RÖPORTAJ: VEDAT YAVUZ

“Kuzey Irak’ın referandum kararının bedelinin ağır olacağını söyleyen Kamu Yönetimi Uzmanı ve Emekli Emniyet Müdürü Osman Kaya, “Referandumun emperyalist ülkelerin ve İsrail’in politikalarına işlerlik ve kolaylıklara neden olmaktan başka bir işe yaramayacak, bölge halklarının barışına hiçbir katkısı olmayacaktır” dedi

Kaya, Kuzey Irak’taki son gelişmeleri değerlendirdi. Kaya, “Referandum girişimin Türkiye’yi doğrudan hedef almaktadır. Çünkü referandumun olası sonuçları, PKK terör örgütünün amacının tam karşılığıdır” diyerek, Bağımsız bir Kürt devletinin bir dayatmayla kurulması, Türkiye’nin ele geçirilmesidir. Evet sonucun çıkması güney sınırımızı tamamen yabancılaştıracaktır” uyarısında bulundu.

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında 25 Eylül'de bağımsızlık referandumunu yapma konusunda ısrar eden Barzani'ye son uyarını yapmıştı. Erdoğan, "Irak'taki Kuzey Irak yerel yönetimiyle ilgili yapılan açıklama bizi derinden üzdü. Kuzey Irak'ın bağımsızlığıyla ilgili adım atmak Irak'ın toprak bütünlüğüne tehdittir ve yanlış bir adımdır. Temenni ederdikki bu adım istişare yapılarak atılsın. Biz bu bölgede Irak'ın toprak bütünlüğünü hep savunduk. Bugüne kadar nasıl bu görüşmeleri yaptıysak burada da aynı şekilde bunun yapılması gerekirdi. Bu kritik süreçte böyle bir adım atılması kimsenin yararına değildir" demişti.

Kamu Yönetimi Uzmanı ve Emekli Emniyet Müdürü Osman Kaya, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) gerçekleştirmekle ısrar ettiği bağımsızlık referandumuna ilişkin İstiklal’e önemli açıklamalarda bulundu. İşte Osman Kaya’nın gazetemize yaptığı o açıklama:

‘PKK’DA BAĞIMSIZLIK İÇİN SANDIK KURACAK’

Barzani referandum konusunda neden ısrar ediyor?

Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin ısrarlı itirazlarına rağmen Barzani’nin 25 Eylül referandumunda diretmesi ABD’nin bilgisi ve inisiyatifi dışında bir gelişme olamaz. İsrail’in referandumu desteklediği açıklaması da bir yönüyle bunun açık göstergesidir. Burada bir parantez açıp, Referandumla amaçlanan bağımsız Kürdistan Devleti macerasının yeni bir gelişme olmadığını ifade etmemiz lazım. Kürt etnikçiliğinin dolayısıyla ayrı bir devlet iddia ve çabasının en az yüzyıllık tarihi geri planı var. Birinci dünya savaşı sonrası, belirgin olarak 1919 Paris Konferansıyla başlayan süreç bütün bu gelişmelerin esaslı başlangıcını oluşturmuştur. Zaten Kürt etnikçiliği üzerinden gündeme gelen ayrılıkçı girişimler, yani Bağımsız Kürt Devleti iddiası, hadisenin doğası gereği, yirminci yüzyılın uluslararası yapısal değişim dönemlerinin en önemli gündem maddelerinden birisi olmuştur. Söylediklerimin ne anlam ifade ettiğini konuyla azıcık ilgisi olanlar kolayca anlarlar. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Ortadoğu üzerine hesabı olanlar, öngördükleri neticeleri mikro kimlikler üzerinden almayı planlamışlardır. Bölgedeki kargaşanın ateşi, 1. Dünya Savaşı sonrası, hiçbir tarihi, sosyal, siyasal, kültürel ve psikolojik karşılığı, gerçekliği ve geçerliliği olmayan sınırlar çizilerek yakıldı. Süreç içerisinde de bu sınırları çizenler ateşin sönmemesi için ellerinden geleni yaptılar. Yakın tarihimizde İran-Irak Savaşı, Irak’ın Kuveyt’i işgali, ABD’nin Irak’a yönelik işgal operasyonları, Kürt Baharı’nın yol açtığı istikrarsızlıklar ve müdahaleler, en son Suriye meselesi hep bu hesapların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 1991’deki Körfez Krizi’yle birlikte otuz altıncı paralelin kuzeyinin sterilize edilmesi, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali sonrası 2005’te kabul edilen Irak Anayasası’yla Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin resmen oluşturulması, ABD’nin Ortadoğu’da kalıcı/kurumsal olarak yerleşmesine ilişkin planlarının son merhalesinin başlangıcı mesabesindedir. Kısaca ifade etmek gerekirse, hem Barzani’nin 25 Eylül referandumu dayatmasını, hem de Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin PKK/PYD terör örgütü üzerinden yürüttüğü operasyonları, ABD’nin bölgedeki kalıcılığına, hükümranlığına ve İsrail’in bölge hegomanyasına karşılık gelecek bir ‘peyk’ yaratma girişimi olarak okumak gerekir Bütün bu gelişmeler ABD’nin inisiyatifinde ve kontrolünde gerçekleşmiştir. ABD’nin referandumu istememesine rağmen Barzani’nin direttiği iddiası sadece komiktir. Burada gözden kaçırılmaması gereken durum PKK/PYD’nin 28 Eylül’de Kantonları sözde devletleştirme amacıyla sandık kuracak olmasıdır. Bu gelişmeler dört parçada Kürdistan iddiasının ilk iki parçasını teşkil etmektedir. Türkiye’nin, Fırat’ın Batısı hassasiyetine karşı ABD’nin tavrı, gelişmelerin nereye varacağını göstermesi açısından oldukça önemlidir.

