. Ve bize verilen oyun bize gelmesini istiyoruz. Bu kadar basit mesele. ben yurttaşlarımıza güveniyorum. Zaten ferasetle oy kullanacaklar ve gönüllerinden, akıllarından geçeni parlamentoya da taşıyacaklardır.
Birçok siyasi parti farklı açıdan kendi politikalarını yürütüp kendi reytinglerini arttırmaya çalışıyorlar. Örneğin Ümit Özdağ Zafer Parti göçmen krizini ön planda tutup sürekli bir Suriyelileri gönderme politikasıyla fazla reyting alırken Muharrem İnce ve farklı açıdan kendi reytinglerini arttırıyor. Erdoğan herkese karşı bir tavır sergileyerek reytingini arttırırken Kılıçdaroğlu ise Millet İttifakı'yla kendini farklı bir ön plana sergi göndermeye çalışıyor. Peki tipin ana hedefi nedir? TİP bu partilerin arasında nasıl bir fark ortaya koyabilir?
''TİP ÜLKENİN BÜTÜNLÜK VE ÇIKARLARINI HER ŞEYİN ÜZERİNDE TUTAN BİR PARTİ'
Bakın şunu çok açık söyleyeyim. Biz bu seçimlere ilişkin üç buçuk dört yıl önceden başlayarak yani bir önceki seçimden hemen sonra özellikle halk toplantıları yaparak, yurttaşla birebir temas ederek çeşitli illerde ilçelerde çok yani yüzlerce toplantıya katıldım ben Barış, sonra Ahmet Sarı katıldı. Bütün milletvekili arkadaşlarımız, parti yöneticilerimiz. Hep şunu yaptık. Yurt dışı dinlemeye çalıştık. Yani şimdi siyasetçiler şeye çok alışıklar. Gidiyorsunuz, sizi dinlemeye gelmiş insanlar var ve onlara tırnak içinde söylüyorum. Nutuk atıyorsunuz. Sonra ayrılıyorsunuz. Biz böyle yapmadık. Hep yurttaşı dinledik. Yurttaşın derdi ne? Yurttaş ne istiyor? Yurttaş nasıl bir siyaset istiyor ve ana hattımızı buna oturtmaya çalıştık ve ben şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum. Türkiye İşçi Partisi Yurttaş menfaatini, ülkenin bütünlüklü çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan bir parti oldu. Geride kalan dönemde. E şimdi bu bir iddiaydı. Bakın şimdi pratik bir kaç şey söyleyeceğim size. Ne yaptı Türkiye İşçi Partisi? Bir Cumhurbaşkanı adayı çıkartmadık. Ya dedik ki burada kimin cumhurbaşkanı olacağı önemli değil, kimin olmayacağı önemli. Ve seçimde biz esas olarak cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz. Bir sistem referandumu yapacağız. O yüzden mesela diğer partiler, diğer adaylar çok kolaydı bizim için de. Yani yüz bin imza toplamak, aday olmak ama niye ikinci turda oy verebileceğimiz bir adaya ilk turda verip bu işi bitirmeyelim ki? Niye? Türkiye'yi on dört gün daha Tayyip Erdoğan'ın yönetmesine izin verelim. Elimizde fırsat varken. Dolayısıyla bakın burada ne yaptık? Ülkenin çıkarını partimizin çıkarının önüne koyduk. Iki ne yaptık Emek ve Özgürlük İttifakı'nı oluşturduk hep beraber. Ve orada toplumda sesi duyulmak istenmeyen insanlar için yeni bir siyaset alanı açtık. Ve önümüzdeki dönem parlamentosunu çok renkli, çok sesli, farklı toplumsal kesimlerini temsil edebileceği bir biçimde oluşmasını garanti altına aldık. Bunu güvence altına aldık.Üç ne yaptık? Hiçbir yerde sadece kendi partimizi düşünerek bir seçim taktiği geliştirmedik. Pek çok ilde, pek çok ilde Türkiye İşçi Partisi seçimlerden çekildi. Önemli bir bölümüyle bunların yüzde seksen, doksanına yakın da Yeşil Sol Parti'ye oy vereceğiz ve en güçlü parti olduğu için bölgede AKP'nin MHP'nin milletvekili sayısını indirmeye ve muhalefetin sayısını arttırmaya çalışacağız. Kimi yerlerde bakın bunu da paylaşayım sizinle. Küçük Anadolu şehirlerinde az milletvekili çıkan yerlerde baktık. Bizim milletvekili çıkartabilme potansiyelimiz yok orada. Yine de seçime girebilirsiniz. Pek çok parti giriyor oralarda seçime. Biz dedik ki hayır. Buralarda da bizim muhalefete kaybettirmememiz lazım. Muhalefetin daha fazla milletvekili çıkartabilmesi için Türkiye İşçi Partisi buralarda da seçime girmemeye karar verdi.
