OSMANLI’DA SAATÇİ DEDE AHMED EFLÂKÎ
Tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde “güneş saati”, “kum saati”, “mum saati”, “su saati” benzeri saat türevleri ve otomatlar hep mekanik saatçiliğin ara istasyonları sayılır.
Abbasi Halifesi Harun Reşid’in 807’de Charlmagene’a hediye olarak gönderdiği
su saati ve otomat gibi zaman bildiren bu ve buna benzer aygıtlar, İslam dünyasında çokça yapılmış ve kullanılmıştır. Bir Ortaçağ İslam mühendisi olan El Cezeri, 12. yüzyılın sonlarına doğru, Artukoğullarından Diyarbekir hükümdarı Nureddın Mehmed Karaarslan’a (1185-1200) sunduğu “-El Camı beyne’ıtım ve’-Amelü’n-Nafî fi San’atı’l-Hiyal” (Olağanüstü
Mekanik Araçların Bilgisi üzerine Kitap) adlı eserinde bölümler halinde mum saati, su saati ve benzeri saat ve robotların nasıl çalıştığını uzun uzun anlatır hatta bunlardan bir kısmını da kendisi icad eder.
Osmanlıların ilk mekanik saat yapımcısı ve Topkapı sırtlarında bulunan İstanbul Rasathanesinin (1575) kurucusu olan Takiyüddin bin Maruf dur. Aynı zamanda Sultan III.Murad’ın müneccimbaşısı idi. Doğuda o zamana kadar mekanik saat üzerine yazılmış ilk ve tek kitabın yazarı olan Takiyüddin’in , Türkçe çevirisi Mekanik Saat Konstrüksiyonuna Dair En parlak Yıldızlar adını taşıyan El-Kevakibü’ d-Dürriye fil-Bengamatü’d-Devriye (1556) adlı eserinde, mekanik saat yapımının en ince ayrıntılarını bulabiliriz.
Osmanlılar döneminde çokça muvakkit yetişmiş bu muvakkitler genelde su saati, mum saati, kum saati ve güneş saati konularında eserler vermiştir. Mekanik saatler konusunda ise maalesef az sayıda usta yetişmiş olup bunlar da verdikleri eserlere genelde isim yazmamışlardır.
Osmanlı saat ustalarının yaptığı mekanik saatler çok az olmasına rağmen bu saatlerin hepsi de sanat harikası çok değerli sedef ve mine işlemeli nadide parçalardır. Genellikle iskelet türü üzeri fanuslu içerisi görünen saatler yapmışlardır.
İskelet türü saatler18.yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. 19.yüzyıldan itibaren Osmanlı’da da görülmeye başlanmıştır. Tarikat eğitiminde (içi dışı bir olmak)özelliğinden olsa gerek, Mevlevî saatçiler özellikle iskelet saat yapmışlardır. Sultan 3.Selim’in (1789-1807) döneminde Mevlânâ’ya duyduğu hayranlık ve Mevlevî dostu olmasından kaynaklanan ve bu dönemde yapılmaya başlanan iskelet saatler, Sultan 2.Mahmud (1808-1839) zamanında en yaygın dönemini yaşamıştır. Bu saatlerin büyük bir bölümünün ön yüzleri, Mevlevî sikkesi (başlığı) biçiminde yapılmış ve üzerine yapan ustanın adı kazınmıştır. Bu ustaların şüphesiz en önemlileri 19. yüzyılda eser vermiş Mevlevi saat ustaları Es-seyyid el-Hac Dürrî, Ahmed Gülşenî, Ahmed Eflâkî Dede ve oğlu Es-seyyid Hüseyin Hâkî dir. Bunların en ünlüsü “Saatçi Dede” diye de anılan Ahmed Eflâkî’dir.
Ahmet Eflâkî Hicri 1223 Milâdî 1808’de (tekfur dağ) Tekirdağ’da doğmuştur. Halvetiyye dergâhı şeyhlerinden Seyyid Hâmid Kırîmî Efendi’nin oğullarındandır. Öğrenimine Tekirdağ’da başlamış; 1825’te 18 yaşında İstanbul'a gelerek Yenikapı Mevlevîhânesinde Çilesini tamamlayıp derviş olduktan sonra, 1828’de “ilm-i nücûm” (astronomi) tahsiline başlamış ve bu münasebetle saatçiliğe merak sararak kendi kendisini yetiştirmiştir. “Eflâkî” lakabı kendisine “felekiyyat” denilen astronomi ilmindeki başarılarından dolayı verilmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde 1840’da açılan Sultan 2.Mahmud Türbesinin muvakkithânesine ilk muvakkit olarak atanmıştır. İmzalı 11 saati olduğu bilinen Eflâkî Dedenin, Topkapı Sarayı Müzesi, Dolmabahçe Sarayı Saat Müzesi ve İş Bankası Müzesi’nde birer saati vardır .Ünlü Osmanlı saatçilerinden Mehmed Şükrî kendisinin öğrencisidir.
1847’li yıllarda Ahmed Eflâkî Dede Efendi, bütün çark ve diğer parçalarını kendisi hazırlayarak, ayda bir kez kurulabilen saat yapıp bunu padişaha sunmuş bundan dolayı da ödüllendirilmiştir.
1848 de hacca gitmiş ve dönüşte şeyhi Kudretullah Efendinin izniyle evlenmiştir.
