Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesini anlamak için Kıbrıs sorununa da hâkim olmak gerekir zira Akdeniz’in en büyük üçüncü adası olan Kıbrıs, bölgede stratejik açıdan büyük öneme sahiptir. Doğu Akdeniz’in, verimli bir enerji havzası olarak tanımlanması Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında güvenlik açısından kırılgan bir zemin oluşturmuştur.

Yunanistan ve GKRY, Türkiye ve Kıbrıs Türk Kesimi’nin bölgede bulunmasından büyük rahatsızlık duymaktadır. Kıbrıs Türk Kesimi, uluslararası arenada tanınan bir ülke olmadığından ve Yunanistan ile GKRY, Kıbrıs’ı, Türkiye’nin işgali altında olan bölge olarak kabul ettiğinden Doğu Akdeniz’de hak iddia etmelerini, kendi toprak bütünlüklerine tehdit olarak algılamaktadırlar. Türklerle ortak bir geleceği hiçbir zaman kabul etmeyen Kıbrıs Rum Kesimi’ne göre bölgedeki zengin kaynaklar tamamen Rumlara aittir.

Birleşmiş Milletler ile 50 yıl boyunca yapılan müzakerelere rağmen Rumlar, anlaşmaya hiçbir zaman yanaşmamış, düzenli olarak bölgedeki Türkleri zor durumda bırakacak hamleler yapmıştır. GKRY İsrail, Yunanistan ve Mısır ile anlaşma yaparak bu ülkelere bölgede doğalgaz arama çalışmaları yapma yetkisi vermiştir. GKRY’nin bu ülkelere, arama çalışması yapması için izni verdiği 13 parsel alanın 5 tanesi Türkiye’nin kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi ile örtüşmekte idi.

Elbette Türkiye, temelinde Kıbrıs sorununun yattığını bildiği bu hamleye kayıtsız kalmamış, GKRY ve Yunanistan’ın kafalarına göre böyle bir karar alamayacağını açıklamıştır. Sorunu Birleşmiş Milletler’e taşıyan Türkiye, adil bir çözüm beklerken konuya taraflı yaklaşan BM, Avrupa Birliği üyesi olan GKRY ve Yunanistan yanlısı tutum sergilemiştir.

Türkiye ise 2019 yılında Libya ile “Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırmasına İlişkin Mutabakat” imzalamış, bu sayede hem Türkiye’nin hem de Libya’nın Doğu Akdeniz’deki hakları koruma altına alınmıştır. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de dar bir alana sıkıştırma çalışmaları hüsranla sonuçlanmıştır. Aynı zamanda Türkiye, Doğu Akdeniz’de diğer devletlere karşı siyasi bir üstünlük de kazanmıştır.

Kıbrıs Türk Kesimi, kendi kıta sahanlığını ilan ederek Türkiye ile deniz yetkilendirme anlaşması imzalayarak bu alanda doğalgaz arama çalışması yapması için ruhsat vermiştir. Tıpkı Türkiye’nin kıta sahanlığında olduğu gibi Kıbrıs Türk Kesimi’nin ilan ettiği deniz yetki alanları da Rum Kesimi ile çakışmakta idi. Egemenliğinin, Kıbrıs Türk Kesimi ve Türkiye tarafından ihlal edildiğini söyleyerek tepki gösteren Kıbrıs Rum Kesimi, Türkleri hiçe sayarak bölgede kararlar almasının hukuka aykırı olmasını umursamadan sadece kendi çıkarlarını savunmuştur. Türkiye, geri adım atmayarak bölgede sondaj çalışmaları yürütmeye devam etmiştir.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin KKTC’yi göz ardı ederek Avrupa ülkeleri ve bu ülkeler bünyesinde faaliyet yürüten şirketlerle birlikte anlaşma yapıp Doğu Akdeniz’de AR-GE çalışmaları icra etmesi KKTC’nin egemenlik haklarını ihlal eden bir tutumdur. Buna karşılık Türkiye’nin KKTC’nin uluslararası hukuk tarafından tanınan bir ülke konumuna eriştirmek için gereken gerekli diplomatik girişimleri hızlandırması ve böylece elini güçlendirmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin bölgede sondaj çalışması yapmasına yasa dışı eylem gözüyle bakan Mısır, İsrail ve Yunanistan tepki göstermeye devam etmiş, Avrupa Birliği de bu konuda Türkiye’nin karşısında durmayı seçmiştir, Türkiye sondaj çalışmalarını durdurmadığı takdirde yaptırım uygulayacağını açıklamıştır. Elbette Türkiye hakkı olan enerji kaynaklarından vazgeçmemiş, sondaj çalışmalarını aralıksız sürdürmeye devam etmektedir.