Ama aynı zamanda şu önemliydi. Bugüne kadar Türkiye siyasetinde kendisine yer bulamayan işçilerin, köylülerin, gençlerin, kadınların LGBT artıların ne bileyim ekoloji mücadelesi verenlerin parlamentoda olması lazım. Farklı bir parlamento yaratılabilir Türkiye'de. Böyle bir potansiyel var. Çünkü geride kalan yirmi yıla baktığınızda siyaset insanların dışladığı için insanlar sokakta toplumsal mücadelelerde, sivil toplum örgütlerinde, demokratik örgütlerinde başka türlü siyaseti örgütlediler hep beraber. Ben hep şunu örnek veriyorum. Bakın o Kaz Dağları Dayanışması benim hayatımın dönüm noktalarından birisidir. Niye? Kanada'dan bir tane şirket gelmiş, Türkiye'de altın arayacağım diye bizim ormanlarımızı kesmeye başlamıştı. Ve bir avuç genç arkadaş sağ olsunlar onlara yürekten teşekkür ediyoruz. Çadırlarını kurdular Kaz Dağları'na. Dediler ki kardeşim Kaz Dağları'nın yok edilmesine biz izin vermeyeceğiz. Çok uzun bir mücadeleyle bizleri uyandırdılar. Hepimizi uyandırdılar sonra büyük eylemler, etkinlikler neticesinde Kanadalı şirket çantasını toplayıp geri gitti ve bugün Kaz Dağları hala o yeşilliğini koruyabiliyorsa bu arkadaşlar sayesinde. Şimdi bunların parlamentoya taşınması gerekmiyor mu? O yüzden de Türkiye İşçi Partisi bazı yerlerde kritik gördüğü yerlerde de özellikle büyük şehirlerde seçimlere kendi adıyla ve adaylarıyla giriyor. Şuna dikkat edelim. Üç yıldır bunu anlatmaya çalışıyorduk. Insanlara pek inandırıcı gelmiyordu. Hakim siyaset algısı nedeniyle biz dedik ki bizim derdimiz daha çok Türkiye İşçi Partisi üyesinin yöneticisinin meclise taşımak değil. Bu ülkede sesini duyuramayan, sesi bastırılan ama mücadele eden insanları parlamentoya taşıyalım. Şimdi listelerimize bakın şimdi İstanbul'da bir belediye işçisi milletvekili seçilecek ya. Bir belediye işçisi. Şimdi bence muazzam bir şey. Çoktan hak ediyorlar. Ama siyaset buna alan bırakmıyordu. Türkiye'de siyaset sadece zenginlerin alanıydı. Şimdi bir belediye işçisi giriyor.Şimdi ne bileyim İzmir'den biz bir çiftçi arkadaşımızı meclise taşıyacağız. Şimdi mesela bakın Mısra Öz çok önemli bir isimdir. Niye önemlidir? Türkiye'de adalet mücadelesi sokakta herkese sorun. En büyük sorumluluğunuz ne? Adaletsizlik denir kimsenin yargıya bir güveni kalmamış. Adalet tümüyle iktidarın bir aracına sopasına dönüşmüş. E şimdi iktidarın sorumluluğu nedeniyle gerçekleşen bir katliamda evladını kaybetmiş ve dört buçuk yıldır bunun için mücadele eden bir annenin parlamentoya taşınması son derece önemlidir. Işte ne bileyim oyuncular, gazeteciler gençler, Boğaziçi Üniversitesi, bak İstanbul ikinci bölgede bizim adaylarımızdan bir tanesi Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi. Yani üniversiteye atanan o kayyuma karşı arkadaşlarıyla, hocalarıyla birlikte mücadele eden yirmili yaşlarında pırlanta gibi bir arkadaşımız. Şimdi siyasette bunların da olması gerektiği için Türkiye İşçi Partisi bir de kendi adıyla kendi listeleriyle kazanabileceğimize inandığımız yerlerdi. Onu da söyleyeyim. Yani her yerde değil. Kazanabileceğimize inandığımız yerlerde. O yüzden bu seçimin şöyle bir avantajı var. Bence yurttaşlar bu şansı değerlendirsinler. Bir Tayyip Erdoğan'ın karşısında Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vererek iktidarı belirleyecekler. Bir de Türkiye İşçi Partisi'ne oy vererek muhalefeti belirleyecekler. Ya şimdi bu çok bu çok kolay bulunabilen bir fırsat değildir. Mesela ben açık söylüyorum Türkiye İşçi Partisi bu seçimde iktidar olacağım hiç demedi. Demez. Biz yalan söylemeyiz. Ne görüyorsak o. Gerçek neyse o. Ama şunu söylüyoruz. BugünTürkiye İşçi Partisi'nin parlamentoda güçlü bir biçimde temsil edilmesi Türkiye'de yaşayan her yurttaş için kıymetlidir. Herkes şunu bilir ki tip öyle sorumlu bir partidir ki doğruyu kim yaparsa yapsın, destekler, yanlışı kim yaparsa yapsın karşısında durur. Böyle bir partinin mecliste olması gerektiğine inanıyoruz.
