Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ)’dan rivâyet olundu, Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Nice oruç tutanlar vardır ki onların oruçlarından nasipleri ancak açlık ve susuzluktur. Nice gece kalkıp namaz kılanlar da vardır ki onların nasibi ancak uykusuzluktur.”

Yani Allâh rızası için olmayan, yalan, gıybet ve iftiradan sakınarak tutulmayan oruçlardan, Allâh rızâsı için kılınmayan namazlardan; sevap değil ancak yorgunluk ve meşakkat hâsıl olur.

Vücuttaki uzuvların orucu, onları, helâl olmayan şeylerden korumaktır. Zira insanın uzuvları, kıyamet gününde sahibi aleyhine şahitlikte bulunacaktır. Nûr Sûresi’nin 24. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Kıyamet gününde onların aleyhine, dilleri, elleri ve ayakları, bütün yaptıklarına şâhitlik edecektir.” buyurulmuştur.

Ellerin orucu, onunla haram olan şeyleri tutmamak, harama dokunmamaktır. Gözlerin orucu, onu, haram olan şeylere bakmaktan korumaktır. Kulakların orucu, onunla haram olan şeyleri dinlememektir. Kalbin orucu, onu fâsid (bozuk) fikir ve itikadlardan muhafaza etmektir. Ağzın orucu, helâlden mi haramdan mı olduğunu bilmediği hiçbir lokmayı ağzına koymamaktır. Lisanın orucu, yalan, gıybet, iftira ve faydasız sözler gibi şeylerden onu temiz tutmaktır.

Her kim bu uzuvlarını da muhafaza ederek orucunu ihlâsla tutarsa, bu kimsenin aldığı nefesi tesbîh, uykusu da ibadet olur. Yoksa tuttuğu oruçtan nasibi ancak açlıktan ibaret olur.

Oruç tutanlar üç kısımdır:

Birinci kısım, yemek-içmekten oruç tutanlardır ki onun sevinci, iftar vaktinde olur.

İkinci kısım, haramdan sakınarak oruç tutanlardır ki onların sevinci ve bayramları, vefatları vaktinde olur; rahmet melekleri gelip “Korkmayın, üzülmeyin…” diye müjdelerler.

Üçüncü kısım da küçük ve büyük günahların tamamından sakınanlardır ki onların sevinci ve bayramı da Rablerine kavuşup Cemâl-i İlâhî ile müşerref oldukları zamandır.