Kurtuluş Savaşı'nda bu Millet, yediden yetmişe Dini, Diyaneti, Vatanı ve Kutsal bildiği tüm Değerleri için savaştı. Savaşı bu Millet kazandı. Ancak savaş bittiğinde durum farklılaştı. Çok bilinen bir gerçektir ki, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra sağdan-soldan (Batılı bazı Ülkelerden) getirilen kanunlara dayanılarak oluşturulan yeni Rejim, Dine, Diyanete müdahale etti. O müdahale 1923'ten bu yana bazı dönemlerde zaman zaman nüksetse de elhamdülillah son yıllarda bir müdahale ve huzursuzluk yaşanmamaktadır. “Dindar insanların inançlarına en az müdahale 2000'li yıllardan itibaren yaşandı” desek, sanırım doğru demiş oluruz. 

Eski yıllarda Dine, Diyanete müdahale çoktu. O müdahaleleri tek tek yazmayayım. Bilen biliyor. Yalnızca şunu belirteyim: “Bu Ülkede Dine, Diyanete en fazla müdahale ve Dindar insanların inançlarına karşı bir sınırlama en fazla da 1923-1950 arasında yaşandı.” 

Tekrar belirtiyorum. Şimdi bu yazıda o müdahaleleri uzun uzun yazacak değilim. Yalnızca Şapka Kanunu çerçevesinde bazı müdahalelere değineceğim. Çünkü bir Alimin Şapka Kanunu karşısında gösterdiği bir ilginç tavrı anlatacağım bu yazıda elbette bazı müdahaleleri belirtmem gerekir.

Şapka Kanunu 1925 yılında çıkarıldıktan sonra Ülke genelinde tepkiler ve şapka giymeme yönünde temayüller baş gösterince, Rejim bunu mahkemelere taşımış, nice nice Müslümanı mağdur etmiştir. O Kanundan dolayı en bilindik mağdur, idam edilmek suretiyle şehadet şerbeti içen İskilipli Atıf Efendi’dir. Ruhu şad olsun. Allah rahmet eylesin. 

Whatsapp Görsel 2024 08 26 Saat 01.32.04 C04154Fd

Şimdi bu yazıda Şapka Kanunundan şu kadar kişi mağdur edildi, şu kadar kişi idam edildi diye de uzun uzun anlatamayacağım. Ancak “Benim adım Maşallah, şapka giymem inşallah” diyerek darağacına Kelime’i Şahadet getirerek giden Maşallah Ali lakaplı Kahramanmaraşlı şehidimizi de bu vesileyle yad etmek isterim. Allah rahmet eylesin. Ruhu şad olsun. 

Şimdi gelelim asıl anlatmak istediğimiz bir kişiye. Şapka Kanunu karşısında vermiş olduğu ilginç bir tavrı dolayısıyla bu yazıda Babamın Amcası aile büyüğümüz Medrese Alimi Hafız Osman Sandal’dan bahsedeceğim. 
 
Cumhuriyetin ilk yıllarında tanındığı ismiyle Sandalzade Hafız Osman Efendi 1883 yılında Kahramanmaraş’ta doğmuştur. 1907 yılında tamamladığı Medrese eğitiminden sonra Numune-i İrfan Mektebi’ndeki muallimlik (öğretmenlik) görevini 1920’lerden sonra sürdürememiştir. Çünkü o yıllarda artık tedrisat (öğrenim) şekli değişmiştir. Hafız Osman Sandal artık bir medrese alimi olarak, bir öğretmen değil de, Kayabaşı Mahallesi Çukuroba Camiinde imam ve Belediye’de Nikah Memuru olarak görev yapmaktadır. 

Bu noktada şu gerçeği de beyan etmek isterim. Aile Büyüğümüz Hafız Osman Sandal Milli Mücadele yıllarında Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunda büyük yararlılıklar göstermiştir. (Kendisi Kahramanmaraş’ta bizzat Milli Mücadeleye destek vermişken bir Kardeşi de 1. Dünya Savaşı’nda Galiçya Cephesi’nde şehidlik mertebesine ulaşmıştır. İsmi Mehmed Sandal’dır. O da Babamın Amcasıdır. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet, ruhu şad olsun. Dedem Hacı Murteza Sandal Yemen Cephesi’nde savaşmıştır. Cümlesinin ruhları şad mekanları cennet olsun.)

Milli Mücadele Kahramanı Sandalzade Hafız Osman Efendi'nin hayatının odağında halkla iç içe olmak ve Kahramanmaraş şehir halkını Din ve Diyanete uygun yaşama noktasında örneklik sunmak önemli bir yer tutar. Ancak, Sandalzade Osman Efendi'nin bu örnekliği bir müddet yapamadığını görüyoruz. 

Hafız Osman Sandal, 1925 yılında Şapka Kanunu çıkartılıp da halka şapka giyme zorunluluğu getirilince Kahramamaraş'ın bir dağ köyüne eski ismiyle Bertiz Yeniyapan (günümüzdeki ismiyle Bertiz Yenipınar Köyüne) inzivaya çekiliyor ve halktan uzaklaşıyor. 

Halkın içinde müderris, alim, bir camide imam, hatta o zamanki Maraş Belediyesi nikah memurluğu görevini yapan bir Zat neden Şapka Kanunundan sonra şehri bırakıp da bir dağ köyüne sığınıyor?