Hem milletvekili adaylarımızın söylemleri hem de eminim sahada sizin de karşınıza çok fazla çıkıyor. Yeşil sol partiyle yapmış olduğunuz ittifaktan sonra tabii ki bir terörle mücadele söylemi de ortaya çıkıyor. Sizin düşünceleriniz nedir bu konuda ve karşılığında size oy vermek isteyen insanların milliyetçi duyguları var ise nasıl açıklıyorsunuz halka vatandaşa bunu?
Şimdi bakın bizim Türkiye İşçi Partisi'nin hiç gizli saklı bir planı programı yok. Her şeyimiz ortada ve siyasetin böyle yapılması gerektiğini düşünüyorum. Biz şunu söylüyoruz. Türkiye'de yaşayan herkes eşit yurttaş olmalıdır. Herkes eşit olmalıdır. Ama şunu kabul edelim. Türkiye'de yıllara yayılan hala izleri olan açık eşitsizlikler var. Ya Türkiye'de Türkler Kürtler eşit değil, maalesef değil. Olması gerekir ama değil. Alevi ile Sünni eşit değil. Kadınla erkek eşit değil. Yani bu eşitsizlikler yokmuş gibi davranamayız. Yani gözümüzü kapatınca bunlar ortadan kalkmıyor. Bunlar var ve bizim bunlar ortadan kaldırmamız lazım. Bunlar bakın şöyle söyleyeyim bir yaranız varsa, eğer o yarayı tedavi etmezseniz sürekli birileri kaşır ve o yara büyür. Hiç kimse kaçmazsa siz kaşıntıdan duramazsınız, kaşırsınız ve o yarayı büyütürsünüz. Bizim yapmamız gereken şey ne? Yarayı görmek, akılla, bilimle, vicdanla oraya yönelmek ve bu yarayı ortadan kaldırmak için çaba sarf etmek. Şimdi size söyleyeyim hani ya ben boşluğa açık bir ırkçı saldırıya uğradım değil mi? Ya bu bu zihniyeti yönetiyor Türkiye'yi. Şimdi bana yapıldığında bu ırkçılık da diyelim ki bir Ermeni yapıldığında değil diye bakamam. Bir Kürt'e yapıldığında, bir Alevi'ye yapıldığında, bu ayrımcılığı görmezden gelemem. Her kim kime ayrımcılık yapıyorsa biz onun karşısındayız. Tip ne yapmaya çalışıyor? Tip, insanlarıDin, dil, ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim. Hiçbir ayrımı olmadan eşit yurttaşlar olarak özgürce bu ülkede yaşaması için mücadele ediyor. Bunun eline kim engel koyuyorsa biz onun karşısına geçeriz. Yok yaklaşımımız bu. Ben şunu çok önemli buluyorum. Türkiye'de iktidar yirmi bir yıldır bakın özellikle bir kutuplaştırıcı dil kurdu. Herkes birbirine düşman etti. Ya konu komşular birbirleriyle konuşamaz hale geldiler. Insanlar alışveriş yaptıkları bakkalı siyasi görüşüne göre tercih eder hale geldiler. Yani her alanda aslında o kutuplaştırıcılık, ayrımcılık, iktidar tarafından beslendi ve buradan o iktidar koltuğunu korumak için bir fırsat aradılar. Şimdi bizim bunu ortadan kaldırmamız lazım. Ve ben sokakta şunu görüyorum. Çok beni mutlu ediyor. Sokakta aslında Türk de Kürt kol kola, Alevi ile Sünni'yi yan yana. Işte ne bileyim başı açıkla, başı kapalı. Birbirlerine düşmanca bakmıyorlar. Ama siyasetçiler bunların hepsini birbirine düşman ederek bir tarafı kendi yanına alarak ötekisini yok etmek üzerine bir dil kurmuş durumdalar.Tip bunu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bebeler çok mutluyum. Bakın şu seçim döneminde gördüğüm tablo ne biliyor musunuz? Türkiye'de daha önce başka partilere oy vermiş insanların hepsinin oy verebileceği belki de tek partiyiz biz. Yani eskiden AKP'ye vermiş, eskiden MHP'ye vermiş, CHP'ye vermiş. Nereye vermiş olsa olsun hepsi için Türkiye İşçi Partisi bir seçenek. Şimdi bu çok önemli bir şey değil mi? Bütün bu partilerin tabanlarına, bütün bu partilere daha önce oy vermiş yurttaşların hepsine seslenebiliyor olmak ve bunları emek ekseninde, alın teri ekseninde bir araya getirebiliyor olmak. Ben bunu çok kıymetli buluyorum açıkçası.
