Filistinli ve Yahudi taraflardan alınan ifadelerle yürütülen kapsamlı bir soruşturmanın ardından komisyon, yüzlerce sayfalık bir rapor hazırladı. Raporda, Filistin meselesine kalıcı çözüm olarak Britanya mandasının sona erdirilmesi ve toprakların Arap ve Yahudi devletleri şeklinde ikiye bölünmesi önerildi.

Büyük İsyan: 1936-1939

1936 ile 1939 yılları arasında Filistin halkı, İngiliz işgaline karşı bağımsızlık talebiyle silahlı direnişe geçti. İngiltere’nin uyguladığı manda yönetimi, Yahudi göçünü teşvik etmesi ve Filistin topraklarının Yahudilere satılmasına göz yumması, halkı ayaklanmaya sürükledi.

Bu süreçte binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı Büyük Filistin İsyanı başladı. Yaklaşık altı ay süren büyük genel grev, ülke ekonomisini durma noktasına getirdi. İngiliz ordusu ise isyanı bastırmak için kitlesel tutuklamalar, ev yıkımları ve idamlar gibi sert yöntemler kullandı.

İsyan, İngiliz yönetimi açısından büyük bir sarsıntıya neden oldu. Bu nedenle, ayaklanmanın nedenlerini incelemek ve kamuoyunu yatıştırmak amacıyla "Filistin Kraliyet Komisyonu" kuruldu. Pek çok gözlemci, bu adımı İngilizlerin isyanı bastırmaya yönelik taktiksel bir hamlesi ve imaj düzeltme çabası olarak yorumladı.

7 Temmuz 1937'de Britanya hükümetine sunulan komisyon raporunda, Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında bölünmesi önerildi. Ayrıca Filistin halkının talepleri ve Yahudilerin İngiliz desteğiyle bir ulusal yurt kurma niyetine ilişkin endişeleri de raporda yer aldı.

Komisyon, manda sisteminin Irak’ta Britanya’nın ve Suriye’de Fransa’nın uyguladığı “antlaşmalı yönetim” modeliyle değiştirilmesi gerektiğini savundu. Britanya hükümeti, Filistin’in bölünmesi önerisini güçlü şekilde destekledi ve bunu soruna en uygun çözüm olarak benimsedi.

Diğer Komisyonlar Arasında Peel Komisyonu

Filistin halkının İngiliz işgaline karşı başlattığı çeşitli direnişler ve Siyonist grupların uyguladığı şiddet, Britanya’yı defalarca kendi politikalarını gözden geçirmeye zorladı. Bu süreçte Britanya yönetimi, Filistin'deki uygulamalarını değerlendirmek üzere birçok komisyon kurdu: 1921’de Haycraft, 1929’da Shaw, 1930’da John Hope, 1931’de Lewis French, 1936’da Peel ve son olarak 1938’de Woodhead Komisyonları.

1936’daki isyan, 20 Nisan’da ilan edilen genel grevle başladı. Aynı dönemde tüm Filistinli siyasi partilerin bir araya gelmesiyle Arap Yüksek Komitesi kuruldu. Komite’nin başkanlığını dönemin Filistin Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni yürütüyordu.

İsyan; Yahudi göçünün durdurulması, Filistin topraklarının Yahudilere devrinin önlenmesi ve ulusal bir hükümetin kurulması olmak üzere üç temel taleple yürütüldü.

178 gün süren grev, tarihin en uzun genel grevlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Grev süresince sivil itaatsizlik ve farklı direniş biçimleri de sürdürüldü. Britanya, isyanı sona erdirmek için Arap liderlerden yardım istemek zorunda kaldı.

Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz el-Suud, Ekim 1936’da Arap liderler adına Arap Yüksek Komitesi’ne bir telgraf göndererek, "kan dökülmesini önlemek adına sükunetin sağlanmasını ve adalet arayışında dost Britanya’nın iyi niyetine güvenilmesini" talep etti.

