CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında Ekrem İmamoğlu’nun diplomasından, terör çözüm sürecine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile görüşmesinden emekli bayram ikramiyelerine gündeme ilişkin konularda değerlendirmelerde bulundu. Özgür Özel, ‘altın hesabı’ yerine bu kez de ikramiye hesabı yaparak, “Emekli 2018'de 25 kilo bayram şekeri alınabiliyorken, 2025'te 4000 TL ikramiye ile 6 kilogram bayram şekeri alabiliyor” dedi. Özel, İmamoğlu'nun diploması ile ilgili de, "Ekrem başkanın diplomasını iptal ederek siyasi yasak planlıyorlar" dedi.
TBMM'de, partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Özel'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:
"Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü... Çanakkale Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasının 110'uncu yılını kutluyoruz. Çanakkale bir büyük ayağa kalkışın, direnişin, vatan sevgisinin ve cesaretin milletimize vasiyet edildiği bir zaferdir; günümüz kutlu olsun. Bu akşam iftarda gazilerimiz ve şehit ailelerimizle birlikte olacağız. Onlar bizim çok değer verdiğimiz büyüklerimiz, kardeşlerimiz ve evlatlarımızdır. Şehit aileleri ve gazilerimiz üzerine çalışmalar yaptık. Buradan bir kez daha bütün parti gruplarına 18 kanun teklifinde bulunduk bu kanuni düzenlemeler bütününü hayata geçirmek için desteklerini istiyoruz.
"53 GÜNDÜR KARTALKAYA'NIN RAPORU YOK"
Kartalkaya'daki sorumlulukları 3 gün içinde bilirkişilerden rapor etmelerini istediler. Gece gündüz çalışıp raporu verecekken kabul etmediler. Çünkü raporda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sorumlu olduğunu söylediler. Bunu çıkar, Bolu Belediyesi'ni suçla dediler. Onlar da burası belediyenin sınırları içinde değil ki dediler. Bunun üzerine azil talebinde bulunun o zaman dediler. Bütün aileleri ziyaret ediyoruz, aileler raporu da biliyor, o rapora korsan diyenleri de biliyor. 53 gündür yeni bir rapor yok.
Biz Bolu Kartalkaya meselesini unutturmamaya devam edeceğiz. Tıpkı İliç'te olduğu gibi. İliç'te de imza kimin çıktı. Murat Kurum'un çıktı. Önce sadece inkar ettiler. O dönemde İstanbul'a adaydılar. Dedik ki İliç'in felaketi oldun, İstanbul'un felaketi olmana izin vermeyeceğiz dedik. Sonra da yeniden bakan oldu. Dün yine İliç duruşması vardı. Bir tane kamu görevlisi yargılanmadı. İliç'e adaleti getirmek bir sonraki iktidara yani Cumhuriyet Halk Partisi'ne kaldı.
"TRUMP GAZZE'DE OTELLER AÇACAĞIM DİYOR"
Mübarek Ramazan ayındayız. Ancak İslam coğrafyasında gözyaşı dinmiyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında bir buçuk yılda yirmi bini çocuk, elli bin kişi hayatını kaybetti. Elli bin şehit var. 19 Ocak’ta bir ateşkes başladı. Memnuniyetimizi ifade ettik, umutlandık. Sonra o ateşkesten sonra Trump’ın Filistin’e emirleri başladı ve ondan cesaret alan Netanyahu’nun “Şunu yapmazsanız ateşkesi bozarım. Bunu yapmazsanız bozarım.” Maalesef dün akşam ateşkesi bozdular. Ben bu konuşmaya hazırlanırken 300 kişiydi. Buraya gelirken 404’e ulaştı katliamda ölenlerin sayısı. Çok sayıda çocuk ve kadın hayatını kaybetti. Rakam 500’e doğru ilerliyor. Her yarım saatte 20-30 artıyor ve gerekçe, niye bozdun sen bunu? 1- Bütün rehineleri teslim etmediler. 2- ABD’nin tekliflerini reddediyorlar. Ne teklif ediyor ABD? Filistinlilerden Gazze’yi arındıracak, Filistinlileri civar ülkelere yollayacak. Gazze’ye Trump oteller, tesisler yapacak. “Çok güzel yermiş burası.” diyor. Orayı turizme açacak, İsrail’le birlikte ve böyle bir şey konuşulduğunda Alman Cumhurbaşkanı “Tehcir kabul edilemez.” dedi. “İnsanlık suçudur bu.” dedi. Yanında duran Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Steinmeier’i dinledi, ağzını açmadı. Günlerce sustu. Dedim ki: “Cesaret muhalefete saldırmakla olmaz. Filistin davasına sahip çıkmakla olur. Geçmişte söylediğini, ettiğini söyleme. Bugün Trump’a ne söylüyorsun onu söyle.” dedim. Bana eskiden “One minute” demiş, onları falan anlatıyor. “Ben bugün diyorum. Trump’a karşı bir şey söyle.” diyorum. Dün bir telefon görüşmesi gerçekleşti, evvelsi gün.