Peki Yeşil Sol Parti ya da HDP diyelim. PKK'yla o ankronik bağları sizlerde özellikle sahalarda çünkü üçüncü bölgeden siz adaysınız. Ikinci bölgeye baktığımız zaman orası daha kozmopolit. birçok Balkan göçmenlerinden tutun, Anadolu'dan gelen herkes ikinci bölge gibi bir yerde yaşıyor. Üçüncü bölgede hakeza o şekilde. Sahada sizi sıkıntı çıkartıyorlar mı acaba? Bir terör yanlısı gibi görüyorlar mı?
''BİZ DENİZ GEZMiŞ'İN YOLDAŞLARIYIZ''
Ya şimdi iktidar bakın Ben bir şey hatırlatayım size. Bir yıl kadar önceydi. Tayyip Erdoğan bir konuşması böyle hani arkada televizyon çalışır. Siz başka bir işle görürsünüz. Bir anda aklın böyle o cümle kulağınıza şey yapar ve dönersiniz ya. Tayyip Erdoğan'ın bir konuşmasında aşırı terörist dedi. Ben bunu bir anda döndüm şeye. Ne diyor bu dizim ya? Şimdi niye düşündüm bunu? Bakın 2019 seçimlerinde İstanbul'dayız. Ekrem İmamoğlu'na oy veren herkes teröristtir diye konuşmalar yaptılar. Bunlar hepsi bölücüdür dediler. Ülke işte ne dediler DHKPC'liler su faturanızı, işte bilmem hangi örgüttekiler, elektrik faturanızı getirecek, sayaç sayacak. Hatırlıyorsunuz değil mi bunu? Şimdi herkesi terörist ilan etti adam zaten. Artık o lafın hiçbir hükmü kalmadığı için de teröristler arasında ayrım yapmaya başladı. Aşırı terörist demeye başladı.
Şimdi bakın bu zihniyetin ben artık yurttaşların önemli bir bölümü tarafından görüldüğünü düşünüyorum. Ya iktidar kendisinden olmayan herkesi bir terör örgütüne bağlıyor. Ben bu çarşının Beşiktaş çarşı grubunun yargılandığı davaya gitmiştim. Arkadaşlar şöyle espri yaptılar. Ya o kadar çok terör örgütü ismi saymışlar ki, çarşı bunlarla bağlantılı diye. Örgütü biz mi seçiyoruz, siz mi karar veriyorsunuz dediler. Ya bu artık absürt hale gelmiş durumda. Bunu sokakta hiçbir karşılığı yok. Ben samimiyetle söylüyorum bakın. Artık seçim çalışmasının en yoğun olduğu döneme girdik. Son on beş güne giriyoruz. bizim arkadaşlarımız da sokakta şu ana kadar bir tek Antalya'da bir saldırı oldu. Saldırgan da yakalandı. Onun dışında tabii ki tartışmalar oluyor. Farklı fikirler oluyor ama bunu olgunca yapabiliyoruz. Bir de biz fikirlerimize çok güveniyoruz ya. Yani ülkenin yüzde doksan dokuzunun çıkarlarını savunan bir partinin sokakta konuşamayacağı hiç kimse yok. Herkesle konuşabiliyoruz. O ön yargılar yıkıldığı anda, konuşmaya başladığımız anda da ortak bir ülke hayalinde bir araya gelebileceğimizi görüyoruz.