Filistinli liderler bu çağrıya olumlu yanıt verdi ve grev sona erdi. Bu gelişmenin ardından Britanya, Arap İsyanı'nın nedenlerini araştırmak üzere Peel Komisyonu’nun kurulduğunu resmen açıkladı.

Britanya'nın Peel Komisyonu: Filistin’in Taksim Edilmesinin İlk Adımı

1936’da başlayan Büyük Filistin İsyanı'nın ardından Britanya tarafından kurulan bir soruşturma komisyonudur. Aylar süren genel grevle başlayan bu isyan, İngiliz mandasına karşı Filistin halkının en kitlesel direnişlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Komisyon, resmî olarak "Filistin Kraliyet Komisyonu" adıyla anılsa da, başkanı Lord Peel’in ismiyle "Peel Komisyonu" olarak bilinmektedir. Lord Peel, Birleşik Krallık Kraliyet Danışma Meclisi üyesi ve eski Hindistan Bakanıydı.

Filistinli ve Yahudi taraflardan alınan ifadelerle yürütülen kapsamlı bir soruşturmanın ardından komisyon, yüzlerce sayfalık bir rapor hazırladı. Raporda, Filistin meselesine kalıcı çözüm olarak Britanya mandasının sona erdirilmesi ve toprakların Arap ve Yahudi devletleri şeklinde ikiye bölünmesi önerildi.

Büyük İsyan: 1936-1939

1936 ile 1939 yılları arasında Filistin halkı, İngiliz işgaline karşı bağımsızlık talebiyle silahlı direnişe geçti. İngiltere’nin uyguladığı manda yönetimi, Yahudi göçünü teşvik etmesi ve Filistin topraklarının Yahudilere satılmasına göz yumması, halkı ayaklanmaya sürükledi.

Bu süreçte binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı Büyük Filistin İsyanı başladı. Yaklaşık altı ay süren büyük genel grev, ülke ekonomisini durma noktasına getirdi. İngiliz ordusu ise isyanı bastırmak için kitlesel tutuklamalar, ev yıkımları ve idamlar gibi sert yöntemler kullandı.

İsyan, İngiliz yönetimi açısından büyük bir sarsıntıya neden oldu. Bu nedenle, ayaklanmanın nedenlerini incelemek ve kamuoyunu yatıştırmak amacıyla "Filistin Kraliyet Komisyonu" kuruldu. Pek çok gözlemci, bu adımı İngilizlerin isyanı bastırmaya yönelik taktiksel bir hamlesi ve imaj düzeltme çabası olarak yorumladı.

7 Temmuz 1937'de Britanya hükümetine sunulan komisyon raporunda, Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında bölünmesi önerildi. Ayrıca Filistin halkının talepleri ve Yahudilerin İngiliz desteğiyle bir ulusal yurt kurma niyetine ilişkin endişeleri de raporda yer aldı.

Komisyon, manda sisteminin Irak’ta Britanya’nın ve Suriye’de Fransa’nın uyguladığı “antlaşmalı yönetim” modeliyle değiştirilmesi gerektiğini savundu. Britanya hükümeti, Filistin’in bölünmesi önerisini güçlü şekilde destekledi ve bunu soruna en uygun çözüm olarak benimsedi.

Diğer Komisyonlar Arasında Peel Komisyonu

Filistin halkının İngiliz işgaline karşı başlattığı çeşitli direnişler ve Siyonist grupların uyguladığı şiddet, Britanya’yı defalarca kendi politikalarını gözden geçirmeye zorladı. Bu süreçte Britanya yönetimi, Filistin'deki uygulamalarını değerlendirmek üzere birçok komisyon kurdu: 1921’de Haycraft, 1929’da Shaw, 1930’da John Hope, 1931’de Lewis French, 1936’da Peel ve son olarak 1938’de Woodhead Komisyonları.

1936’daki isyan, 20 Nisan’da ilan edilen genel grevle başladı. Aynı dönemde tüm Filistinli siyasi partilerin bir araya gelmesiyle Arap Yüksek Komitesi kuruldu. Komite’nin başkanlığını dönemin Filistin Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni yürütüyordu.