Nihayet Trump’la telefonda görüştü. Hepimiz bekliyoruz ki İsrail’e karşı sert bir dil, Filistin’i sahiplenen bir duruş ve Trump’a bir meydan okuyuş. Bizimkilerin açıklaması bir kelime Filistin’in “F”si yok. İsrail’in “İ”si yok. Barış yok, ateşkes yok, 1967 sınırları yok, bağımsız Filistin yok. Ne var? Hiçbir şey yok. Karşı taraf, böyle görüşmelerden sonra açıklama yapılır, hiçbir açıklama yok. Diplomatik geleneklerde olmayacak bir şey. Niye? Bu “Filistin” demedi ya da demeye kalktı, çok sert bir cevap aldı. Gelen bilgi: Bu taraf Amerikalılardan görüşmeyle ilgili açıklama yapmamasını talep etmiş. Soruyorum Erdoğan’a: Bugün akşam iftarda çıkacaksın yine o kürsüye. Trump’a Filistin’le ilgili ne dedin? Bir şey dedin mi? Dediysen niye yazmaya korkuyorsun? Demediysen bunu nasıl söylemiyorsun? Deyip de bir cevap aldıysan o cevabı söyle de bilelim ama şunu biliyoruz ki, Nisan sonunda randevu istiyorsan Trump’a laf etmeyeceksin, Filistin’e sahip çıkmayacaksın. Trump’tan randevu için. Yani buradaki iktidarını sürdürmek için dışarıdaki tek umudu, Trump’a tutunabilmek için Filistin davasını satıyorsa Erdoğan, yazıklar olsun. Yazıklar olsun.
"BAYRAM EMEKLİLERİN GIRTLAĞINI DÜĞÜMLÜYOR"
Öyle bir süreçteyiz ki yaklaşan bayram emeklilerin gırtlağını düğümlüyor. 14.000 lira emekli maaşıyla kira ödemek, ısınmak, boğazdan geçirmek, kendini doyurmak, bir de gelecek bayramı karşılamak çok büyük bir zorlukla karşı karşıyalar. Burada belki bir ümit, alınacak bayram ikramiyesi. Tekrar hatırlatayım: 2015’te CHP’nin söylediği, 7 Haziran’da, 1 Kasım’da AK Parti’nin “Biz de vereceğiz.” dediği, 2018’e kadar kulağının üstüne yattığı, 2018’de seçimlere gelirken son bayramda 1.000 lira verdiği bir bayram ikramiyesi var. O 1.000 liraya o gün itiraz ettik biz. Niye ettik? Biz asgari ücret diyorduk. Asgari ücret 1.400 küsur liraydı. Bunlar 1.000 lira veriyordu, asgari ücretin yüzde 65’i falan. Bugün o 1.000 lira henüz Meclis’ten geçmedi ama maalesef Meclis öyle bir yer ki, öyle bir yere dönüştürüldü ki en düşük emekli maaşı Meclis’ten geçmeden 25 gün önce bakan tarafından kuruşu kuruşuna ifade ediliyor.
AK Partili arkadaşlar da güya kanunlar münhasıran milletvekilleri tarafından çıkarılır, hiç usanmadan, sıkılmadan hele başlarında bir grup başkanları var. Aman Allah’ım! 25 gün önce bakanın dediğini kuruşu kuruşuna getiriyor, surat astar, astar, utanmak yok. Aynı şeyi geçiriyorlar. Şimdi geçen hafta 3.000 lirayı 4.000 lira yapacak. Erdoğan akşam her iyi haber verileceğinde ballandıra ballandıra anlatır.