Insanlarda tipin bence bu konudaki samimiyetine, dürüstlüğüne inanıyorlar. Yani biz başından bu yana söyledik. Biz şeffaf sahici ve samimi bir partiyiz. bu özelliğimizi her koşulda korumaya devam edeceğiz. Bakın açık söylüyorum. Bazen biliyorsunuz işte çok radikal gelen fikirlerimiz oluyor. Biz bunları söylemekten korkmuyoruz. Ya evet bizim bazı fikirlerimiz ilk anda sizde şok etkisi yaratabilir. Ya ne diyor bu? Denilebilir ama işte en temeli işte benim o herkesin oturduğu evin sahibi olması gerekir. söylemim nasıl büyük bir tepki yaratmıştı değil mi? Ama şimdi depremde elli bin insan hayatını kaybedince o söylediğimizin ne kadar kıymetli, ne kadar önemli bir şey olduğu, yani insanların hakkından, yaşam hakkından para kazanmanın ne kadar ağır sorunlara neden olduğunu hep beraber gördük. Dolayısıyla çok örnek de verebilirim. Yani biz ayıptır söylemesi hani. Örnek alıyoruz, o olmaya çalışıyoruz. Olabildiğimizi asla söyleyemem ama Biz Deniz Gezmiş'in yoldaşlarıyız. Ya idam sehpasındasın tek başınasın. Neye inanıyorsan cellatının yüzüne söylersin. Dolayısıyla bizim bir korkumuz yok. Ama bu söylediğimiz fikirlerin de toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından zamanla benimseneceğine ilişkin çok yüksek bir inancımız var
Orantısız güç oldu Türkiye Cumhuriyeti'ni özellikle Suriye'deki iç karıştırdıktan sonra Filistin'den, Pakistan'dan işçi geldiği orantısız mülteci geldi. E tabii birçok spekülasyonlar da ortaya çıktı. AKP'nin özellikle bu tip göçmenlere oy vermesi karşılığında vatandaşları dağıttığı parayla ev satın alanlar veya arsa satın alanlara vatandaşlık dağıttı. Mesela vatandaşı olan artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Suriyelilere veya diğer milletlerden gelenlere tip nasıl bakıyor? Ve mevcut orantısız göçe karşı herhangi bir politik stratejisi var mı?
Ya şimdi şunu söyleyeyim. Ben Balkan göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Sonra babam çocukluğumda buraya gelmiş. Askerlikten sonra Almanya'ya işçi olarak gitmiş. Orada da göçmen işçi ailenin çocuğuyum. Dolayısıyla bu göçmenlik meselesini anlayabileceğimi, en azından duygusal olarak kavrayabileceğimi düşünüyorum. Bir. Iki. Bakın dünyanın herhangi bir yerinde tarihin herhangi bir döneminde bir ülkeye o ülke nüfusunun yüzde onu kadar yeni insan geliyorsa, burada sorun olmaması mümkün değil. Yani bu bunu böyle çok kolay ya abartıyorsunuz falan diyemeyiz. Burada gerçek bir sorun var. Ülkenin nüfusu işte yetmiş beş milyondan seksen beş milyona çıkıyorsa, çok kısa bir dönemde, bu yeni sorunlar anlamına gelir. Fakat şimdi burada iki şey yapılabilir. Bir, bu sorunu kaşırsınız, üstüne gidersiniz, buradan siyasi rant elde etmeye çalışırsınız. Iki, bu sorunu kavramaya, anlamaya ve en akılcı yöntemlerle çözmeye çalışırsınız. Türkiye İşçi Partisi ikincisini yapıyor. Yani şu kolay hani bir hedef belirleyin, bir düşman belirleyin, bütün yükü onun üzerine yıkın, insanların öfkesini oraya doğru taşıyın falan. Bu kolay ama çok tehlikeli. Çok tehlikeli. Bizim bu oyuna gelmememiz lazım. Şimdi bu gerçek bir sorun mu? O zaman bu sorunun kaynağına bakacağız. Neden bu sorunla karşı karşıyayız? Bir Türkiye'nin yanlış dış politikası burada çok önemli bir yerde. Ya kardeşim sen niye Suriye'nin ABD tarafından parçalanması operasyonuna, Suriye'deki iç savaşa taraf oluyorsun? Sen niye Suriye'deki iç savaşa, yangına, benzin döküyorsun? Bunun sana bir faturası olacağını hiç mi düşünmedin? Dolayısıyla bir AKP'nin o Suriye politikasını yargılamayan, sorgulamayan, tartışmayan hiç kimse gerçekten bu sorunu çözemez. Bunun devamını söyleyeyim. Demek ki bu sorunun çözümünün kaynağı, biri bir numaralı atılması gereken adım Suriye'yle Türkiye'nin bu işi masa başında çözmek üzere oturması. Bakın bu çok önemli bir şey. Ya bunu görmeyen bir yaklaşım bence mümkün değil. Çözemezsiniz bu sorunu. Eğer Suriyeli bunu birlikte çözme iradesi geliştiremezseniz bu sorunu çözemezsiniz. İki, Avrupa Birliği'nin geri kabul anlaşması. Bakın, derhal yırtılıp atılması lazım. Ya böyle bir şey olabilir mi? Siz aslında Avrupa Birliği Türkiye Cumhuriyeti'ni AKP'ye şunu söyledi. Biz sana parasını verelim. Sen bu mültecileri tırnak içinde söylüyorum. Başka türlü ifade edemediğim için çok özür dilerim. Depola. Sen bunları tut. Sen bunların Avrupa'ya gelmesini engelle. Hatırlayın, AKP de bunu çok iyi kullanıyor. Yani gerektiği zaman insanları sınır