Türkiye, hafta sonu düzenlenecek Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'ne hazırlanırken Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı İstanbul 2. Bölge Milletvekili adayı Şule Perinçek, İstiklal Gazetesi'nden Yusuf Emin'in sorularına cevap vererek gündeme dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şule Perinçek, HDP ve terör örgütlerine dikkat çekerek, ''Terör de bizim içimize sonradan sokuldu. Ben bilmezdim. Bütün öğrenciliğimde öğrenci hareketinin içindeydim hakikaten. Kimin Kürt, kimin Türk kimin Çerkez kimin olduğunu, kimin Alevi, kimin Sünni olduğunu bilmez idim. Bize bunu öğrettiler. O seni sevmez. O senden zaten ayrılmak istiyor. Vur ona, kır buna yapıp bizi birbirimizden ayırmaya çalıştılar.'' dedi.
Şule Perinçek liyakatı ilk biz getirdik ve parti programında yer verdik diyerek ''Biz iktidara geldiğimizde bütün görevi sorunları çözmek için belli bir insan birikimine ihtiyacınız var. Bu benim adamım, bu senin adamın diye değil, bu işi en iyi kim yaparsa Türkiye'nin bütün birikimli kadrolarını seferber edeceğiz diyorum'' bir oy bir oydur çiftçinin, halkın, vatanın hakkını savunuyorum ve herkesten bir oy talep ettiğini belirtti.
Dış politika ve göçmenler konusuna vurgu yapan Perinçek, Suriye'yle oturacağız masanın başına, iki tarafına, diyeceğiz ki, nasıl halledeceğiz bu meseleyi? Sen hangilerini alabilirsin? Hangilerini verebilirsin? Bunları verdiğimizde işte ya eğer zaten Suriye öyle bir kararını da bildirdi biliyorsunuz. Eğer vatana ihanet ve veya cinayet vesaire gibi bir suç işlemediyse biz kimseye şey yapmayacağız bir af çıkardılardı o zaman. Bunları oturup masanın başında sağlıklı bir şekilde görüştüğümüzde meseleleri çözeriz. Burada kalmak isteyenler de kalmaya devam edebilirler. Bir işleri ve güçleri varsa.'' dedi.
İşte Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul 2. Bölge Milletvekili adayı Hacer Şule Perinçek'in İstiklal Gazetesi'ne yaptığı açıklamalar...
Sayın Perinçek, 14 Mayıs'ta Vatan Partisi nasıl hazırlandı? Hazır mısınız? Vatan Partisi'nin halk bazındaki karşılığı nedir?
Hazırlandık mı? biz hep hazırız. Yani Kürt, Mehmet, Türk Mehmet'te olduğumuz için her zaman Türkiye'nin önünde zor günler var. Çözülmesi gereken sorunlar var ve bunlar artık geldi dayattı.Yani bir kader seçimi diyoruz bu önümüzdeki seçimler için. Her seçimde bir hani karar aşamasına gelir Türkiye ama bu sefer bir yüz yılı bitirdik biliyorsunuz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını girdik. Önümüzdeki yüzyıl için nasıl bir Türkiye olması gerektiği konusunda karar vereceğiz. O bakımdan olağanüstü günlerin olağanüstü görevleri var. Geldi kendini de yaptı beni çöz artık diyor. Beni çöz diyor. O sorumlulukla biz de hakikaten nöbette olduğumuz için her zaman bunları çözmek üzere biz göreve hazırız diye söylüyoruz. Bizim diğer partilerden farkımız ne? Elimizde bu çözümün anahtarı var. Bir plan, program, ekonomik açıdan, siyasi açıdan, dış politika açısından hepsini bir bütün halinde, kimisi diyor ki işte bilmem kaç lirayı buldun, bilmem ne kim bana dedi ki selam verdi. Sana şu kadar para veririm. Parayla çözülecek meseleler değil. Evet para var. Ama bu parayı karar verecek merci olması gerekir. Bir nasıl bir merci? Bağımsız başı