Gerekçe şu: "Rejim bana zorla şapka giydirir. Halk da "bakın müderris, alim, Hafız Osman Sandal da şapka giymiş, öyleyse bizim şapka giymemizde de bir mahzur yok" derler ve "halka şapka giyme noktasında yanlış örnek olurum" diye şehri terkediyor."

Hafız Osman Sandal bir müddet (tahminen 3 ya da 4 ay kadar) o dağ köyünde kaldıktan sonra şehre haber salıyor ve durumu soruyor. Gelen cevap "halk şapka giymeye başladı bile" şeklindedir. 

Hafız Osman Sandal bu cevap üzerine şehre dönüyor ve hizmetlerine kaldığı yerden devam ediyor. Böylece şapka giyme konusundaki vebale ortak olmuyor.

Elbette Dinini, Diyanetini bilen bir Alim Zat’ın halka doğru rehberlik yapması elzemdir. Bunu yapamıyorsa inzivaya çekilmesi uygun bir yöntemdir. Herkes vaktini beklemelidir. Hafız Osman Sandal da vaktini beklemiştir. 

Evet, Hafız Osman Sandal asıl o tarihten sonra İslam için büyük yararlılıklar göstermiştir. 

Rejim, 7 şehirde (İstanbul, Ankara, Konya, Kayseri, Kahramanmaraş, Adana ve Isparta'da) imam hatip lisesi kurulmasına izin verdiğinde 1950'li yıllarda soluğu Ankara'da alıyor ve Kahramanmaraş'ta İmam Hatip Lisesi kurulmasını sağlıyor. Yaşadığı ili, köy köy, ev ev dolaşarak Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesine öğrenci kaydediyor. Hafız Osman Sandal'ın yetiştirdiği binlerce öğrenci arasında Ülkemiz çapında meşhur yazarlar da var. Bunlardan Abdurrahman Dilipak, Vehbi Vakkasoğlu ve Ahmet Taşgetiren isimlerini burada belirtmek istiyorum. 

Vefat ettiği 1962 yılına kadar Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi Müdürlüğünü de icra eden Aile Büyüğümüz Hafız Osman Sandal'ı rahmet ve minnetle anıyorum.  Ruhuna fatiha.

Yazımızın sonunda şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. 

İnançlara müdahale dönemlerinde Dine, Diyanete hizmet iki türlüdür.

1-Baskıcı Rejime doğrudan karşı gelerek Dine, Diyanete hizmet etmek mümkündür. 

2-Baskıcı Rejime karşı gelmeden demokrasi, hürriyet gibi imkanlardan yararlanmak suretiyle Dine, Diyanete hizmet etmek mümkündür. 

Aile Büyüğümüz Hafız Osman Sandal ikinci yöntemi seçmiştir. 

Şimdi burada hangi yöntem uygundur. Onun da tartışmasına girmeyeceğim. Çünkü herkes kendi fıtratına ve meşrebine uygun olanını kendisi seçer. 

Her iki yöntemi kullanmak suretiyle zor zamanlarda İslam Dinine hizmet eden tüm Ecdadımızdan Allah gani gani razı olsun. Cümlesinin ruhu şad, mekanları cennet olsun. 

Yazımızın bu noktasında Rahmetli Babam Marangoz Mehmet Usta’yı da zikretmek istiyorum. 

Hafız Osman Sandal'ı anlatan kitaplar 2000’li yıllardan sonra başladı. O kitaplar ile birlikte birçok kişi Sandal Hoca hakkında bilgi sahibi oldular. Ancak biz çocukluğumuzdan beri Aile Büyüğümüz Hafız Osman Sandal hakkında bilgi sahibi idik. Çünkü Babam, tüm çocuklarına Amcası Sandal Hoca’yı anılarıyla birlikte anlatmıştır. Tabi Rahmetli Babam, Amcası Sandalzade Osman Efendi ile gurur duyardı. 

Bize derdi ki, “Amcam Hafız Osman Sandal, çarşıya indiğinde esnaf alışverişi bırakıp Sandal Hoca geçiyor” diye saygıyla selam verirlerdi.

Babamdan Amcası Sandal Hoca hakkında bu kadar övgü dolu sözleri ilk duyduğumuzda çocukluğumuzda öyle düşünmesek de, yaşımız büyüdükçe “acaba Babam, Amcası hakkında biraz abartıyor ve çok övüyor” diye düşünmeye başlamıştım ki, yanıldığımı anladım. “Babam az bile anlatmış” dedim. 

Yazar Vehbi Vakkasoğlu'nun “Bir Devrin Muhteşem Alimi Sandal Hoca” isimli kitabında, şöyle bir anekdot var. “Hafız Osman Sandal'ın Belediye otobüsünde olduğunu gören Belediye otobüsü şoförleri güzergahı değiştirip Sandal Hoca’yı evine bıraktıktan sonra normal güzergahlarına dönerlerdi.”

Böyle bir saygı görmek herkese nasip olmaz. Babam Marangoz Mehmet Usta, Amcası Sandal Hoca’yı övmekte ve ısrarla tanıtmakta haklıymış. 

Yazımızın en sonunda bir soru. 

1925 yılında Şapka Kanunu çıkartıldıktan sonra, “yanlış örnek olmamak adına” bir dağ köyüne bir müddetliğine sığınan Hafız Osman Sandal, daha sonraki hayatında şapka giymek zorunda kalmış mıdır? Daha açıkça sorayım. Rejim, Sandal Hoca’nın da kafasına zorla şapka taktırmış mıdır?

Cevabını biliyorum. Cevap vermiyorum. 

Vesselam.