kapılarına doğru yönlendirerek falan. Dolayısıyla bununla mutlaka hesaplaşmak lazım. Bu anlaşmanın iptal edilmesi Türkiye'nin haklarını koruyan, bu ülkedeki bütün yurttaşların haklarını koruyan yeni bir formülasyon, yeni bir uluslararası sözleşmeye ihtiyaç var bu kapsamda. Üç, bu Suriye'nin parçalanmasına doğru giden süreç. Bir Amerika Birleşik Devletleri. Iki Avrupa Birliği, üç körfez sermayesi, dört İsrail bütün bunların ortak sorumluluğu değil mi? Şimdi niye bunun bütün faturasını Türkiye ödüyor? Dolayısıyla bir dünya çapında bir konuyu gündem haline getirmek ve bu Suriye'de ortaya çıkan yıkımın faturasının o eylemi gerçekleştiren, bunu tetikleyen bunu finanse eden güçlere yıkılması lazım. Mesela, bence çok net bir onurlu dış politika pratiğine ihtiyacımız var önümüzdeki dönemde. Hem ABD'ye hem Avrupa'yı hem Körfez sermayesine, hem İsrail'e karşı dik bir duruş sergilemek zorundayız. Suriye'de ortaya çıkan bu sorunun çözülmesinde herkes üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirecek. Bunu söylemek lazım. Ve en sonunda da şu, ya şimdi Türkiye'deki bu yabancı düşmanlığının bir kısmının ben özellikle bir kısmının çok iki yüzlü olduğunu düşünüyorum. Yani burada şimdi Amerika'dan zengin patronlar geliyor. Altına kırmızı halı seriyorsun Avrupa Birliği'nden işte gemiler geliyor. Bütün olanaklar seferber ediliyor. Yatırımlar için teşvikler veriliyor. Tamam mı? Ya Türkiye'ye gelen tırnak içinde söylüyorum. Zengin yabancılara dönük hiçbir düşmanlık yok. Onlar Türkiye'de işsizlikleri her şeyi yapabiliyorlar. Işte biraz önce söylediniz, parasını bastırıyor, vatandaşlığını alıyor. Şöyle söyleyeyim. cipiyle, jetiyle, gemisiyle gelene hiçbir tepki yok. Yalın ayak buraya gelmek zorunda kalana ise bir tepki gösteriliyor. Şimdi ben bunun iki yüzlüce olduğunu düşünüyorum ve dünyanın her yerinde dini, dili, ırkı ne olursa olsun, yoksulların kardeş olduğunu ve birbirimize sahip çıkmamız gerektiğini unutmamamız gerekiyor.
Çok da yormak istemiyorum sizi kokudan, konuya da atlamak istemiyorum fakat bir seçim güvenliliği söz konusu. sandıklar nasıl koruma maalesef altı Şubat'ta gerçekleşen deprem sonrası kendi memleketlerinden farklı yerlere gitmiş ve şu anda akrabalarında olsun, farklı yerlerde kalan on binlerce yurttaşımız mevcut. Bunların oy verme sistemi düzgün olabilecek mi? Çok dar bir zamanda başvurular hep herkes yapamadı. Taşınması gereken belli toplumlar var. bu toplumlar taşınabilecekler mi? Oy verebilecekleri yerlere? Bu sistem nasıl gidecektir? Zor olacak mı?
Oy potansiyeli açısından mutlaka çok zor olacak bunu söyleyeyim. Çok zor olacak. İkincisi yine açık sözlü davranacağım. Hiçbir partinin tek başına bütün seçim güvenliğini sağlaması mümkün değildir. Bakın en tırnak içinde söylüyorum. Büyük partiden en yeni partiye kadar hangi parti? Ben bunu halledeceğim diyorsa bence doğru söylemiyor. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak elli iki ilde seçime giriyoruz. Bu elli iki ilin tümünde, okullar düzeyinde bir örgütlenmeyi sağladık. Şimdi işte onu sandıklara doğru indirmeye çalışıyoruz. Teknik altyapısı bilgisayar altyapısını da sağlamak sağladık. Şimdi onun hazırlıkları, test aşamaları falan devam ediyor. Büyük bir çaba sarf ediyoruz. Ama net ve açık söylüyorum. Hiçbir parti bunu tek başına yapamaz. Bütün partilerin birlikte davranması gerekir. Ben buradan bir kez daha il düzeyinde yaptığımız yerler var. Bunu ilçeler düzeyinde yaptığımız yerler var ama ülke çapında tüm muhalif güçlerin hiç parti ayrımı gözetmeksizin söylüyorum. Seçim güvenliği noktasında yani halkın yani halkın verdiği oyun sandıklar aynı biçimde çıkması ve resimleşmesi konusunda bir ortaklığa ihtiyaç var. Bunu sağlamak lazım. Aynı şekilde deprem bölgesindeki yurttaşlar için de çok sayıda yurttaşın o gün taşınması o günlerde taşınıp oy kullanmasını sağlanması gerekiyor. Bunun için partimiz bir hazırlık yapıyor. Demokratik kitle örgütleriyle ortak bir çalışma içerisindeyiz. Yani kimi uçak organizasyonları, otobüs organizasyonları, hatta gemi organizasyonları yapıldı. Ama tabii bütün yurttaşları da buna destek olmaya çağırıyorum. Çünkü bu çok maliyetli bir şey. Özellikle depremdeki yıkıntıdan sonra. Oradaki bölgedeki yurttaşlarımızın seçmen görevlerini yerine getirmek için maddi imkansızlıklar içerisinde de olduğunu paylaşmam lazım. Bunu da imece yoluyla dayanışmayla hep beraber çözmeye çalışacağız.