Daha Meclis’e gelmeden o çok kıymetli kardeşime açıklattılar “4.000 lira olacak.” diye. Şimdi komisyondan geçti, Meclis’ten geçecek. Geçen hafta da beceremediler Meclis’i işletmeyi. O 3.000’i 4.000 yapacaklar. Buradan açıkça söylüyoruz: O 3.000 lira 4.000 lira olmasın. O 3.000 lira en az bir asgari ücret, 22.000 lira olsun. Hiç olmazsa bu bayramda emeklilerin boynu bükük kalmasın. Grup Başkan Vekillerimize söylüyorum. 3.000 lirayı bir asgari ücret yapıyorlarsa gece gündüz çalışın, destek verin, geçirin. 3.000 lirayı 4.000 lira yapacaklarsa nasıl böyle biliyorlarsa öyle yapsınlar. Sakın ha sakın “Şuraya yetişecek, buraya yetişecek.” bayram sabahına kadar çalışsınlar, çıkarsınlar. 4.000 lirada biz yokuz kardeşim. 22.400 lira yaparsan biz desteği veriyoruz.
İMRALI SÜRECİ
Son dönemde iktidarın ülkenin gündeminde olan Kürt meselesi üzerinden yeni bir oyun, yeni bir algı yönetimi kurguladığını hepimiz görüyoruz. Bütün gelişmeleri dikkatle, titizlikle, ihtiyatla, bizden ümidi olanların ümidini kırmadan ama oyuna da gelmeden, gelmeyeceğimizi de bütün muhataplarımıza söyleyerek dikkatlice yürütüyoruz. Partimizde tarihsel bir tutarlılık, grubumuzda, üyelerimizde tam bir söylem birlikteliği, doğru bir duruş var. O duruşumuzu asla terk etmiyoruz. Kürt sorununun varlığını kabul ediyoruz. Bunun ancak demokratikleşerek aşılacağını biliyoruz. Bunun için Türklerin de, Kürtlerin de, Lazın da, Çerkezin de büyük bir demokrasi paketiyle bu sorunu açmak için iş birliği, el birliği, gönül birliği yapması gerektiğini düşünüyoruz.
ÖZEL'DEN MHP'YE: "VAR MISINIZ TERÖRÜN DE MAFYANIN DA KÖKÜ KAZINSIN"
Hiçbir kesimi dışlamadan bu Meclis’i zemin kabul ediyoruz ve bunun üzerinden ilerliyoruz. Bize özellikle iktidarın küçük ortağı bir dönem kendi üzerine ateş toplayarak şimdi de bu süreçle ilgili olur olmaz yere ateş ederek bir algı yönetimi yapmaya, bir tuhaf sorular, bir tuhaf çabalar. Eskiden “DEM Partisi’ne şunu diyebilir misin? Bunu diyebilir misin?” ya da CHP’ye “DEM Partisi’yle nasıl bayramlaşırsın? Meclis’te nasıl el sıkışırsın? Nasıl ziyaret edersin?” Şimdi oraların çok ötesinde bir ilişki içindeler. Dün o görüntüleri gördük, o fotoğrafları gördük. Geçmişte dedikleri lafları çıkarıp yüzlerine vursan orada bir siyaset var ama bizim işimiz, bizim işimiz dün bizim doğru yaptığımıza hepsi birden gelince, 6,5 milyon oy almış bir partiyi siyasi muhatap kabul etme noktasına gelince tutarsızlıklarını yüzüne vurmak değil, CHP’nin tutarlılığını, haklılığının gururunu yaşamak ve onların geldiği bu noktanın doğru nokta olduğunu, geçmişteki zikzakların, 180 derece dönüşlerin falan da onların külliyatına, arşivine, geçmişine kaldığını bilmek bize yeter ama o da ne? O da ne? Beyler, CHP’ye şunu soruyor: “Önce şunu açıklayacakmış CHP: Terörsüz Türkiye hedefine karşı mısın?” Tövbe estağfurullah. Cumhuriyet Halk Partisi terörle arasına mesafe koymada, terör sorunuyla, Kürt sorunu konusunda en tutarlı çizgisini yıllardır korumada herkesin takdirini kazanmış. Hepiniz gelip CHP’nin durduğu noktaya gelmişsiniz. Göreceğiz, devamında o adımları atabilecek misiniz, atamayacak mısınız? Ama durduğumuz yer doğru olmuş, tarih bizi tescillemiş. Adam bize “Terörsüz Türkiye der misin?” Net cevap veriyorum, net. Biz terörsüz bir Türkiye’den yanayız. Terörün durmasından yanayız. Terörsüz Türkiye’nin baş savunucusuyuz ama biz terörün her türlüsüne, şiddetin her türlüsüne karşıyız. Biz mafya terörüne de karşıyız. Bu soruyu soranlar, siz mafya terörüne de karşı mısınız? Terör sorununu çözmek için alabildiğine demokrasi. Demokratikleşme paketimizi hazırlıyoruz. Masa kurulduğunda, Meclis çalıştığında oradayız. Peki var mısınız? Hemen onunla birlikte, Türkiye’deki devlet dışı her türlü illegal oluşumun kökünü kazımak için, mafyaların kökünü kazımak için, Türkiye’de dört gezen, kol gezen tahsilat mafyalarının, uyuşturucu mafyalarının kökünü kazımak için, kimse uyuşturucu çetelerinden tetikçi tutup da gelip bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı’nı Ankara’da, cumanın çıkışında, Ankara’nın göbeğinde vurup da buna kimse susmasın, susamasın diye, her türlü şiddetle birlikte mafyanın kökünü kazımaya var mısın sen? Bana onun cevabını ver. O yüzden “Terörsüz Türkiye” demeye CHP cesaret ediyor mu? Aha da söylüyorum: Terörsüz Türkiye istiyorum. Demokratik Türkiye istiyorum. Barış içinde Türkiye istiyorum. Güven içinde Türkiye istiyorum. Terörün de kökü kazınsın, mafyanın da kökü kazınsın istiyorum.