dik. Onun bunun tayin ettiği bir enerji değil. Karar organı değil. Güçlü bir hükümet lazım. Yani bir baş lazım. Türkiye'ye karar vermek için. Cesaretli karar vermek için. Çünkü tasarruf etmek gerekiyor. Tasarruflarımızı nasıl harcayacağımıza karar vereceğiz. Kaynakları, Türkiye'nin kaynakları aslında var. Zengin bir ülke üretimden vazgeçirildi. İlk yapacağımız işlerden biri üretim devrimi programını uygulama bunun ayrıntısıyla şeyini her alanda çiftçimiz, esnafımız, sanayicimiz nasıl bir bir araya geleceğiz? Işçimiz köylümüz bir araya nasıl geleceğiz ve hepimiz elimizi nasıl taşın altına sokacağız? Olağanüstü günler dedik. Dolayısıyla olağanüstü görevler de bizi bekliyor. Sadece siyasetçiler anlamında değil, herkesi, sanayicisini, işçisini, çiftçisini. Diyelim işçi Işte ben şu kadar zam istiyorum bu kadar zam işe ben esas olarak zor bir kökenden geliyorum yani. Emekçinin sesini dile getiren bir kökenden geliyorum. Ama diyorum ki o kadar çok o kadar çok şey yaparsan, kaynağı bu kadar sana ayıramam.Şu kaynağın şu kadarını ayırabilirim. Bu kadarını da sanayiciye vereceğim. Ki o batmasın ekmek teknemizi koruyalım. İstihdamı sağlayalım. Daha çok üretelim. O zaman ürettiğim vakit sana daha çok yani bunun bir plan Program dahilinde olması lazım. o bakımdan ince ince bunları yıllardır zaten Türkiye'nin önündeki sorunları çözümünü somut çözümünü. Yani bazen ben anneyim. iki tane torunum var. Anneanneyim, babaanneyim bir taraftan. Küçükler daha ama büyüyecekler ve onların geleceğini de düşünüyoruz. Bütün şeyler gibi. Ben de çarşıya, pazara gidiyorum. Ve bazen geliyorum diyorum. Bunu biraz daha ucuzlayınca alayım. Almayayım bari şimdi diyorsunuz. Hani domatesi bile almadan geldiğim oluyor eve. Şu sorumluluğu da düşünün. Peki nasıl yapacağız bu işi? Nasıl sonuna getireceğiz? O sorumlulukla siyaset üretiyorsunuz. Içindesiniz. Hayatı paylaşmak zorundasınız. Çözümleri de buna göre üretmek. Ama kaynağa rasyonel bir şekilde kullandığınızda Türkiye ekonomisinin çarkları daha kolay ve hızlı dönecektir. 1920'lerde daha Lozan'da henüz veya bağımsızlığımız kabul edilmemişken, imzalar atılmamışken tartışmalar var o sırada. İnönü hatta masadan kalkar. Atatürk der ki o zaman kalk gel bari. İzmir İktisat Kongresi toplanır. Bin kişi. O zaman Türkiye'de bin kişilik bir ekonomi toplantısı yapmak kolay bir iş değildir. En azından şeyler. Hem imkanlar elde para pul da yok. Vasıta açısından da zorluklar var. Bin kişi toplanır. Önemli bir bölümü de kadınlardır. Köylülerdir özellikle gelir. Ekonomiye yeniden can vermek üzere heyecanlandırmak üzere orada açılış konuşmasını Atatürk der ki biz savaş alanında kazandığımız bağımsızlığımızı eğer ekonomiyle taçlandırmazsak çok kolay kaybederiz der. Bugün 1980'lerden sonra Türkiye'nin başına örülen çorap da biraz budur. Bin dokuz yüz seksenlerin sonuna kadar Türkiye kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydi dünyada. Çok şanslı bir ülkedeyiz. Hakikaten her mevsim ekme, biçme, meyve, sebze her şeyimiz var. Dünyanın birçok yerinde yaşadım biliyorum.