Evet hocam daha onlarca soru var fakat çok da fazla sizin eminim seçim programınız vardır. Tutmak istemiyorum. Son olarak seçim şarkınızı başlayarak bir yorum yapmak istiyorum. Çok da sevdiğim bir şarkıdır Sezen Aksu'ya sözleri ait. Bizim için de gibi değil gibi gibi. Ve seçim şarkınızda aslında bütün vaatlerinizi, bütün rahatsızlığı, tekrar başta sorduğum gibi diyeceğim, gençleri cinsel yönde farklı hissedenleri, kadınları İstanbul Sözleşmesi tabii bunun başında gelir. Kadın haklarına, hayvan haklarını, doğayı, aslında insanı insan yapan en temel kavramların ne kadar korunması gerektiğini bahsediyorsunuz. Hem seçim şarkınızdaki o konuşmalar olsun, şarkı sözleri olsun hem de son olarak İstanbul Türkiye Cumhuriyeti. Bizi nereden izliyorsalar herkese. Neden? Türkiye İşçi Partisi'ne oy versinler?
''İKTİDARIN HAKKINI GASP ETTİĞİ KİM VARSA KONUŞŞUN İSTİYORUZ''
Şimdi biz şunu yapmaya çalıştık. İktidarın hakkını gasp ettiği, sesini kıstığı susturmak istediği kim varsa o konuşsun istedik. Çünkü, inanıyoruz ki hepimizi birleştiren temel bir değer var. Biz hepimiz insanız. Ve temel bir takım haklara sahibiz. Bu hakların kullanılması önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılması lazım. Bakın bu iktidar yirmi bir yıldır nasıl oturuyor biliyor musunuz o koltukta sürekli birilerini bize düşman etti. Yani bir dönem dedi ki Kürtler düşmandır. Bir dönemdeki Alevilerdir. Bir dönemde de LGBT hatıraları, bir dönemde de ki kadınlardır. Hani bütün memleketin sorunlarını bir topluluk belirleyip onun üstüne yığmaya çalıştı ve onun karşısında Aslında da biriken halkı hep bölmeye çalıştı. Bakın. Şunu unutmasın yurttaşlar. AKP yirmi yıldır karşısında kurulan bütün ittifakları boza boza ilerledi. Iki bin on dokuz yerel seçimlerinden bu yana bunu yapamadığı için Tayyip Erdoğan'ın kimyası bozuldu. Artık beceremiyor. Artık karşısındaki o gücü bölemiyor. Bu da bizim en büyük şansımız. O yüzden ben bütün yurttaşlardan şunu istiyorum. Bir kere birbirinize sarılın. Birbirimize sahip çıkalım. Biz çok kalabalığız, çok güçlüyüz. Halkın üzerinde hiçbir güç yoktur.Yani onlar arkalarına tarikatlar almışlar, cemaatleri almışlar, uluslararası güçler almışlar, devletin bütün olanaklarını gerçekten çok akıl dışı biçimde diyeceğim, başka bir kavram bulamadığım için kullanıyor. Şimdi bir örnek vereyim. Işte İstanbul ikinci bölgede bizim Ahmet Şık adayımız birinci sırada. Ya karşısında Süleyman Soylu var. Ya ayıptır. Insan utanır değil mi? İçişleri Bakanısın ya. Ya seçimin güvenliğini sağlamalıyız. Etmedik ya. Şimdi olacak iş mi? Yani mesela Ankara'da cumhurbaşkanı yardımcısı karşımızda aday yok. Orada benim karşımda Numan Kurtulmuş aday ne bileyim burada Murat Kurum'a dair. Yani devletin bütün olanaklarını almışlar. Hazine yardımı alıyorlar. Sermaye yardımı alıyorlar. Tarikatlardan yardım alıyorlar. Türkiye İşçi Partisi bir lira hazine yardımı almadık bak. Bir lira hazine yardımımız yok. Zenginler, patronlar da yok arkamızda. Tamamen yurttaşın emeğiyle, alın teriyle, göz nuruyla bir partiyi seçime sokuyoruz. Şimdi bu demokratik bir yarış değil. Ama biz korkmuyoruz. Biz halka güveniyoruz. Haklı olanın güçlenebileceğine inanıyoruz. Yani güçlü olan her zaman