"DHKP-C KUKLA BİR ÖRGÜT"
İçinde bulunduğumuz süreç maalesef, bu bileği, bu bilek Özgür Özel’in bileği değil. Bu bilek ülkenin kurucu iradesinin, kurucu partisinin, bu bilek Sivas’ta ilk kongresini yapan partinin üyelerinin bileği. Bu bileğin gücü kuruluşundan geliyor. Bu bileğin gücü bütün üyelerinin vatan sevgisinden geliyor.
Bu bileği bükemeyenler ellerindeki kamu gücünü kullanarak, adaleti bir sopa olarak kullanarak, yargı tacizleriyle saldırmaya devam ediyorlar. Onlara ilişkin söyleyeceğimi söylemeden, bu görevleri icatlarla, 14 yıl önceki vali talimatı, kaymakam ricasıyla cenaze teslim etmekten terör örgütüne yardım çıkararanların, 12 yıl önce kendileri güvenliği sağlayamayıp DHKP-C diye bir kukla örgütü, bir kukla örgütü belediyelerin başına bela edip belediye başkanlarının bunlara koruma talep ettiği, silah talep ettiği, bu örgüt tarafından tehdit edildiği bir süreci şimdi 12 yıl sonra geriye dönüp o terör örgütüne “yardım” diye, belediye başkanı o dönemin tutuklamak ya da bir belediye başkanını mağdur sıfatına koyup özel kalemini tutuklamak, belediye başkan yardımcılarımızı tutuklamak.
Yani mevcut 40 yıllık terör örgütüyle bağı söyleyemeyecek artık, o form değiştiriyor. Yeni terör örgütleri ya da sandıktan terör örgütleri, müstakbel terör örgütü yaratıyor:
Halkların Demokratik Kongresi (HDK). 2020’de beraat edenler var. 2022’de İzmir Ağır Ceza Mahkemesi “Halkların Demokratik Kongresi terör örgütü değildir.” demiş, onaylanmış karar, kesinleşmiş. Ona rağmen geleceğe dönük bizim belediyelere operasyon için her belediyeden bir HDK’lı. Ya da sandıktan terör örgütü çıkarıyor, DHKP-C. Ona vaktiyle tehdit ettiği belediye başkanımızı “Oraya yardım etti.” diye, o gün kamu düzenini sağlayamayanlar bugün işlem yapmaya kalkıyorlar. Onları hatırlatıyorum. Bakın, öyle icat çıkarmayın.
Laboratuvarlarda örgüt yaratmaya, suç yaratmaya çalışmayın. Bunu yapanların mazisi de belli, bugünü de belli. Bugün, bugünün Zekeriya Öz’lerine söylüyorum: Bu yaptıklarınızı Zekeriya Öz yapardı. Sonra sınırdan sıçan gibi kaçtı. Ne durumdasınız görüyor musunuz?
Gece yatağa başını koyarken “Huzurluyum, doğrusunu yapıyorum, adalet arıyorum.” diyen bir tane hâkim ve savcıya sözüm yok ama “Ben talimat alıyorum, görevimin gereğini yapıyorum.” deyip siyasete alet olanlara diyorum ki: Bu yaptıklarınız eninde sonunda hem Türkiye’de serbest mahkemelerde gerçekten hesap vereceğiniz günlerde hem de mahşerde yakasını bırakmayacak. Kul hakkı yiyorsunuz, bunun bedelini ödeyeceksiniz.