Bu evlilikten Fatma, Seza ve Hatice isminde üç kızı ve Galip isminde bir oğlu vardır. Kızı Fatma hatun’un dışındakiler uzun sure yaşamamıştır.
Ahmed Eflâkî Dede’nin ayrıca başka bir evlilikten esseyid Hüseyin el Haki adlı bir oğlu olup aynı zamanda kendisinin yanında saatçilikte ustalaşarak eserler vermiştir. Ahmed Eflâkî Dede bir iskelet saati ile beraber Osmanlıda üretilen sinayi ve zırai 700 civarında üreticinin ürünlerinin de beraberinde olduğu feyzi bahri vapuruyla 1851 de düzenlenecek olan 1. Uluslararası Londra Sergisine katılmak üzere hareket etmiş ancak fuara yetişemedikleri için Osmanlı ürünleri daha sonrasında kristal sarayda açılmıştır. Altı ay açık kalan Bu sergi Kraliçe Victoria dahil çok kişi tarafından gezilmiştir.
Sergiden sonra da meslekî bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla Londra’dan Paris’e yollanan Eflâkî Dede, burada Paul Garnier’in fabrikasında çalışır. Abdulbaki Baykara’nın rivayetine göre ise Bireke [Breguet]fabrikasında 2 yıl süren bir çalışma yapar.Bu arada Fransızcayı da öğrenir.
Ahmet Dede Efendi 1853 yılı Mayıs ayında İstanbul’a dönerken padişah Abdulmecit’in kendisine göndermiş olduğu ödenekle beraber yanında; çark kenarlarını yontmak için ve değişik boyda vida üretmek için çeşitli makineler, değişik boyutta vida yivi açma makineleri, haddeler, torna tezgâhları, dişli göbeği açmak için araçlar, mengeneler, metal kesme makasları, seyyar döküm aracı ve aksesuarları, çeşitli formda törpüler, bıçaklar ve benzeri 27 araç gereç de vardır.
Avrupa dönüşünde 2. Mahmud muvakkithanesinde, saatçiliği fevkalade ileri götürmüş ve kendi zekası bilgi ve becerisiyle on adet daha saat imal etmiştir.
Ahmet Dede Efendi Paris’te bulunduğu dönemde de bir saat imal etmiş ve gerek bu saatin gerekse İstanbul’da yapmış bulunduğu saatlerin 1863de Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde Sultanahmet’te açılan “Sergi-yi Umûmî-yi Osmânî”de sergilenmiştir.
Yaptığı saatlerden bir tanesinin çalışmadüzeneği Dolmabahçe Sarayı bahçesinde bulunan saat kulesinin minyatürü şeklinde olan bu saatin dört bir tarafında dört saat, bir küre ve ortasında bir saat ve daha altında saniyesi bulunur. Küredeki makineleri kuvvetli çelik zembereklere bağlı olan bu saatin nadide dişlileri ve güzel bir de yakutu vardı. "Eflâkî Dede, Âsitane", yazılı minası, dişli ve makine kısımları, zarif ve kuvvetli cıva yaldızıyla altınlaştırılmış dış görüntüsü Ahmed Eflâki Dede'nin özgünlüğünü ve orijinal dizaynını yansıtmaktadır.
Mevlevilerin "İsmi Celâl" çekmesi tarzında "Allah Allah" der
gibi işlemektedir.
Bu saatin üzerine 'Muvakkit-i Cennetmekân Sultan Mahmud Hân Ahmed
Eflâkî el-Mevlevî' imzasını atmıştır.
Aynı zamanda muvakkit olan Ahmed Eflâki Dede, Sadrazam Fuad Paşa'nın konağına giderek zaman zaman saat ayarı yapmıştır. Kendisini takdir eden Fuat Paşa, onun hakkında
“Parmağıyla dönderir saatı Eflaki Dede
Dindirir hem bindirir mikatı Eflaki Dede”
(Eflâki Dede saati parmağında oynatır; vakti isterse durdurur, isterse ileri alır)
diyerek Eflaki Dede’ye takılırmış!
Osmanlı saatçiliğinin bu büyük ustası, Cağaloğlundaki evi yandıktan sonra kiracı olarak oturduğu İshakpaşa’daki evinde Milâdî 9.3.1875 salı günü 68 yaşında vefat etmiştir.
Saatçilik tarihinde çok önemli bir yeri bulunan Ahmed Eflâki Dede'nin yaptığı saatler diğer saatçilere örnek olmuştur. Oğlu Hüseyin Hâki de kendisi gibi bir saat ustasıdır.
Birçok saat yapan ve saat ustaları yetiştiren Ahmed Eflâki'nin Mehmed Şükrü ismindeki
talebesinin yaptığı saatlerin üzerinde hocasının ismi bulunmaktadır.
Topkapı saray saatleri ve Dolmabahçe’deki saatler günümüzde bir çoğu yeniden restore edilip uzun uğraşlar sonunda çalışır hale getirildikten sonra değişik sergilerle halka açılmıştır.
Halka açılan sergilerde Mevlevi saat ustalarının da yapmış oldukları bu saatlerde, yelkovan ve akrebin, dişli sisteminin, çarkların, zemberek ve salyangozların, zincirlerin, sarkaç yada eşapman bloklarının belli bir nizam içerisinde ahenkli, sabırlı dönüşleriyle tarikatlarının sema geleneği arasında benzerlikler bulunmaktadır.