Hıristiyanlıkta selefi hareketler
Aslında selefi hareketler, yani dinin ilk doğduğu dönemdeki alimlerin görüş ve tutumlarını benimseme sadece İslam dinine özgü bir yapı olmayıp hıristiyanlıkta da bulunmaktadır.
Hıristiyanlıktaki selefi hareketlerin başında Avrupa'daki reform süreçlerindeki calvinizmdir. Calvin, hıristiyanların başlangıçtaki akide ve yaşamlarına geri dönmeleri gerektiğini yani öze dönmeyi savunur. Bunun için de ciddi bir eğitim ve öğretim geleneğinin oluşmasını ister.
Aslında ülkemizde calvinizm pek bilinmemektedir. Halbuki günümüz Avrupa medeniyetinin ve kapitalizmin arkasındaki temel dinamo calvinizmdir. Calvinizm düşüncesinde çalışkanlık, başarı ve zenginlik övülmüş; fakirlik, tembellik ve başarısızlık eleştirildiği gibi bu tür insanların tanrının lanetine uğrayan insanlar olarak nitelenmiştir. Bu bakış açısı Avrupa'da sanayileşmenin temelini oluşturmuştur. Çünkü calvin ticareti ve faizi meşrulaştırmıştır. O sadece ticareti ve faizi meşrulaştırmamış, ticari etkinliği ve para peşinde koşmayı bir nevi ermişlik olarak nitelemiş ve övmüştür. Aslında ülkemizde protestan ahlakı diyerek sürekli övülen ve müslümanlarda bir protestan ahlakı oluşturmak için çaba sarf edenlerin adresi Luther değil Calvin'dir. Bu da bilerek veya bilmeyerek oluşan bir yanlış anlaşılmadır.
O zamana kadar eleştirilen tüccar sınıfı ve ticaret şimdi istenen ve iyi bir şeydi. Avrupa'da yükselen burjuvazi, toplumda iyi olmayan konumlarını bu mezheple yükseltirken aynı zamanda bu mezheplerin de güçlenmesini sağlamıştır. Yani aslında burjuvazinin ihtiyacı olan tam da kendilerine göre bir imamdı. Bu imamda Calvin olmuştur.
RÖNESANS
Batı medeniyeti, Osmanlıya karşı geri olmasına rağmen bir rönesans hareketiyle süreci tersine çevirdi.
Ama bugün bizim batının bu tecrübesinden ders çıkartmamız ve tersine bir rönesans yapmamız gerekiyor.
O da;
- Batı medeniyeti ciddi bir şekilde incelenecek. Buna ben oksidantalizm diyorum.
- Kendi medeniyetimizi ve kültürümüzü ciddi bir şekilde inceleyeceğiz.
Bu iki yol bizim ülkemizde de bir aydınlanma süreci başlatacaktır.
Fakat aslında batıdaki rönesansın arkasındaki ekonomik ayak tüccar sınıfıydı. Ticaret sonucu zenginleşen bu burjuvalar, paralarını bizim zenginlerimiz gibi har vurup harman savurmadılar. Bilim adamlarını ve sanatçılarını desteklediler. Maalesef bizde böyle bir sınıfın doğması imkansız gibi bir şey. Çünkü bizde ticari ahlak ve topluma karşı sorumluluk duygusuna sahip bir tüccar sınıfı olmadığı gibi, mevcutlar da karlarını artırmak için her yolu mubah görüyorlar.
Gelişmenin, aydınlanmanın ve batıyı teknolojik olarak geçmenin yolu toplumsal bir ahlaktır. Yoksa bazılarının yaptığı gibi, olaydan dini ve din adamlarını suçlamak işin kolay ve çözümsüzlük sürecidir.