Şimdi tabii büyükşehire, ilçeye, İBB’ye var ya, aynı ölçekte birer hatırlatma yapayım. O çok çalışkan, o umreye gidişini bile erteleyip bu işlere dört koldan sarılana hatırlatıyorum: Bayrampaşa Belediyesi, 2021, yangın koruma malzemelerinin bakımı, onarımı. 1,6 milyon liralık ihale, pardon ₺1,6 milyonluk Kamu İhale Kanunu’nun istisna hükümleriyle yapılan alım. İhale mihale yok, 1,6 milyon ödeniyor. Belediye inceleniyor, bakıyoruz ve şu görünüyor: Şirketin adresi belediyenin Türk İslam Sanatları Merkezi’nin adresi. Allah Allah! Şirket niye belediyede olsun? Araştırmaya çıkılıyor, bakılıyor. Böyle bir şirketin olmadığı, tamamen paravan olduğu, kestiği faturaların da naylon fatura olduğu, belediyenin almadığı hizmeti kendi bünyesinde kurulmuş gibi gösterilen şirketten kesilen ama ortada şirketin olmadığı naylon faturaya ödediği anlaşılıyor. 1,6 milyon o günün parasıyla para belediyeden olmayan şirkete ödenmiş, buhar olmuş.
Bu dosya Aralık 2024’te kaymakamlığa, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na, İstanbul İl Ticaret Müdürlüğü’ne teslim edildi. Aralık 2024’ten bugüne kadar İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın ne işlerle meşgul olduğunu siz görüyorsunuz. Peki bu işle niye meşgul olmuyorsun? Niye bu dosyanın kapağını açmıyorsun? O günün Bayrampaşa Belediye Başkanı’nı neden sorguya çağırmıyorsun? Sabahın dördünde evinde arama yapmıyorsun? Etrafındaki herkesi dört gün tutup neden tutuklama talebiyle sevk etmiyorsun? Görevse görev, belediyeyse belediye. Bir tarafta kanıt yok, uydurma deliller, delil olmuyor sonra iddianameye girmiyor, sadece servis ediliyor. Hiçbir şey bulamayınca gizli tanık, gizlidir, ne dediğini bilemezsin, okuyamazsın, göremezsin. Burada bu kadar açık bir ihlal var, sayfasını kıpırdatmıyorsun. Haftaya yine soracağım Bayrampaşa’yı. Peki Balıkesir Büyükşehir, yalnızca seçimden üç ay önce anket ihalesi açıyor. Biz de açtık, 18 firma başvurdu. 12’si şartname aldı, sekiziyle çalıştık. Tek firma başvurmuş ve yaptırdıkları memnuniyet anketi için 104 milyon lira ödemişler güya. Aynı şirketin bir yıl önce ölçeklendirdiğinde verdiği teklif 3,5 milyon lira . 3 milyon liraya yapılacak anketi Balıkesir Büyükşehir 104 milyon liraya yaptırmış. Parasının bir taksitini 31 Mart’tan bir gün önce, bir taksitini seçimi kaybedince 1 Nisan günü ödeyip borcu kapatmış. 3 milyon liralık anketi 104 milyon liraya yaptırıp seçimi kaybedip parasını ödedikleri şirket. Ha bir de yaptığı ankete göre seçimi de Balıkesir Büyükşehir’i AK Parti kazanıyormuş. Seçimi sonucunu tutturamayan ankete Balıkesirlilerin cebinden lira 104 milyon ödenmiş. Balıkesir Cumhuriyet Başsavcısı beni duyuyor musun? Beni duyuyorsan harekete geç bakalım görelim. Bir önceki Balıkesir Belediye Başkanı’na hesap sormuyorsan Cumhuriyet Halk Partisi’ne bir kelime konuşamazsınız bundan sonra. Hodri meydan.