Çok şanslı bir ülkeyiz. Şu arkamızdaki fotoğraf gibi. Ben de her seferinde gelir toprağımı öperim. Yani bunu bir şey kıymetini bilmemiz lazım diye bir ant içerim. Yeniden mücadeleye en karamsar olduğum zamanlarda bile devam etmek için bizden görev bekliyor şimdi Türkiye. Hakikaten yeniden onu üreten başı dik bir Türkiye haline birlik ve bütünlük içinde. Terör de bizim içimize sonradan sokuldu. Biz ben bilmezdim. Bütün öğrenciliğimde öğrenci hareketinin içindeydim hakikaten. Kimin Kürt, kimin Türk kimin Çerkez kimin olduğunu, kimin Alevi, kimin Sünni olduğunu bilmez idim. Bize bunun bildirdiler ve ayrılıktı. O seni sevmez. O senden zaten ayrılmak istiyor. Vur ona, kır buna. Yapıp bizi birbirimizden ayırmaya çalıştılar. İnanın başka bir ülke olsa şimdiye kadar çoktan iç savaş çıkmış idi. Her eve neredeyse her köye bir şehit girdi. Birçoğu da öbür taraftan anılar. Diyarbakır annelerini biliyorsunuz. Onlar da başka bir ülkede Allah aşkına bana söyleyin. Başka bir ülkede şuna rastlayabilir misiniz? Ben o Diyarbakır annelerinin şeyine de gittim. Çadır oraya da gitti. Bir jandarma annesiyle yani şehit jandarma annesi oradaki Diyarbakır annelerini ziyarete gelmişti. Birbirlerini öldüren iki çocuğun iki anneleri bunlar. Ve birbirlerine Amerika'ya karşı, benim çocuğum Amerika'nın uşağı olamaz diye bağıran iki anne bunlar. Türkiye böyle olgun bir millet. Buna hakikaten insanın içi razı gelmiyor. Hani ne var diyorsun siyasetle uğraşacak. Geç otur kitabını yaz. Bilmem şiirini yaz. Şarkını söyle ama görev bizi bekliyor. Bu seçimleri de bu heyecanla giriyorum. Hakikaten yaparız diye düşünüyorum. Biz yaparız dedik mi? Yapıyoruz. Bunun örneği de Var örneği de var. Yapmışız. Çanakkale'de yapmışız. Bilmem şey de yapmışız. Kurtuluş Savaşı'nda, Dumlupınar kaç yüz kilometreyi yedi günde teçhizatla beraber düşünün. Şurada iki adım iki otobüs durağı arasında yürütemiyorum bazen gençleri. Ne var diyorum bineceğinize biraz daha Şey yapın, yürüyün iki. O para vereceğine. Yürüdü. Koşturan bir şey yani yedi günde İzmir'e varmışlar. Afyon'dan çıkıp biliyorsunuz o sıcak, üstelik ağustos, ağustos ayından bahsediyoruz ve Afyon'dan, İç Anadolu'dan bahsediyoruz. O zaman aç, susuz, ayaklarında şey yok, meclise şey gönderiyorlar, çarık işte ayakları şey oluyor, çarık gönderin veyahut da çorap gönderin filan diye. Böyle özveriyle, böyle güzelliklerle kazandığımız bir bağımsızlığımızı, birlik bütünlüğümüzü Türk tarifini biliyorsunuz. Türkiye'yi kuran Türk halkına, kime Türk deneceğini o zaman tarif edilmiş. Bizim birlikte arzu birliğimiz var. birlikte kurmuşuz, birlikte atalarımız orada şey yatıyor. Hepimiz ben o Kürt şey bölgesinde de doğu bölgesinde de sık sık dolaşıyorum. Hakikaten onların birazcık daha fazla özene ihtiyaçları var diyelim. Kendim Rumeli'liyim ama diyelim bu taraflıyım ama batılıyım. Suyun ötesinde indim ama kime ihtiyacı varsa biraz daha eliniz oraya daha çok gider.Tam böyle olacak hem de deprem geldi başımıza. Onun da acılarını saracağız, başaracağız. Bu seçimle güzelliklerle çıkacağız diye düşünüyorum. On beş Mayıs'ta. Inşallah.
Peki göçmen sorunu var Türkiye Cumhuriyeti'nin. Özellikle Suriye, Pakistan biz birçok yerden gelen göçmen sorurum. Bunun yanı sıra kadın hakları, çocuk hakları, depremzedeler, biliyorsunuz bazı vekil adaylarının evinden AFAD poşetleri çıktı, AFAD kutuları çıktı. Bu gibi yolsuzluklarla, yolsuzluk iddialarıyla da Mücadeleler var. sizin bu konular hakkında görüşleriniz neler?