Avrupa Birliği’ni Doğu Akdeniz meselesinden hariç tutmak mümkün değil zira Avrupa Birliği’nin bu tepkisinin nedeni doğalgaz ihtiyacı konusunda Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtulmak istemesi ve bunun tek yolunun Doğu Akdeniz’deki kaynaklara sahip olmasından geçmesidir.

Doğu Akdeniz ve Orta Doğu güç mücadelesinde Türkiye aleyhine gruplaşmalar

Akdeniz’e kıyısı olan Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır iş birliği ile hiçbir resmi sıfatı olmayan Doğu Akdeniz Gaz Forumu oluşturuldu. Türkiye’ye rakip olan altı ülkenin anlaşarak oluşturduğu bu forumun amacı bölgesel bir doğalgaz ticaret piyasası oluşturmak ve rekabetçi fiyatlar sunabilmek adına arama, çıkarma ve aktarma maliyetlerini azaltmak olarak açıklanmıştır.

Türkiye, Akdeniz’e en büyük kıyısı olan ülkelerden biri olmasına ve gaz ithalatı konusunda uygun altyapı ve konuma sahip olmasına rağmen forumda yer almadı. Foruma imza atan ülkeler bunun, Türkiye’nin dış politikada attığı yanlış adımların bir sonucu olduğu mesajını verdiler. Bu forum Avrupa Birliği için Rusya’ya bağımlılığını sonlandırmak konusunda büyük bir fırsat kapısını araladığı için Türkiye’nin aleyhine kararlar almaya devam edecektir. Bu sebeple Yunanistan, İsrail ve Doğu Akdeniz’deki Arap devletleri ile enerji ve güvenlik alanında artan yakınlaşmalar Türkiye için büyük bir endişe kaynağı olmuştu. Çünkü bu forumun oluşturulmasının asıl sebebi hem Rusya’yı devre dışı bırakmak hem de Türkiye’nin bölgede artan hak iddialarını kontrol altına almak ve Doğu Akdeniz’de Türklere karşı birlik olabilmektir. Tüm bu gelişmeler ise Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasına sebep oldu.

Rusya demişken; Ukrayna-Rusya savaşında Rusya Devlet Başkanı Putin'in doğalgazı silah olarak kullanması ve özellikle Avrupa üzerinde baskı kurmaya çalışması nedeniyle Doğu Akdeniz'deki enerji rezervlerinin öneminin sadece parayla ölçülemeyeceği anlaşılacaktır.

Ekim 2023 tarihinden sonra Doğu Akdeniz’deki mücadele bambaşka bir boyut kazandı. 7 Ekim’e kadar İsrail ve Mısır ile bağlarını onarmaya çalışan Türkiye, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki gerilimin azaltılması konusunda başarılı diplomatik ilişkiler sürdürmekteydi. İsrail’in, Gazze’ye uyguladığı kabul edilemez saldırıların ardından Türkiye, İsrail ve ABD ile diplomatik krizler yaşamayı göze alarak Gazze halkının yanında yer aldı ve bugüne dek Filistin savunuculuğunu istikrarlı biçimde sürdürdü. Meselenin Filistin ile sınırlı olmadığının, bölgede başlayan ateşin tüm Orta Doğu ile beraber kendi sınırlarını da saracağının farkında olan Türkiye, kaynaklar açısından zengin ve kültürlerarası bağlantı noktası olan Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki haklarına sahip çıkacağının ve bölgedeki halkların da çıkarlarını korumak adına girişimlerde bulunacağının mesajını açık bir şekilde vermiştir.

Batılı güçlerle gergin diplomatik ilişkiler, Türkiye’yi siyasi ve ekonomik olarak bir dar boğazdan geçmek zorunda bıraksa da geçtiğimiz günlerde Kuzey Irak’ta operasyon başlatan, Filistin’deki soykırıma tüm baskılara rağmen sessiz kalmayan Türkiye’nin, hiçbir yaptırım ve tehdit ile hedefinden döndürülemeyeceğini göstermiştir. İnanıyorum ki ilerleyen yıllarda Türkiye, bölgede siyasi, askeri ve ekonomik olarak çok büyük bir güç haline gelecektir. Bunun en çok farkında olanlar ise mevcut küresel güçlerdir. Türkiye’nin üzerine oynanan oyunların giderek artması, ekonomik krizin derinleşmesi, terör örgütlerinin ülkemizde kargaşa yaratma faaliyetlerini sıklaştırma girişimleri, Türkiye’nin önünü kesme operasyonlarıdır. Türkiye’nin geldiği noktayı, giderek güçlenen askeri ve istihbarat gücünü siyasi görüşlerden bağımsız olarak değerlendiren herkes, Türkiye’nin yeni yüzyıl hedefinde sağlam adımlarla ilerlediğini görecektir.