İBB’ye operasyon yapacağız. Yap bakalım. İstanbul Büyükşehir’in iştiraki Hamidiye Su, yıl 2016, Güven Su diye bir şirketi devralıyor, bünyesini alıyor. Bizimkiler geliyor 2019’da. Güven Su’nun o 25-75 milyonl lira devralınan şirkete değerleme yaptırılıyor, 25 milyon etmiyor. Bugünkü parayla 330 milyon lira eden şirkete 1 milyar lira ödeme yapmışlar. 700 milyon lira kayıp. 2021 yılında, İstanbul’u aldıktan iki yıl sonra, dört başı mamur bir şekilde bu dosya hazırlanıyor. Tam savcılığa verilecekken Süleyman Soylu’nun yolladığı mülkiye müfettişleri el koyuyor. O günden bugüne, dört yıldır tık yok. Buradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na sesleniyorum: Hamidiye Su dosyası, Süleyman Soylu’nun eliyle el konulmuş 37 dosyadan bir tanesidir. O dosyalara mı bakacaksın, Ekrem Başkan’ın yolunu kapatmakla mı uğraşacaksın? Cevap ver buna sen önce.
ERKAN KORK'A MİT NE RAPORU VERDİ?
Tabii nasıl bir kirliliğin içinde olduğumuzu, bu yaşananın altını çizmeden geçemem. Esas mevzuya, öyle bir ülkedeyiz ki Pozitif Bank, Payfix ve Flash TV’nin sahibi olan Erkan Kork tutuklandı. Bu kişi, “Çete kurarak yasa dışı bahis paralarını akladığı,” gerekçesiyle tutuklandı ama bu kişiye, güya birisi Türkiye’de banka kuracaksa MİT raporu istenir. Bu kişiye banka vermişler. MİT ne yazmış çok merak ediyorum. Bağlı olduğu Sayın Cumhurbaşkanı’ndan da soruyorum. Televizyon alacaksa bir kişi güvenlik soruşturması olur, ona ne demişler merak ediyorum ama şöyle bir memleketteyiz: Flash TV denen kanal ekonomik zorluklardan dolayı satılıyordu. Son dönemlerin en çok izlenen, hızla güçlenen kanalı Halk TV’de Flash TV’yi almak ve haber kanalı dışında yayın yapan bir kanalın da olması için gitti konuştular, anlaşmışlar. Parayı ödemişler, yüksek bir kapora ödemişler. O sırada birileri devreye girdi ve bunu AK Partili köşe yazarları övüne övüne anlattı. O satışı bozdurdular. Halk TV’ye sattırmadılar, AK Parti’ye yakın bir iş adamına Flash TV’yi aldırdılar. Hepimizin gözü önünde oldu. Sonra da AK Parti’ye yakın gazeteciler, televizyoncular Flash TV’ye gitmeye başladı, göreve başladı. O bir kelimesiyle, AK Parti’nin, AK Parti’de bu işler Erdoğansız olur mu? Olmaz. AK Parti’nin, Erdoğan’ın bir kelimesiyle “Flash TV’yi Halk TV’ye değil, buna satacaksın.” dedikleri, sevilen, güvenilen iş adamı Erkan Kork’tur. Buradan sözüm şu, bu kokuşmuşluğu hepimiz biliyoruz da dağılan yuvalar var ya yasa dışı bahisten, o küçücük maaşla ev geçindiremediği için, öyle ilk iki oynadığında kazandıran, “Dur şunu da koyarsam daha çok kazanacağım.” deyip ağa düşen, yasa dışı bahisle kaybedilenler var ya, yıkılan evlilikler, intihar edenler, babasız kalan çocuklar, çocuğun boğazından geçmeyen parayı yasa dışı bahse kaptıranlar var ya, işte o, bütün o çarkı kuran ve yöneten, evladınızın rızkını, ailenizin huzurunu çalan Erkan Kork, AK Parti’nin muhteber iş adamıdır kardeşim. Paralarınız bunların cebinde.
Bu arada, geçen hafta bu kürsüde yine bu işleri anlatırken ben İstanbul Başsavcısı’nı siyasi operasyonlara alet olmakla eleştirirken ve “Devlet memurusun sen. Devletten, hepimizden aldığın maaşla geçiniyorsun.” derken, yani “Benden aldığın parayla bize kötülük yapıyorsun.” derken bir arkadaş seslendi, “O” dedi “maaşı” bir iş adamı adı verdi. Ben de itiraz ettim. “Yok ya” dedim. “Devlet memuru, ne alakası var? Devletten maaş alıyor.” Demez olaydım.
Neler yağıyor neler yağıyor. İnanamıyorum, inanmak istemiyorum ama bir savcınınçok seçkin bir dostu olduğunu, “sır küpü” diyorlar. Yani küpü, sır küpü, küpe sırları birlikte dolduruyorlarmış. Çok seçkin bir arkadaşının hiç yanından ayrılmadığını, o seçkin arkadaşıyla birlikte o arkadaşını iki yıl süreyle hakimevinde konaklattığını, “Kaydı var.” diyorlar.