İsyan; Yahudi göçünün durdurulması, Filistin topraklarının Yahudilere devrinin önlenmesi ve ulusal bir hükümetin kurulması olmak üzere üç temel taleple yürütüldü.

178 gün süren grev, tarihin en uzun genel grevlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Grev süresince sivil itaatsizlik ve farklı direniş biçimleri de sürdürüldü. Britanya, isyanı sona erdirmek için Arap liderlerden yardım istemek zorunda kaldı.

Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz el-Suud, Ekim 1936’da Arap liderler adına Arap Yüksek Komitesi’ne bir telgraf göndererek, "kan dökülmesini önlemek adına sükunetin sağlanmasını ve adalet arayışında dost Britanya’nın iyi niyetine güvenilmesini" talep etti.

Filistinli liderler bu çağrıya olumlu yanıt verdi ve grev sona erdi. Bu gelişmenin ardından Britanya, Arap İsyanı'nın nedenlerini araştırmak üzere Peel Komisyonu’nun kurulduğunu resmen açıkladı.


Peel Komisyonu Üyeleri

Komisyonun başkanı Lord Peel’in yanı sıra, komisyonun diğer üyeleri de dönemin önemli yöneticileri ve uzmanlarından oluşuyordu. Bu üyelerden biri, 1920’lerin sonlarında Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Assam Eyaleti’nin valiliğini yapmış olan Laurie Hammond’du. Hammond, ayrıca 1935 ve 1936 yıllarında Hindistan sınırlarının belirlenmesiyle ilgili komisyona da başkanlık etmişti.

Bir diğer üye, Oxford Üniversitesi'nde sömürge tarihi profesörü olan akademisyen Reginald Coupland’dı. Coupland aynı zamanda Afrika meseleleri üzerine uzmandı ve 1917-1919 yılları arasında Round Table (Yuvarlak Masa) adlı derginin editörlüğünü yapmıştı.

Komisyonda yer alan bir diğer isim ise Maurice Carter’dı. Carter, 1920’li yılların başında Doğu Afrika’da yer alan ve sonradan Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti adını alacak olan Tanganika bölgesinin valiliğini yürütmüş, ayrıca 1932 ve 1933 yıllarında Kenya Arazi Komisyonu başkanlığını da yapmıştı.

Komisyonun hukuk danışmanı Harold Morris’ti. Morris, o dönemde Londra’daki Sanayi Mahkemesi'nin başkanlığını yapmaktaydı. Ortadoğu uzmanı olarak görev alan Horace Rumbold ise Kahire ve Tahran’da görev yapmış eski bir diplomattı.

Komisyon üyeleri Kudüs’te King David Oteli’nde konakladı; ancak tanıklıkların çoğu, Batı Kudüs’teki Mamilla (İbranice adıyla Mamila) Mahallesi’nde bulunan ve daha önce Palace Hotel olarak kullanılan bir Britanya resmî binasında alındı.

Peel

Peel Komisyonu Raporu

Temmuz 1937’de yayımlanan ve 400 sayfayı aşan Peel Komisyonu Raporu, Filistin halkının isyanını ulusal bağımsızlık arzusu ve Yahudi ulusal yurdu kurulmasına dair duyulan kaygılara bağladı.

Raporda, Yahudi göçünün devam etmesi, Yahudi yerleşimcilerin Arap topraklarını ele geçirmesi ve Filistinliler ile Yahudilerin, davalarını Britanya hükümeti ve parlamentosu nezdinde eşit koşullarda dile getiremiyor olması gibi nedenlerle, Arapların Britanya’nın vaatlerine olan güveninin sarsıldığı vurgulandı.

Komisyon, Britanya mandasının sürdürülmesinin süresiz bir hoşnutsuzluk doğuracağını belirtti. Mandanın, her iki tarafın taleplerinin çelişkili olması nedeniyle Araplar ve Yahudiler arasında düşmanlık yarattığı, bu çelişkilerin bir tarafın hakkını yerine getirirken diğer tarafın hakkının çiğnenmesine yol açtığı ifade edildi.