''LİYAKAT MESELESİNİ GETİREN VE PROGRAMINA YAZAN VATAN PARTİSİ''
Şimdi hemen yolsuzluktan başlayayım. Bir kere o liyakat meselesini tek getiren parti ve programında yazan parti biziz. özel bir şeyimiz, açıklamamız da var hatta o liyakatte yok. Kartvizit yok. Söz yok. Hamiline bilmem şey yok filan. Yani bir kere bunu oturtmamız ayıya son dayıya sonda. Ankara'da dayınız. Artık biz olacağız biz. Biz
Gerçek. Öz dayısı gelmiş olacak artık oraya. Hakikaten ama doğru. Ben de bunun yani biliyordum hep olduğunu da. Bu kadar olduğunu da bilmiyordum. Bir bir yerden bahsettiler. Anadolu'da bir kentin milletvekili nasıl dedim onu milletvekili adayı yaptılar da sizi yapmadılar filan. Çok birikimli başka bir partiden ve adaydı. İki üç tane dedi. iki yüz elli bin liraymış bir tanesi. O da Anadolu'nun bir kenti yani artık herhalde İstanbul'um İstanbul'dakiler daha pahalıdır bilmiyorum da. İki yüz elli bin liraymış. Bir tane atama yaptırtmak. Yani atanacak zaten bir yere de bir memuriyete.
Birisi alınacak. Onu işte dayısı diyor ki şunu al diyor. Öyle dayılık da bedava değil yani. Öz dayılık onun için diyorum. Öz dayı olacağız diye. iki yüz elli bin lira alıyormuş bir atamayı. Ayda iki üç tane üç tane dört tane atama yapsak
Yani şey maaşları, milletvekili maaşları şu kadar bu kadar diye laf ediyoruz. Atama ücretlerini. Söylemeyeyim onu ne yapacağım? Hepsi aynı şey. Hepsi öyle hatta başka şöyle olmuştu. Bak gene parti adını vermeden söyleyeyim. Bir seçimlerde birden bire bir işler yüzde bizim barajı aşamayacağımızı soranlar oluyor. Bazen onu soracağım. Onu söylüyorum yani. Biz bu yüzde ikiden yirmi iki yirmi bire çıkarmış bir milletiz. yüzde yirmi ikiden de sıfır nokta bilmem kaça indirmiş. Işte böyle bir değişiklik olduğu dönemde birdenbire parti şeysi el değiştirdi. Yani bir sürpriz oldu. Kendileri de inanamadılar. Hatta adaylarını filan da böyle rastgele doldurmuşlardı. Hani altı yüz aday o zaman beş yüz elliydi. Beş yüz elli aday şey olsun filan diye. Ve yani her yerden girmiş olsun. Nasıl olsa bir şey olmayacaktı. Birdenbire seçildi. Saçma sapan bir sürü adam da meclise girmişti o zaman. Alakasız. Hani adını ver. Kimliğini ver. Diplomanı ver yazalım gibilerinden olmuştu. Öyle bir şey de durumda birkaç tane iş adamıyla konuşuyorum. Dedi ki ya dedi çok kötü oldu bu iş dedi. Öbürlerini doyurmuştuk. Bunlar bir de aç geldiler. Şimdi bunları yeniden doyuracağız dedi. Bir de işte partiler arasında biraz farklı görüş şeyleri vardı. Tarzları vardı diyeyim. Bunlar dedi git şey yapıyorlardı rüşvet öbürleri rüşvet alıyorlardı dedi. Bunlar da dedi makbuz kesiyorlar. Bunlar da alıyorlar ama makbuz kesiyorlar aralarındaki evet. Işte bilmem nereye bağış yaparsan filan gibilerinden. Kitabına uydurup şey alıyorlar. Yani aralarındaki fark biraz da bu olduğu için isim vermiyorum partililerin ama biz de biz de tam tersine şunu söylüyoruz. Biz iktidara geldiğimizde bütün görevi sorunları çözmek için belli bir insan birikimine ihtiyacınız var. Bu benim adamım, bu senin adamın diye değil, bu işi en iyi kim yaparsa Türkiye'nin bütün birikimli kadrolarını seferber edeceğiz diyorum. Hakikaten de ben yıllarca Atatürk'ün bütün eserlerini genel yayın yönetmenliğini yaptım. Otuz cilt Atatürk'ün yazdığı, söylediği, imzaladığı bütün belgeleri bir araya topladık. Bir çalışma bu. Devletin yapması gereken bir çalışmaydı. Eski yazıdan şey yaptık şu bu filan. Ama ne kadar şey varsa bunun milliyetçisi de vardı. AK Partilisi de vardı. CHP liste vardı. Bilmem şeyi de vardı. Hepsinde çalıştım
bilim insanlarıyla çalıştım. Atatürk'ün şeyini en iyisini yapalım diye. Türkiye'de de iktidara geldiğimizde eğer bu seçimlerde olur mu olmaz mı bilmiyorum ama iktidarın içinde olduğumuzda bile biz bu seferberliği başarabiliriz diye düşünüyorum.