Adalet Bakanlığı Yardımcılığı sırasında Adalet Bakanlığı damgalı giriş kartları falan olduğunu, resmi araçlara bindiğini, “Görüntüleri var.” diyorlar. Bu sır küpünün hiç bunun yanından ayrılmadığını duyuyoruz ve diyorlar ki: Bu sır küpüyle birlikte 2,2 milyon euroluk çok lüks bir yatın gidip görüldüğü, gezildiği, yani bugünkü parayla 90 milyon liralık bir yattan bahsediliyor. Hesap ettim, Türkiye’de bir savcı, ki iyi maaş alıyor savcılar diğer memurlarımıza göre, 64 yıl çalışıp para biriktirse o yatı ancak satın alabiliyor. Öyle bir yata alımkâr oldukları, alıcı gözle baktıkları söyleniyor. Vallahi ben önümüzdeki günlerde ne filmler göreceğiz daha bilmiyorum ama galiba bunun filmini görebiliriz yakında. Buradan bunun, bunun peşini bırakmayacağımı ve ben ki ya laf attılar.
Dedim: “Yok ya devlet memuru. Devletten aldığı maaşla geçiniyor.” Devletten alınacak 64 yıllık maaşın toplamı kadar lüks yatlara bakarak olunduğu söyleniyor, inanmak istemiyorum. İspat diyeceğim. İspatlayacak olsa şunu ispatlar: Kurultayımızla ilgili, Türkiye’de parti içi demokrasiye namzet olmuş kurultayımızla ilgili iftira yaydılar: “1.200 tane cep telefonu dağıtılmış.” Bir tane ispatlayamadılar. Bu cep telefonu dediğinin IMEI numarası, bilmem nesi var. Hatta taktın mı kendini yazdırıyor oraya. Hepimizin TC’si belli, hattı belli, SMS şirketleri elinde. Hadi bulsana 1.200 tane telefonu yalancı adamlar. Efendim, “Sırf telefonun değerine bakmayın.” diyor. İçine soğuk cüzdan yükleniyormuş. Akın Bey biliyormuş bu işlerin nasıl yapıldığını. Yurt dışına paralar da soğuk cüzdanlarla kaçırılıyormuş falan. Akın Bey biliyormuş bunları. Buradan soruyorum kardeşim: İspat edin, ispat edin. 1.200 tane değil, 12 tane değil, bir tane cep telefonu ispat edin. Cumhuriyet Halk Partisi’ne, bu ülkenin kurucu partisine, 50 yıl muhalefette kalıp da kimselere minnet etmemiş partisine kara çalacak o elin alnını karışlarım ben, alnını karışlarım.
Bu anlattıklarım tabii üçüncü dünya ülkelerinde bile olmaz.
"BEŞLİ ÇETELERİN HÜKÜMETTE OLMAKTAN BAŞKA AMAÇLARI YOK"
Bu kadar yoksulluğa, bu kadar adaletsizliğe itirazını 31 Mart seçimlerinde gösterdi, sert bir uyarı yaptı. Biz sonucun bize yüklediği görevi, sorumluluğu anladık. İktidarın da buradan kendi dersini çıkarmasını bekledik ama hiç öyle olmadı.
Biz dedik ki: “Millet size mesajını verdi. Emekliler verdi, asgari ücretliler verdi, çiftçiler, esnaflar, bilhassa gençler verdi. Bu insanların gelecek kaygılarını giderin, geçim sorunlarını çözün. Biz de size destek verelim.” Ama şu anlaşıldı ki onların kendi zenginlerini zengin etmek ve vatandaşın derdiyle dertlenmek yerine, beşli çetelerin, kırk haramilerin hükûmette olmaktan başka amaçları yok.
Dedik ki: “Geçim olmazsa seçim olur.” Onlar da dedi ki: “Seçim istiyorsanız biz bunun karşısında size yargı tacizini başlatırız, nefes aldırmayız.” 9 Ekim günü bir siyasetçi, bir siyasi, kimdir siyasi? Erdoğan’ın deyimiyle, “Eskiden bakanlar siyasiydi, yardımcıları teknikti, müsteşarlar. Şimdi bakanlar teknik, bakan yardımcıları siyasi.” diyordu.
Adalet Bakan Yardımcısı’nı İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptı. O günden beri, 30 Ekim günü, o gün bambaşka bilgiler servis edildi, iddianamede hiçbir tanesi yok. Ahmet Özer’imiz, Esenyurt Belediye Başkanımız, FETÖ taktikleriyle alındı.
