Sayın Ziya Selçuk’a açık mektup:
Sayın Bakanım; aslında bu mektubu yeni seçilen her Milli Eğitim Bakanı’na yazıyorum. Daha kaç Bakan’a yazarım(!) bilemiyorum ancak sizden umutlu olduğumu özellikle belirtmek isterim. Zira siz MEB’in içinden gelen birisiniz. Siz, Bakanlığın her kademesini, işleyişini, nerde, nasıl sonuç alınabileceğini bilen bir avantaja sahipsiniz. “Özgürce hareket edemez” gibi bazı endişeleri olsa da muhalefet bile sizden övgüyle bahsediyor. Bu avantajlarla sizin “En Başarılı Bakan” olma şansınız hayli yüksek…
Sayın Bakanım;
Bütün bakanlıklar önemli ama eğitimle ilgili bakanlığın, ülkemizin geleceği adına çok daha önemli bir rol üstlendiği muhakkak. Ülkeyi yönetmeye aday nesiller ne kadar eğitimli yetiştirilirse yarınlarımız da Allah’ın izniyle o derece emin ellerde olur…
Bir süre önce TRT’de izlediğim bir programda, Cumhuriyet döneminin en fazla öğretmen atamasını AK Parti hükümetinin yaptığı ifade edildi.
Tebrik ediyoruz, buraya kadar her şey çok iyi…
Sayın Bakanım;
Şu gerçeği göz ardı edemeyiz; Değil 175 bin, 275 bin öğretmen de atayın eğer o öğretmende “sorumluluk duygusu” yoksa eğitim konusunda istenilen verimliliğe ulaşamayız... Şayet o öğretmende “vicdandan eser” bulunmuyorsa, işini sadece “cüzdanı için” yapıyorsa gençlerimizi geleceğe tam manasıyla hazırlayamayız… Eğer o öğretmen Milli duygulara ”Fransız” ise yavrularımıza ülke sevgisini aşılayamayız ve okulların, otobüslerin hatta ambulansların yakılmasını önleyemeyiz…
Sayın Bakanım;
Bugün öğretmenlik mesleği, 657 Sayılı Kanun’da yer alan sorundan dolayı “Bağımsız Cumhuriyet” haline gelmiştir. Öğrencisinin bir dakikasının bile zayi olmasını istemediği için ders zilini sınıfın kapısında bekleyen öğretmenle, ders zili çalmasına rağmen öğretmenler odasında çayını yudumlaya devam eden öğretmen arasında bir farkı gözetmeyen sistemden Milli Eğitim’in artık kurtulması gerekmektedir... Artık; aldığı maaşın hakkını vermek için çabalayan öğretmenle, kulağı teneffüs zilinde kalan öğretmeni ayırt etmenin zamanı çoktan geçmiştir…
Sayın Bakanım;
Nasıl bir çözüm mü? Sizin de çok çok iyi bildiği gibi bazı ülkelerde sistem şöyle işliyor: Öğretmen dersi veriyor sınavı devletin başka bir birimi yapıyor. Sınav sonuçlarına, yani öğrencilerin başarılarına göre öğretmene performans puanı veriliyor. Şayet öğretmende “öğretme güçlüğü” varsa, ya da “ister öğrensinler ister öğrenmesinler” zihniyetinde biri ise o öğretmen emekli olana kadar o görevde tutulmuyor, gerektiğinde kütüphaneye veya başka bir birime düz memur olarak gönderiliyor…
Çok zor olacak ama ülkemizin geleceği için bu sistemi uygulamanın zamanı çoktan geçti Sayın Bakanım…
Allah razı olsun, velileri kitap yükünden öğrencileri de tebeşir tozundan kurtardınız. Ne yazık ki akıllı tahtaları hala kullanamayan, kullanmamak için direnen öğretmenler var ve bu oran kimi okullarda yüzde 50’lere yakın…
Yukarıda belirttim ama altını çizerek tekrar söyleyeyim; bütün öğretmenlerimiz zan altında kalmasın; iyi niyetli, öğretme kabiliyeti yüksek, sorumluluk sahibi öğretmenlerimizi ayrı bir yerde tutuyorum. Eminim onlar da aynı dertten mustariplerdir…
Sayın Bakanım;
Zamanınızı almamak için mektubu daha fazla uzatmak istemiyorum. Ben vatandaşlık görevimi yaptım şimdi top sizde ve AK Parti Hükümeti’nde. Allah yardımcınız olsun…
Selam ve hürmetlerimle…