Peki göçmenler?
Göçmenler açısından da dış dedim ya dış politika meselesi bizim partimizin en önemli getireceği yenilikler. Bir üretim devrimi programımız. O bildirgemiz var. Bir o önemli. Hani başımızın tacı yapacağımız başımızı dik yaşayabilmek öbürü de göçmen dış politika meselesidir. Komşularımızla bir kere dost olmak. Bu aynı zamanda ekonominin de gereklerinden biridir. Diyelim İran'da bir litre mazot kaç lira biliyor musunuz lira değil. Otuz dört kuruş. Yani bir şişe suda o küçük yarım litrelik sudan daha ucuz. İran'la dost olacağız. Yaptırımları bilmem şey Amerika öyle dedi diye ben niye düşmanlık yapayım şeyimle.Ben onu tekstilimi satacağım, şeyimi satacağım, meyvemi, sebzemi satacağım. Ve tekstil ürünlerimi satacağım. Suriye, Suriye'yle ben niye kavga edeyim? Bu eve dönüşemediğimiz ne olabilir? Eskiden Suriye Arap ülkesinin lider ülkelerinden biriydi. Arap Birliği'ne Suriye bir şey mal sattığımızda bütün Arap birliğine giriyor idi. Benim burada tekstilcilerim şeyden gittim üç dört defa gittim ben şeye. Ticaret Bakanıyla da görüştüm. Akademik çevrelerle, üniversite çevresiyle vesaire görüştük. Fikir alışverişinde bulunduk. O zaman bakan da dedi ki getirin dedi şey kaldıralım mayınlı bölgeleri. Ay beraber ekelim beraber biçelim. Hatta federasyon meselesi bile konuşuluyor idi. Aynı Atatürk zamanındaki gibi. Bizim aramızda biz kardeşiz diyor Atatürk şeye, Suriye Başbakanı geldiğinde, Cemil Madram geldiğinde. Suriye'yle oturacağız masanın başına, iki tarafına, diyeceğiz ki, nasıl halledeceğiz bu meseleyi? Sen hangilerini alabilirsin? Hangilerini verebilirsin? Bunları verdiğimizde işte ya eğer zaten Suriye öyle bir kararını da bildirdi biliyorsunuz. Eğer vatana ihanet ve veya cinayet vesaire gibi bir suç işlemediyse biz kimseye şey yapmayacağız bir af çıkardılardı o zaman. Bunları oturup masanın başında sağlıklı bir şekilde görüştüğümüzde meseleleri çözeriz. Burada kalmak isteyenler de kalmaya devam edebilirler. Bir işleri ve güçleri varsa bunlar hep kararlaştırılacak konulardır. Antep'teydim iki gün önce. Orada da yüzde altmışı iş gücünün göçmenler diyelim Suriyeli göçmenler özellikle. Kars, Ardahan vesaire orada şeyler var. Afganlı, şey bakan, hayvancılık yapan, onların uzmanlık alanları tabii o ucuz iş gücü anlamına da geliyor biraz tabii o. Onların sağlıklı bir şekilde sigortalarını, şeylerini sağlayıp yerleştirdikten sonra bir iş gücü katmak Türkiye açısından önemli. Mazotumuzu da ucuz aldığımızda çiftçime ben verdiğimde Otuz dört kuruştan hadi oradan aldım. Bir liraya bize sattı. Hadi iki liraya satsın bize. Litresini. Üç lira bir de yol parasını getirdik. Ulaşımı bilmem şusunu. Dört lira. Beş liraya satsam ben mazota soruyorum çiftçime. Diyor ki deliririm ben. Ekerim ekerim biçerim biçerim. Türk köylüsü, çiftçisi, hayvancısı şey. müthiş üretici