haklı değildir. Onların elinde para gücü var, maddi gücü var, oğlak var ama biz haklıyız ve haklı olan güçlenebilir. Ne yapacağız? Hep beraber bir kere bu cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan'ın karşısında en güçlü aday Kemal Kılıçdaroğlu, ilk turda bu işi bitirmek üzere ben herkesten Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vermesini istiyorum. Burada önemli olan kimin kazanacağı değil bakın. O Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi beş yıldır yaşıyoruz. Ne kadar kötü duruma geldiğimiz ortada. Hani eskiler tartışıyorduk, şöyle olur, böyle olur falan. Bitti. Beş yıldır yaşadık. Hiç kimse bu ülkedeki yüzde doksan dokuz adına konuşuyorum. Hiç kimse beş yıl öncesinden daha mutlu değil. Beş yıl öncesinden daha huzurlu değil. Beş yıl öncesinden daha güvenli değil. Beş yıl öncesinden daha zengin değil. Ya beş yıldır her gün kaybettik. O zaman bir kere bu sistemi ortadan kaldırmak için gideceğiz Kemal Bey'e oy vereceğiz. Ama iki oy kullanıyoruz ya, o ikincisini de unutmayalım. O da mecliste ben onu şöyle söylüyorum. Bir oy Tayyip Erdoğan'la bu sistemden kurtulmak için Kemal Bey'e, ikinci oyu da kendiniz için kullanın çocuklarınız için kullanın. Torunlarınız için kullanın. Bu memlekette yok sayılanların. Ama aslında bu memleketi omuzlarında taşıyanların daha güçlü olması için kullanın. Türkiye İşçi Partisi geride kalan dört, dört buçuk yılda parlamentoda elinden geleni yapmaya çalıştığı takdir sizin.Yani eksik yaptığımızı, yanlış yaptığımızı düşünüyorsanız oy vermeyebilirsiniz o zaman. Ama eğer tip mecliste benim yüreğimden geçeni, benim aklımdan geçeni çok güzel ifade etti ve bunu daha güçlü yapsa memleket için daha iyi olur diye düşünüyorlarsa tipe oy versinler. Ben bütün arkadaşlara şey yapıyorum. Tabii tip yeni bir parti. Dolayısıyla herkes genç seçmenler dışında. Genç seçmenler zaten sanıyorum bize doğru bir teveccühleri.
Bu arada parti binasına girerken bayağı bir genç gördüm. O da dikkatimi çekti!
İşte en yaşlısı benim partinin Türkiye siyasetinin hali ama bu yani. şey ise daha önce çeşitli partilere oy vermiş yurttaşlar ise kendilerine şu soruyu sorsun. Yani benim partim diyelim ki burada on milletvekili çıkartıyor ya o dokuz çıkarsa bir tane tipli olsa mı memleket için daha iyi? Yoksa biz on çıkarsak mı? Memleket için daha iyi. Bakın ben net söylüyorum. Yani meseleyi böyle taraftar gibi, partizan, mesela ben taraftarlık başka bir şey. Ben de bir futbol takımı taraftarıyım. Beşiktaş'ın kazanmasını istiyorum. Her durumda kazansın istiyorum. Taraftarlık başka bir şey. Ama burada memleketin çıkarına daha iyi olan ne? Onu düşünmemiz lazım. Ben diyorum ki memleketin çıkarına olan tipin mecliste güçlü olması, önümüzdeki dönem çünkü geride kalan yirmi yılın yaralarının sarılacağı geride kalan yirmi yıldır yaşananların hesabının sorulacağı ve önümüzdeki yüzyılın temellerinin atılacağı bir meclis olacak. O meclis tipsiz olmasın. O meclis mümkün olduğunca güçlü bir Türkiye İşçi Partisi'ne ihtiyaç duyuyor. Türkiye mümkün olduğunca güçlü bir Türkiye İşçi Partisi'ne ihtiyaç duyuyor. yurttaşlarımızın vereceği destekle biz de elimizden geleni yapmaya çalışacağız.
Röportaj: YUSUF EMİN İSTİKLAL