Bu gerekçeyle komisyon, Britanya hükümetine mandayı sona erdirmesi ve Filistin’i Arap ve Yahudi olmak üzere iki ayrı devlete bölmesi yönünde adımlar atmasını önerdi. Kudüs, Beytüllahim ve Nasıra'nın ise Britanya mandası altında kalması gerektiği belirtildi.

Bu öneri, Filistin’in bölünmesine dair yapılan ilk resmî öneriydi ve sonraki yıllarda büyük güçler tarafından desteklenen çok sayıda barış planının öncüsü oldu. Bu planlar, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması ve bu devletin sürdürülebilirliğinin sağlanması fikrine dayanıyor, Arap çoğunluğun hakları ise göz ardı ediliyordu.

Rapor ayrıca, Yahudi devletinin kurulabilmesi için 200 binden fazla Filistinlinin evlerinden zorla çıkarılması gerektiğini de önerdi.

Peel Komisyonu’nun raporu, manda şartlarının pratikte uygulanamaz olduğunu, ancak Arap halkına baskı yoluyla sürdürülebileceğini belirtti. Bu nedenle, her iki tarafın hoşnutsuzluğunu azaltmak için bazı düzenlemeler önerildi. Raporda, Filistin’in üç kantona bölünmesi; Yahudilere Celile ve batı sahilinin büyük kısmında özerk bir bölge verilmesi, Kudüs ve Beytüllahim’den Yafa’ya kadar uzanan hattın Britanya idaresinde kalması ve geri kalan kısmın Doğu Ürdün ile birleştirilerek Arap devleti oluşturulması önerildi.

Komisyonun nihai raporu, 7 Temmuz 1937’de yayımlandı. Taksim önerisi, raporun sonunda özet olarak sunuldu ve bir harita ile desteklendi. Bu haritanın çizimi öncesinde Siyonist Örgüt ve Yahudi Ajansı’nın görüşleri alınmış, bu da onların stratejik öneme sahip bazı bölgeleri Yahudi devleti sınırlarına dahil ettirme konusunda Britanya'yı ikna etmelerini sağlamıştı. Bu bölgeler arasında Celile'nin tamamı ile batı sahil şeridi yer alıyordu.

Komisyon, Yahudi ve Britanya kontrolündeki bölgelerin sınırlarını ayrıntılı biçimde tanımlarken, Arap devletine bırakılacak kısmı –Filistin’in büyük bölümü ve Doğu Ürdün’ü kapsayan alan– net olarak belirtmedi.

Ayrıca komisyon, önerilerinin isyanın temel nedenlerini ortadan kaldırmak için yeterli olmayabileceğini kabul etti. Bu nedenle, isyanın yeniden başlaması durumunda askerî yönetim kurulması ve şiddet yoluyla bastırılması konusunda tereddüt gösterilmemesi gerektiğini de tavsiye etti.

Peep Komisyonu

Peel Komisyonu Raporunun Yayınlanmasının Ardından Gelen Tepkiler

Peel Komisyonu’nun raporu farklı kesimlerden çeşitli tepkilerle karşılandı. Britanya hükümeti, Filistin meselesinin çözümü için taksim planını en uygun yol olarak değerlendirirken, Filistinliler ülkenin bölünmesini ya da herhangi bir parçasından vazgeçilmesini kesin bir dille reddetti. Bu duruş, Eylül 1937’de Suriye’nin Bloudan kasabasında düzenlenen konferansta açıkça ifade edildi.

Siyonist hareketin temsilcileri ise, 20. Siyonist Kongresi’nde Peel Komisyonu’nun manda yönetimini eleştirmesini reddettiler. Ancak, toprakların bölünmesi konusunda aralarında fikir ayrılığı vardı. Taksim planına dair daha fazla güvence talep ettiler ve kurulacak Yahudi devletinin sınırlarının netleştirilmesini istediler.