bir çok da çalışkanlar. Hakikaten ben diyor üretmekten başka şey bilmem ki diyor.Ta bilmem kaç metre öteden su getirmeye çalışıyor ki aman şey olsun bilmem kaçmaya derinlikten su çıkarmaya çalışıyor ki iki dönüm daha fazla eksin diye. Hani elektrik melektrik hikayeleri oluyor. Elektrikleri özelleştirdiler özel şirketlere verdiler. Bu sefer çiftçinin üstüne yükü bindirdiler ha. Bindirdiler. O çiftçiyi üreteceğim diye nefesi kesiliyor. E işte bilmem şeyleri borç tarım krediden borçlu. Neyse ben çiftçinin derdine girdim. Bir daha çıkamam zaten burada. Benim için çok önemliler gerçekten yani bütün Anadolu üretimin ana vatanı burası, ilk toprak toprağı buğday burada düşmüş, medeniyet burada oluşmuş. Biz müthiş bir milletiz, müthiş bir milletiz. Bunları hak etmiyoruz diye düşünüyorum.Yani bizi bu hale düşürmemeliler diye düşünüyorum. Hakikaten öpüp başımıza koyacağımız bir toprağımız var.
Vatan dediğiniz şey zaten böyle bir şey işte. Yani insan niye kuru toprağı öper mi? Kahverengi toprak ben gördüm. Başka yerde de var. İsviçre'de filan hatta daha güzeli var diyelim. Yani yeşilli, çiçekli, böcekli bilmem neli filan. Sulu bak. Ama orası benim vatanım değil. O öpüp başıma koyacağın bir vatan değil mi? Toprak değil orası vatan dediğiniz şey sizin ektiğiniz biçtiğiniz, emek verdiğiniz yer. Emek verdiğiniz yer. O şey başka türlü. Başka türlü bir hakikaten ayrılamayacağınız her türlü Ben vatanım için her şeyi veririm. Insanlarına bakıyorum ben. Şehit cenazelerinde ağlayasım geliyor. Eskiden bu kadar çok ağlamazdım ama şimdi daha mı duygularım? İstiklal Marşı'nı söylerken korkma filan deyince böyle hemen ağlayasım geliyor. Biraz darda olduğu için belki vatan. Şehit cenazelerinde filan da hakikaten ağlıyorum çünkü ihtiyacımız olduğu için belki duygulanıyorum benim bu kadar yüreğime dokunuyor. Feda olsun diyor bu vatan için evladına. Ya bak On sene onda, yirmi yaşlarında gelmiş. Artık ondan bir mürüvvet bekleyeceğiz sırada. Bakmış, büyütmüş, yedirmiş, içirmiş. Bekleyeceği sırada kaybettiği çocuğu için bile feda olsun vatan için diyor. Böyle bir milletimiz var. Bunun kıymetini de bilmemiz lazım diye düşünüyorum. Siyasetçilere buradan sesleniyorum. Birbirlerine didişmekten, bilmem Karagöz, Hacivat oyuncağı değil siyaset. Siyaset bu millete, hizmet etme yeridir. Ilk meclis açıldığında bize bu görev verilmiş Adımız değişmiş. Milletvekili konmuş. Milletin vekilisiniz siz diyor Atatürk. Vekaleten buradasınız. Onu hiçbir zaman unutmayacaksınız. Omuzlarınızda o sorumluluklar. Biz o sorumlulukla siyaset yapıyoruz ve vekil olmak istiyoruz.
Peki Sayın Perinçek özellikle Vatan Partisi Cumhur İttifakı'na girme talebinde bulunmuştu. Bir ret aldı zannedersem. Bunun nedeni nedir? Farklı bir ittifakı neden? Düşünmediğiniz ve parti olarak yüzde elli yüzde yedi barajı da geçebilecek misiniz?
