Merkezi Ankara’da bulunan Sahipkıran Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Süleyman Erdem, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan çıksın, gelsin Mecliste konuşsun” sözüne farklı bir bakış açısı getirdi.
Erdem, Türkiye’nin yeni bir Rahip Brunson, sürecine girebileceğini söyleyerek yeni bir bakış açısıyla Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısını değerlendirdi.
Erdem yayımladığı makalesinde şu ifadelere yer verdi.
“Tüm dünyayı etkileyecek büyük bir kaos, Trump’ın ikinci kez seçilmesiyle öne alındı. ABD müesses nizamının ve eş zamanlı olarak 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası düzenin, züccaciye dükkanına giren filin verdiği zararlara benzer bir durumla karşı karşıya kalacağı çalkantılı bir dönem bizi bekliyor.
20 Ocak 2025’te ikinci Trump dönemi başlayana kadar ise Trump’ın farklı politikalar izleyeceğini vaat ettiği uluslararası çatışma bölgelerinde (örneğin Ukrayna-Rusya savaşında, Suriye’nin kuzeyinde ve İsrail’in Gazze, Lübnan ve İran’a yönelik saldırılarında) hızlı gelişmeler yaşanma ihtimali oluştu.
Trump’ın Avrupa’da büyük telaşa neden olan Ukrayna’ya ABD yardımlarını keseceğini vaadi, 20 Ocak’a kadar Ukrayna’nın cephede belirli kazanımlar elde etmesi için Biden yönetimi ile Avrupa ülkelerini süreci hızlandırmaya itebilir. Yani “Trump göreve başladıktan sonra ayrı, başlayana kadar ayrı bir netameli süreç dünyayı bekliyor” denebilir.
Bu konuda söylenecek söz çok ama biz başlığımıza dönelim. Malum, Trump ilk başkanlığı döneminde Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilen YPG/PKK komutanı Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin’e “General Mazlum” olarak hitap etmiş ve “Yakında sizi görmek için sabırsızlanıyorum” diyerek Beyaz Saray’a davet etmişti.
Sonrasında bir grup ABD’li senatör, Mazlum Kobani’nin Kongreye hitap etmesi ve Beyaz Saray’da Başkan Trump ile görüşmesi için ABD Dışişleri Bakanlığına vize işlemlerini hızlandırma çağrısında bulunmuş ve bunun üzerine İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Washington Examiner’e “Washington bir teröriste ev sahipliği yapmamalıdır” başlıklı bir makale yazmıştı.
Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” kapsamında çıkarılacak bir yasal düzenleme ile serbest bırakılması ve Gazi Meclis’te DEM Parti grubuna hitap etmesine yönelik çağrısı sonrasında, daha önce YPG/PKK komutanın Beyaz Saray’a davet eden ve Rahip Brunson’ın serbest bırakılması için Türkiye’yi tehdit eden Trump’ın ABD’de seçimleri tekrar kazanmasıyla akıllara: “Acaba Trump bu defa da Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için Türkiye’ye baskı yapar ve Öcalan’ı Beyaz Saray’a davet eder mi?” sorusu geliyor.
Zira TV5 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Yılmaz, katıldığı bir programda, ABD’li bir yetkilinin 2011 yılında “Biz, Öcalan’ın ama genel başkan olarak, ama milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuştuğunu göreceğiz, bizim meslek yaşamımız bize bunu gösterecek!“ dediğini iddia etti.
Ayrıca ABD’nin 1999 yılında Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederken, Fethullah Gülen’i kurtardığı; Fethullah Gülen’in ölümünden sonra da Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasını istediği ve bu talebi Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği dönemde Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli aracılığıyla dile getirdiği yönünde iddialar da mevcut.
Bu durumda ABD’nin uzun vadeli planları arasında Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve ona yeni bir rol biçilmesi varsa, Türkiye’yi bu konuda zorla ikna edebilecek en iyi aktör, daha önce benzeri tecrübeleri olan Donald Trump idi ve o da seçimleri kazandı.
Türk ekonomisini derinden sarsan (Dolar’ın 3,79’dan 7,21’lere kadar çıkmasına neden olan) ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarılarak parasını ödediği uçaklardan da mahrum kalmasına neden olan Rahip Brunson’ın serbest bırakılması süreci, hepimizin hafızalarına kazındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın: “Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız.” dediği ancak sonunda serbest bırakılıp özel uçakla ABD’ye uğurlanan Brunson olayındaki yaşananları, kronolojik olarak yazının alt kısmında bulabilirsiniz.
12 Ekim 2018’de Brunson’ın ev hapsi ve yurtdışı yasağının kaldırılmasıyla sonuçlanan bu kriz sonrasında 2019’da bu defa Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “aptal olma” diye hitap ettiği mektup krizi yaşandı. Türk Silahlı Kuvvetleri, 9 Ekim 2019’da YPG/SDG’nin kontrolü altındaki alanda bir güvenli bölge oluşturmak için Barış Pınarı Harekatı’nı başlatmıştı. Aynı gün tarihli Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği mektupta şu ifadeler vardı:
“Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz – ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.
“Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak görür. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım.”
Ankara’da tepki yaratan mektubun diplomatik yollarla Beyaz Saray’a iade edildiği, yetkililer tarafından kamuoyuna duyuruldu. ABD ve Rusya’nın devreye girmesiyle Barış Pınarı Harekâtı 17 Ekim 2019’da sona erdi.
Trump’ın ilk başkanlığı döneminde yaşanan bu olaylar ve Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de dile getirdiği ve bu haftaki (5 Kasım) grup toplantısında arkasında durduğunu söylediği Abdullah Öcalan’a af çıkarılarak Gazi Meclis’te konuşma yapmasına yönelik talep birlikte değerlendirildiğinde: “Acaba Bahçeli’nin isteği, Öcalan’ın Beyaz Saray’da ağırlanmasından önce mi, yoksa sonra mı olur?” diye düşündürtüyor. Neticede Trump’ın elinde önemli bir bahane de olacak: “Sizin Milliyetçi Partiniz bile bunu istiyor” diyebilecek! “