Arap Yüksek Komitesi, hem Peel Raporu’nu hem de taksim önerisini kesin bir şekilde reddetti. Filistin’in bölünmeden, tek ve bütün bir Arap devleti olarak kalmasında ısrar etti. Eylül 1937’de Bloudan’da düzenlenen konferansa 400 delege katıldı. Konferansta, Filistin’in Arap vatanının ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulandı ve hiçbir kısmından taviz verilemeyeceği belirtildi. Britanya, Araplar nezdinde, ya Arap dünyasının dostu ya da Yahudilerin dostu olmak arasında bir tercih yapmaya çağrıldı.

Peel Komisyonu’nun önerileri o dönemde uygulamaya konulmadı. Ancak 1938’de Filistin’e gelen Woodhead Komisyonu, taksim planının lojistik yönlerini ayrıntılı biçimde inceledi ve planın uygulanamaz olduğuna hükmetti.

Öte yandan, Siyonist hareketin liderleri Peel Raporu’nu, Britanya'nın resmî düzeyde Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına hazır olduğunun açık bir kanıtı olarak yorumladı. Komisyonun sunduğu taksim haritası, ileride 1947’de Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan taksim planının temelini oluşturdu.

Her ne kadar Filistin’in fiilen bölünmesi için 1948 Savaşı ve yaklaşık 750 bin Filistinlinin yerinden edildiği etnik temizlik süreci dahil 10 yıl geçmiş olsa da, Peel Komisyonu’nun tavsiyeleri bu sürecin başlangıcı ve dönüm noktası kabul edilir.

İsyanın İkinci Aşaması

Filistinlilerin, Britanya'nın sömürgeci niyetlerine dair endişelerinin haklı olduğu anlaşılınca, isyanın ikinci aşaması yeniden başladı. Bu aşamada Britanya, isyanı bastırmak için önce en sert yöntemlere başvurdu. Ancak Eylül 1936’dan Eylül 1939’a kadar süren yoğun direniş nedeniyle, Peel Komisyonu’nun taksim planından resmen vazgeçmek zorunda kaldı. Özellikle Woodhead Komisyonu’nun, taksim planının uygulanabilir olmadığını belirten raporu sonrası bu karar kesinlik kazandı.

Taksim önerisinin yol açtığı idari, siyasi ve mali zorluklar karşısında Britanya hükümeti, yeni bir girişim başlattı. Yahudi Ajansı, Filistinli temsilciler ve komşu Arap ülkelerinin katılımıyla bir konferans düzenleyerek “gelecekteki politika”yı görüşmeyi hedefledi. Bu konferansın gündeminde Filistin’e göç meselesi de yer aldı. Britanya, tarafların makul bir süre içinde anlaşmaya varamaması halinde, kendi başına karar alacağını ilan etti.

Milletler Cemiyeti’ne bağlı Mandalar Komisyonu, Peel Komisyonu raporunu inceledi. Her ne kadar manda sisteminin sorunlarını kabul etse de, Filistin’de iki bağımsız devletin hemen kurulmasını “zamansız ve sakıncalı” buldu.

Bunun yerine, taksim planının kabul edilmesi hâlinde Arap ve Yahudi devletlerinin, bağımsızlıklarını hak ettiklerini kanıtlayana kadar geçici olarak manda yönetimi altında kalmasını önerdi.

Eylül 1937’de, Milletler Cemiyeti Konseyi, Britanya’ya Filistin’in taksimi konusunda ayrıntılı bir plan hazırlama yetkisi verdi. Ancak konunun esaslı görüşmesini, bu plan sunulana kadar erteledi.

Genel olarak değerlendirildiğinde, Peel Komisyonu raporu, Britanya’nın bölgedeki sömürgeci çıkmazına çözüm üretme çabasıydı. Bir yandan Siyonist hareketin temel talebi olan “Yahudi ulusal yurdu” fikrini resmiyete kavuştururken, diğer yandan Arap kamuoyunu yatıştırmak amacıyla şekilsel bir bağımsızlık vaadiyle Britanya’nın denetimini sürdürmeyi hedefliyordu.

Kaynak: Haber Merkezi