''BİZİM GÜCÜMÜZLE BİRLEŞSELERDİ EMPERYALİZME KARŞI KARARLI BİR TUTUM ALINACAKTI''
Cumhur İttifakı'nda genel başkanımız Sayın Cumhurbaşkanımızla görüştü. On beş on altı Temmuz'dan sonra vatanın birliğinden bütünlüğünden yana olan ve emperyalizme karşı bir tutum alan bir kim varsa biz bunlarla beraber olabiliriz demiş idik. Genel başkanımızın götürdüğü bir öneri vardı. O zaman ayrı ayrı girelim seçimlere MHP, AK Parti ve Vatan Partisi olarak kendi çizgilerimizi koruyarak ama birleştiğimiz ortak noktalarda daha güçlü olarak. Böyle bir gücün oluşmasından, yani bizim tek şeyimiz de neydi? Bir yeni bir yapı önerilmişti o zaman. Böyle bir gücün oluşması demek hem milliyetçiler hem Cumhuriyet Devrimlerinden yana olan ve orada birlik beraberlik içinde olan ve emperyalizme karşı yüzünü dönmüş üç şey bir çoğunluğu var AK Parti'nin. MHP'nin de bir gücü var. Bizim gücümüzle birleştiğinde Emperyalizme karşı biz orada olduğumuzda kararlı bir tutum alınacaktı. öyle bir sağlam yapı kurulacaktı. O üç ayak üzerinde duracağı için bunu bunu sanıyorum pek şeyi istemediler. Yani oradan başka bir enerji çıkacaktı ortaya. İşte bazen NATO'cu bazen şey emperyalizme karşı tutum alan bir AK Parti değil. NATO'ya karşı sağlam bir tutum alan, emperyalizme karşı yüzünü dönen, sırtını Asya'ya dönen, birlikte hareket eden, işte Şanghay işbirliğine katılacaktık belki. Bilmem sağlamada. Yani bazen IMF, bazen bilmem ne falan değil doğru çizgide yürüyecek bir Türkiye görecek idik. Bunun böyle olmasına, gerçekleşmesine bazıları istemediler diye düşünüyorum. Her partinin içinde bir iki çizgi mücadelesi var Yani Amerika'da boş durmuyor. Büyük bir ülke. Önemli ölçüde kan kaybetti. Dolar saltanatı sarsılıyor. Sarsıldığı hatta giderek daha da katlanarak dünya ekonomisine artık eskisi gibi siyasetine eskisi gibi hükmetme şansını kaybetti. İşte Ermenistan'da da kaybetti, o kaybetti, Vietnam'da da kaybetti, Irak'ta da kaybetti, Sudan'da da, Afganistan'da kaybetti. böyle bir Amerika'yla karşı karşıyayız. Dünyada dengeler değişiyor. Biz de o dengeleri değiştiren lider ülkelerden biriyiz. Türkiye o bakımdan anlamlıydı. Türkiye'nin sağlam bir antiemperyalist şeyde duruşta olmasından üç bacaklı sağlam box mart demek olmasından pek şey yapıldığını sanmıyorum.
Diğer İttifakları Neden düşünmediniz?
''HDP HARİÇ HER TARAFTA OLABİLİRİZ''
Diğer ittifakların içinde olmamız mümkün değil. Eğer HDP hariç her tarafta olabiliriz diye düşündük. Bir bizim kırmızı çizgimiz terör, FETÖ, yobaz terör diyelim. onlar da yobaz, bölücülük diyelim. bunlarla beraber olma şansımız yok tabii. Onlarla beraber olduğumuzda Türkiye'nin batışına biz kendimizi idam etmemiz anlamına gelirdi. Şimdi her seçimde tabii kazanırız ben kazanamam zaten. Niye gireyim seçime? Gibi denmediği için yaparız yaparız diyoruz tabii ama bu kez ilk kez bir yüzde yedi barajını açabilme şansımız var. Niye? Çünkü bizim biraz önce dedim ya Türkiye'nin çözülmesi gereken birtakım sorunlar var. Çözüm Getirip dayattı. Zorunlu olarak artık çöz beni diyor. O çözümün anahtarı bir tek bizde var. Yani sistemli bir kaynağını nereden bulacaksınız? Nasıl bir adım atacaksınız? Bir de o onu yapabilmek için de yaptırım gücünüzün olması lazım. Bazı kararların herkesin elini taşın altına sokabilmesi açısından sokturabilmek açısından bir güçlü irade lazım. O iradeye de sahibiz. Bizim dilimizin kemiği yok. Diyoruz ki bu doğrudur. Böyle yapmak lazım. Bu yanlıştır. Onu yapmamak lazım. Şey Cumhur İttifakı bizi değil HÜDA PAR'ı tercih etti. Onun oy oranı mı daha fazla? Yo bizden daha az. Üstelik de oy kaybettirdi. Tam tersine HÜDA PAR. Halbuki tersi olsa ama onu tercih ettirdi sistem. Arkadan birileri dürttü ve böyle
tercihi bu yönde kullanmasına karar verilmesine yol açtı.