‘GERÇEKLERLE BİR TÜRLÜ YÜZLEŞEMEDİK’

Bu süreçte Türkiye’nin politikası neydi?

İçinde bulunduğu bu coğrafyada Türkiye, gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerden birisi, hatta en önemlisidir. Jeo-politik ve jeo-stratejik konumu Türkiye’ye hem büyük sorumluluklar yüklemiş hem de menfi olarak ortaya çıkan gelişmelerden en çok etkilenmesine yol açmıştır. Türkiye’nin dokuz yüz kilometrelik güney sınırı kağıt üzerindedir ve görecedir. Zira tarihi, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik bakımından sınırlar karşılıklı olarak çok daha ötelerdedir. Türkiye’nin başından beri kendi gerçeklerine sırt dönme ve kolayı seçme eğilimi, ülkemiz açısından karşılaştığımız meseleleri çözme konusunda daima çok derin zorluk ve krizlere neden olmuştur. Türkiye çok derinden etkilenmesine rağmen sınırları dışında bir meselesinin olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye direnmesi, son yıllardaki milli duruşumuzun karşılaştığı içe dönük en ciddi handikap olarak kendisini dayatmıştır. Bu durum sadece doğu ya da güney ile ilgili değil diğer bütün yön ve yerlerle için de bağlayıcı olmuştur. Devlet aklını, stratejik aklı kullanmak, muhtemeli öngörmeyi ve hazırlıklı olmayı da ifade eden risk yönetimi konusu devamlılık isteyen ve meşakkatli bir iş. Bir türlü gerçekleştirilemeyen beş yıllık kalkınma planlarını saymazsak -saymamalıyız, zira konuştuğumuz be meselenin karşılığı değildir- öyle devletimizin geleceği ve bekasına ilişkin yakın, orta ve uzun dönemleri ifade eden bütüncül politikaların gündeme gelmesi daha on-on beş yıllık bir maziye sahiptir. Kalıplaşmış, kemikleşmiş meselelerin geçmişi çok eskilerde olmakla birlikte, 1 Mart 2003 Teskeresi ve sonrasındaki stratejik sığlık ne yazık ki bütün bu gelişmelerin bütünlük içerisinde görülmesini, değerlendirilmesini ve gerekli müdahalelerin zamanında gerektiği şekilde yapılmasını mümkün kılmadı.

‘KİMSE RAHAT YÜZÜ GÖRMEYECEK’

Referandum yapılır ve Barzani'nin istediği sonuç çıkarsa bölgede ne gibi sonuçlar ortaya çıkar?

Irak Merkezi Hükümeti bu konudaki tavrını net olarak ortaya koydu. Irak Başbakanı İbadi de referandumun Irak sorunlarını çözmek yerine daha çetrefilleştireceğini açıkladı. Özellikle bir Türk/Türkmen şehri olan Kerkük’ün referanduma dâhil edilmesi, Irak Türklerinin ve bölgedeki Arapların referandumu ve sonuçlarını kabul etmeyeceklerini açıklamaları, çok uzak olmayan gelecekte Irak’ta bir iç savaş fitilinin ateşleneceğinin işareti olarak görmek gerekir. Bağımsız bir Kürt devletinin bir dayatmayla kurulması, demografik yapıyı da alt-üst edecek, hiç kimseyi rahat ettirmeyecek, huzur vermeyecek, güvende tutmayacaktır. Türkiye bu tehlikeye dikkat çekti ve Irak’ın üniter yapısını bozacak referandum girişiminin doğru, gerçekçi olmadığını ve kabul edilemez olduğunu açıkladı. Bunun için Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Bağdat ve Erbil’i ziyaret ederek açıkça Türkiye’nin düşüncelerini ve muhtemel gelişmeler konusundaki ikazlarını dile getirdi. İran’da referandum konusunda Türkiye ile hem fikir olduğunu açıkladı. Rusya da bu girişim desteklemiyor bildiğim kadarıyla. Türkiye, İran ve Rusya’nın kabul etmediği böyle bir girişimin başarılı olma şansının mümkün olmadığını düşünüyorum. Sadece Türkiye, İran, Irak Merkezi Hükümeti, Türkler ve Araplar değil kendi içinde de bu referandumun doğru olmadığını söyleyen ve itiraz edenler oldu. Ortak düşünce, referandumun ve olası sonuçlarının var olan ihtilaf ve çatışmaları daha da derinleştirerek çözümsüz hale getireceği noktasındadır.