Aylarca iddianame bekledi. Şubat’ta iddianame çıktı, mahkemeyi mayısın sonuna verdiler. Niyetleri mahkemeyi yapana kadar, çünkü birinci mahkemede salınacak zaten. Hiçbir şey yok iddianamede, o ilk günlerde söylediklerini.
12 yıl önce annesi ölen bir hemşehrisine taziye telefonu açmış Ahmet Özer, “Anneniz sizin gibi çok kıymetli evlatlar yetiştirdi.” demiş, kardeşlerinden birisi PKK’lıymış. Buradan “terörü övmek”, “terör örgütüyle ilişkili olmaya” falan bağlıyorlar, düşünün. 17 Ocak’ta Rıza Akpolat’ımıza, Beşiktaş Belediye Başkanımıza, “Turpların büyüğü heybede.” diye diye, 20 Ocak’ta Gençlik Kolları Başkanımız Cem Aygün’e, “Aynı gün buna tepki verdik.” diye Ekrem İmamoğlu’na ve bana, 27 Ocak’ta “8.000 bilirkişiden dönüp dönüp aynı kişiyi seçiyorlar. Milyonda, milyarda bir ihtimalleri buluyorlar.” dedi diye Ekrem Başkan’a.
Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi’nin dediğini haber yapan gazeteciye, söylemine destek veren aydına, yazara, çizere, akademisyene, tweet atanlara, siyasetçilere, siyasi parti genel başkanlarına, kimsenin akıl edemeyeceği hukuk tanımazlıklarla. Ankara’da oturana İstanbul’dan, Antalya’da atılan tweet’e İstanbul’dan, Kayseri’ye yapılan açıklamaya İstanbul’dan, sanki yetkisi varmış gibi gözaltılar yapıp, başka şeyden gözaltına alıp başka şeyden tutuklayacak kadar gözü dönmüşlüklerle devam edip gittiler.
"İMAMOĞLU'NA SİYASİ YASAK PLANLIYORLAR"
Eğilmedik, yenilmedik, teslim olmadık, meydan okuduk. “Ayağa kalkın.” dedik. “Hep birlikte bu hukuksuzluğa direneceğiz.” 28 Ocak’ta bu kürsüden cumhurbaşkanı adayımızı ön seçimle belirleme kararını anlattık. 10 Şubat’ta kurultayımız hakkında, 11 Şubat’ta CHP’li belediyelere “kent uzlaşı” operasyonuyla iki dava daha açtılar. Ekrem Başkan 21 Şubat’ta ön seçime başvuru yaptı. 22 Şubat’ta diplomasına dava açtılar. 27 Şubat’ta Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’e, 3 Mart’ta İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik’e, 4 Mart’ta İstanbul İl Kongremize dava açtılar. İstanbul il binasının binasına dava var, kongreye dava var, il başkanına dava var. Kapısında Şanslı diye kedimiz var, Şanslı hariç hepimizle birden uğraşıyorlar. Tek dertleri var: Biz kazanacağız, onlar kaybedecek, bunu hazmedemiyorlar.
10 Mart’ta Ekrem Başkan’ın çevresinin mal varlıklarına el koymalar, 12 Mart’ta, biraz önce anlattım, Ataşehir, Şişli, Sarıyer, Maltepe belediyelerinin 10 yıl önce, 12 yıl öncesine DHKP-C bilmem ne safsatasıyla saldırma. Biz, geçmişte görev yapsın, bugün burada görev yapsın, bütün arkadaşlarımızı, kimiyle yollarımız ayrılmış bile olsa, karşımızda aday olmuş bile olsalar, o günkü CHP bayrağını ellerinde tutuyorlardı. Biz bu arkadaşlarımızın kendilerine de, ailelerine de tüm örgütümüz olarak sonuna kadar sahip çıkıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi çıkar ilişkisi partisi değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, cumhuriyet fikrinin partisidir. Demokrasi fikrinin partisidir. Hukukun üstünlüğü fikrinin partisidir. Bunların hepsini bu topraklara taşıyan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisidir.
Şimdi gelmişler, bir yandan altı farklı davayla Ekrem Başkan’a siyasi yasak getirmeye çalışıyorlar. Avrupalılar duyuyor, inanamıyorlar. Bir de “Diploma diploma neymiş o?” diyorlar. Vallahi Almanca’ya, İngilizce’ye tercümesi yok bunların burada yaptıklarının.