Peki Cumhurbaşkanlığı seçiminde kime destek veriyorsunuz? Dört tane aday var. Siz Vatan Partisi olarak aday çıkartmadınız. Fakat Cumhur İttifakı adayını, Millet İttifakı da çıkardı. İkide farklı aday daha var Muharrem İnce ve Ümit Özdağ gibi. Vatan Partisi hangi cumhurbaşkanı adayını destekliyor?
Destekliyor diye bir şeyimiz yok. şimdilik daha doğrusu açıklanmış bir karar yok. Ama şahsen bir Vatan Partisi'nin yöneticilerinden biri üst düzey yöneticilerinden biri olarak bana sorarsanız istediğinizi ben siz bana sorsanız hangisine vereyim diye. Şimdi pazar gezdim onları. Hangisine istiyorsan ver. Ama kırmızı çizgim her zaman HDP'dir tabii. Yani öyle bir HDP'nin FETÖ olduğu bir yerde olmaması lazım. Kafası bu yana çelen birisinin olmaması lazım diye düşünüyorum ama kim olursa olsun mutlaka mecliste bize oy vermesini istiyorum. Rica ediyorum filan diye lütfen filan da değil, istiyorum. Yani ben bizim orada olmamız lazım. O meclis olmamız lazım. Kim cumhurbaşkanı olursa olsun orada o cumhurbaşkanının doğru yolda ilerlemesi için. Neden? Çünkü ben Türkiye'nin adına siyaset yapıyorum. Türk milletinin adına vekaleten siyaset yaptığım için onun doğru çizgide tutayım diye ben oraya gitmek Mecliste bir sigortası, bir güvencesi olsun bu milletin bağımsızlığının başı dik yaşamasının ve birlik bütünlük içinde yaşamasın diye. Çünkü %7 Barajını aştığınız anda bunun olabileceğini de nesnel olarak da biliyoruz araştırmacılar bize söylüyor. % 14 şey arasında bir oy oranımızın olduğu söyleniyor. Sekiz, yüzde sekizin arasında. Ama neden geçemezse, oyun boşa giderse gibi bir kutuplaşmaya da çekiliyor. Seçimlerde her zaman bu önümüze konur. siz işte sizi çok seviyoruz. Gönlümüzdekisiniz bir tanesiniz filan. Yani tamam çok güzel de ama oyun boşa gitme. Vermezsen boşa gitmez. Benim oğlum küçüktü. Buna sormuş da nereye o barajı geçemeyeceksiniz diye size vermeyeceğim demiş. oğlum da demiş ki ama Sen vermezsen geçemeyiz ki. E tabii yani çok çocuk mantığı öyle. matematik çünkü öyle söylüyor. Bir artı bir artı bir yüzde yedi eder. Sıfır artı sıfır yüzde yedi etmez. Onun için bir artıları talibim. Ben gitmek istiyorum. Ben gitmek istiyorum. Oradaki kürsüye çıkıp esnafımın da, kadınımın da, gencimin de hakkını savunmak için çiftçimin her gün oralardayız biz. Kürt'ümün, Türk'ümün hakkını savunmak için orada olmak istiyoruz. Giymişim Rumeli kıyafetlerini. Aynen. Burada kırmızıları şeyle Rumeli'nin neşesini, türküsünü tatlısını, tuzlusunu oraya taşımak için meclise, meclisin rengini değiştireceğiz.
RÖPORTAJ: YUSUF EMİN-İSTİKLAL