FOTO NO: SINIR

‘GÜNEY SINIRIMIZ TAMAMEN YABANCILAŞACAK’

Referandum sonucunun etkisi Türkiye'ne nasıl yansır?

ABD başta olmak üzere bölge harici emperyalist ülkelerin ve İsrail’in politikalarına işlerlik ve kolaylıklara neden olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu hal bölgedeki devletlerin ve halkların zararınadır. Bir anda ortaya çıkmayan, yıllardır şekillenerek getirilen, bölge halklarının güvenliği, refahı, huzuru ve barışına hiçbir katkısı olmayacak bu girişim Türkiye’yi doğrudan hedef almaktadır. Çünkü referandumun olası sonuçları, etnik ayrılıkçı PKK terör örgütünün iddia ve amacının tam karşılığıdır. Suriye’deki gelişmelerden bağımsız değerlendirilmesi mümkün olmayan referandumun kendinden menkul sonuçlarının meşrulaşması, arkasındaki güç ve aktörlere, kırk yıldır mücadele ettiğimiz, tazmini mümkün olamayan kayıplarımıza neden olan etnik ayrılıkçı PKK terör örgütüne boyun eğmek anlamına gelir. Irak ve Suriye’nin mikro kimlikler üzerinden parçalanması aynı zamanda Türkiye’nin üniter yapısını doğrudan hedef alan saldırı niteliğindedir. Nihai amaç Türkiye’nin küçültülmesi, diz çöktürülmesi ele geçirilmesidir. Bu referandumdan Barzani’nin öngördüğü sonucun çıkması, güney sınırımızı tamamen yabancılaştıracaktır. Zira burada kurulacak bir devletin bağımsız ve Kürtlere ait olması mümkün olmayacaktır. Bu gelişme Ortadoğu halkları için felaket olacaktır. Türkiye bölgemizdeki mazlumların sığındığı, güvendiği en muhkem limandır. Bu liman yıkılmış olacaktır. İçerideki ajanlar, işbirlikçiler ve taşeronlar, PKK, FETÖ, DEAŞ, DHKP/C terör örgütü harekete geçirilerek bir iç kargaşa oluşturulacak, AK Parti iktidarı düşürülecek ve proje sonuçlandırılacaktır. Sayın C. Başkanı’nın şahsını doğrudan hedef alan saldırıların da anlamı ve karşılığı budur. Bölgemizin dışındakiler tarafından projelendirilen bu çok uluslu girişim de Kürtler acımasızca kullanılmak istenmektedir. Bölge barışını hatta dünya barışını tehlikeye düşürecek bir girişim olarak tarihe geçecektir. Hatta Allah korusun, kıyamet, etnik ayrılıkçılar eliyle kopartılmak istenmektedir.

“MİLLİ DURUŞUMUZDAN TAVİZ VERMEMELİYİZ’

Sonuç olarak, kendi ülkesinin ve milletinin değerlerinin, çıkarlarının karşısında saf tutan siyasileri, örgütleri, ajanları, etki ajanlarını, ihanet girişimleri ve düşmanlıkları göz önüne aldığımızda işimizin ne kadar da zor olduğu ortadadır. Sırtını PKK/PYD’ye yaslayanlar ile PKK/PYD’yi etnik ayrılıkçı terör örgütü olarak görmeyen dışımızdakiler ile içerideki işbirlikçilerinin kimler olduğu, işbirliklerinin boyutu ve sonuçları milletimizin hafızasında daima canlı olmalı, tavrını ve kararlarını buna göre belirlemelidir. Dolayısıyla inancımız, duyarlılık ve çabamız da buna göre yüksek, yoğun ve sürekli olmalıdır. Çünkü 15 Temmuz’da bütün güçlükleri aşacağımızı, saldırı ve ihanetleri savuşturacağımızı millet olarak gösterdik. Bunu olağan zamanlarda da ortaya koyabilmeli ve geleceğe yürümeliyiz. Değerlerimizden, milli duruşumuzdan asla taviz vermemeliyiz. Burada altını çizmemiz gereken en önemli husus da kadim doğrularımız ile zamanın ihtiyaç ve gereklerini büyük bir uyum ve ustalıkla yönetebilmek olmalıdır. Meselelerimizi sakin, hâkim ve kararlılıkla ve mutlaka hukukun prensiplerine sadık kalarak halletmek durumundayız. Tarihin şaşmaz şerhini; ABD’nin, İngiltere’nin, İsrail’in arkasında olduğu, desteklediği hiçbir gelişmenin insanoğlunun hayrına olmadığı gerçeğini, milletimize ve etnik kimliği inancı ne olursa olsun bölgemizin insanlarına anlatmak ve bu gerçeğin idrak edilmesini sağlamak olmalıdır.