Din oyuncak değildir!

İslam medeniyeti din sömürüsüne uğradığından beri sayısız bela ile karşı karşıya kaldı.

Kısaca dinden uzaklaşmaya başlayan bu millet başka bir millet olmaya doğru dönüşüm geçirdi.

En acısı kendisine ne Müslüman diyebildi ne de özendiği hristiyanlardan olabildi.

Tıpkı Ömer Hayyam´ın dediği gibi ´Bir elde kadeh bir elde Kuran,yarım yamalak dünyada ne tam kafir ne tam Müslüman.

Bir millet düşünün ki dünyayı yüce Kuran´ın emirleri ile yönetip yine aynı dünyanın en aciz, en çaresiz milleti haline gelsin. Osmanlı´dan bu güne geçirdiğimiz değişim gibi.

İşte tam bu noktada uzaklaştığımız Kuran islamı ve İslam mensubu olduklarını sananları adeta yetim bıraktı.

Müslüman kardeşe hoşgörü ile bakmak yerine kin kusmaya başladı.

Müslüman kendi kardeşinin derdiyle dertleneceğine kendi bencilliğinde boğuldu.

Müslüman dünyayı nizama çeken kuran yerine,bozulan kitaplardaki mesajlarla çağdaşlık adı altında çıplaklığı, laiklik adi altında dinsizliği kendileri adeta ödev edindi.

Müslüman Müslüman gibi yaşamak yerine özenti ile özendiği dünyayı kendi dünyasına taşımaya başladı.

Kişi arkadaşının dini üzerinedir mesajını unutarak.

Ya da kim bir kavme benzemek isterse o kavimdendir mesajını umursamayarak.

Din içi boşaltılmış bir algıya dönüştüğü için algı sever zihinler yıllarca inançlar üzerinden tuzaklar kurmaya başladılar.

Ve halk dinin satışını en iyi yapan insanların hain tuzaklarını yıllar sonra fark etti.

Dünyaya İslam mesajı veriliyor diye Türk okulları gibi bir kavram geliştirildi.

Dinin, İslamın, Cihat´ın bütün duyarlılığı hisseden mazlum, masum millet, ellerindeki postu, yüreklerindeki dostluğu kuzu postuna bürünen kurtlara sundu.

Müslüman sorgulamadan tabi olmayı, 
Müslüman sorgulamadan itaat etmeyi

kurtların misyonerlerden aldığı özel hipnoz yöntemleri ile benimsemeye başlayınca, dışarıdan görünen tablo ile içeriden görünen tablo arasındaki farkı 15 Temmuz´da anladı anlamasına da...iş işten çoktan geçti.


Unutulmamalı ki birileri bu hainleri sevdi diye seven masumlarımız var aramızda.

Unutulmamalı ki bu hainlere kananlar yüzünden imam kılığına giren bir lavrens yüzünden, sayısız insan bu hainlerle birlikte kıldığı namazı dahi kaza etmek zorunda kaldı.

Hala arkasında safa duranların bu örgütün havarisi olduğu da unutulmamalı.

En acısını nedir biliyor musunuz?

-bu adam milletin gözlerinin içine baka baka bu milleti ahmak yerine koydu.

Bunu dile getirmekten çekinmedi.

Bu millet sağlığını bahane eden bu zındığın neden Türkiye´ye dönmediği sorgulamaya bile cesaret edemedi.

Çünkü onun söylediği ulvi bir karar, 
onun söylediği tartışmasız bir yasa hükmündeydi.

Müslümanlığı -ca-cı-cu gibi gruplara ayırdığımızdan beri bu milletin milli değerleri sürekli tartışıldı.

Dinlerini parça parça edenlerle bir alakası olmayan Müslüman bu ayete inat dini parça parça etme gibi bir arayışa girdi.


Müslümanlık maske takan misyonerlerin tuzakları yüzünden tabela Müslümanlığına dönüştüğü gibi 
dünyaya Daeş adında bir örgüt dış mihrakların eliyle adeta islamı bir örgüt olarak yutturulmak istendi.

Kuran´ın İslamı yaşat ki İslam yaşasın felsefesini kulak ardı ederek.

Din ve dinsizlik kavramları geliştirilirken, yeterki inancı olsun söylemi bilerek ortaya atılmış bir tez oldu.

Dinsizlik dinin düşmanı ilan edilirken, dinin köşe taşlarını elinde tutanlar ise düşmanı belirlemeyi, işaret göstermeyi, üzerine Müslüman tokatı indirmeyi meziyet sandı.

Bu fikri yapı belli bir vakitten sonra Devletten bağımsız şeriat kanunları ortaya atan,

devletten bağımsız yargılayan, katline ferman çıkaran yeni bir oluşuma dönüştü.

Şeriat kavramı Kuran´ın Emirler´i ile yaşamak olsa bile, bile bile şeriatı kol, bacak,ayak kesen kanunlar olarak bu halka yutturdu.

Bu yutturma eğilimine karşılık kendilerine bir alan oluşturmak adına hoşgörü ve diyaloğ tezini bilerek ortaya attı.

Bu durumların genel sebebi, müslümanın sorgulamayan, hipnoz edilmiş bir hale dönüşmesi ile başladı.

Bu durumların genel sebebi dini, islamı ehliyeti olan kişilerden almak yerine,
önümüze alim diye atılmış kişileri benimsemekle başladı.

Din ve Diyanet devlet eliyle icra edilmez söylemini geliştiren bu kişiler imamı, din görevlisini yıllarca cenaze yıkayıcısı olarak gördü.

Dinle oyun oynanmaz desekte, din meşru alan oluşturmak için, 
din koltuk sağlamak için, 
din makam Mansıp için bu güne kadar devlet yönetimin de malzemesi oldu, 
siyasetin de malzemesi oldu.

Ortaya atıyorum dinle oyun oynanmaz!

Kim dinle oyun oynarsa er ya da geç dinin tokatını yer.

Bu zamana kadar oyun kurucu olduklarını düşünenlerin bir gecede darma dağın olmaları gibi.

Bu sebeple dinle oyun oynanmayacağını bilen idrak eden din görevlileri için, 
Daha donanımlı daha vasıflı, daha doyurucu din görevlileri için, 
İslami bir üniversite olmasını destekliyorum ama bu durumdan yararlanamayacak olanların, şuan görevi başında olanların da bir şekilde bu ilmi tamamlaması gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemizin yeni Türkiye çıkışını desteklediğim gibi yenilenemeyen din görevlileri olduğu müddetçe bu çıkışın slogan olarak kalacağına inanıyorum.

Bu sebeple Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görevini yapan bütün din görevlilerinin alanlarında ve genel anlamda uzmanlaşması için sınavsız geçiş yaparak en az lisans, yüksek lisans mezunu olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Çok önem veriyoruz diyeceksin, Din görevlileri peygamber mesleğini icra ediyor diyeceksin ama bu mesleğin mensuplarına eğitim alanında kapıları kapat, caminde sadece ezanını oku, cenazeni yıka, yazılan hutbeyi tekrar et diyeceksin.

perhiz ile lahana turşusunun eşsiz uyumsuzluğu gibi...

Öyle bir dünya Yok!

Diğerlerinden bir farkının olmasını istiyorsan Din ile oynanmamasını diliyorsan o zaman dinine, diyanetine gereken önemi vererek adım atmalısın!

Unutma!

Dinine sahip çıkamazsan sahip çıkan yapma din severler pusuda yatıyor!

vesselam...