Şair bir milletin sevda harcını karan mısra emekçisidir. Onun fikir çilesi ile ancak katran karası gecelerden apaydınlık sabahlara çıkılır. Ait olduğu toplumun ilmini, irfanını ve estetiğini his ve heyecan tuğlalarıyla örerek medeniyetin burcuna istiklal sancağını taşır ve diker.
O, şiirin ses bayrağı ile halkını hürriyetin gölgesine götürür ve burada güvenle yaşamasını temin eder. Mensubu bulunduğu milletin dünü ve yarını ile şimdinin bağlacıdır adeta. Köprü vazifesi görür.
Sancılıdır.
Yüreği yanardağlar gibidir. Hakikatin lavlarını savurmadan saçar ehline.
Savaşları, afetleri, yaşanılan derin acıları onlar birer yürek feryadı halinde dizelerine taşır ve hafızamızda diri tutarak ayağa kalkmamıza yardımcı olurlar.
İşte bu misyonu hakkıyla yüklenmiş edebiyatın birçok alanında nitelikli ürünler veren bir Yozgat yiğidi şair ile geç kalınmış olsa bile tanışmanın tam vaktidir.
Doğduğu toprakların kokusunu mısralarında hissettiren eğitimci, şair ve yazar Yusuf Dursun sorularımızı siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için cevaplandırdı.
___
Şiir sizi ilk ne zaman kendine çekti?
-Öğretmen okulunda okuduğum yıllardı. 16'lı yaşlarda olmalıyım. Edebiyat öğretmenim Sabriye Hanım, bir gün bana ders kitabından bir metin okuttu. Yaptığı iş, bütün Türkçe/Edebiyat öğretmenlerinin sıklıkla başvurduğu bir yoldu. Okumayı bitirince 'Okuman da güzelmiş.' demesin mi? İşte bu söz, benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. Öğretmenim, kurduğu bu cümlenin üzerimde bıraktığı etkinin farkında bile değildi ama ben o günden sonra edebiyata ve haliyle şiire merak sardım.
Bir şiirin doğum sancılarından söz edebilir miyiz?
-Bana göre bu sorunun cevabı içinde. Şiir, gerçekten bir 'doğumdur' ve bu, sancılı bir süreçtir. Şiirin tül perdesini aralayıp, Bekir Sıtkı Erdoğan'ın ifadesiyle 'şiir sultan'ın saçından bir teli gelince elime bir haller olur bana. O anlarda dış dünyayla bağlantımın kesildiğini hissederim. Zamanı gelince şiir doğar ama iş bitmemiştir. Nasıl ki yeni doğan bir bebeğin bakıma ihtiyacı varsa şiir de öyledir. Bir anne şefkatiyle üzerine titremek gerekir. Bu süreç de yerine göre epey uzun olabilir.
1996 tarihinde ilk defa geniş katılımlı bir yarışmayı (Adana Altın Koza Film Festivali Şiir Yarışması) kazandığım şiirimde aynı konuyu işlemiştim:
ŞİİRE BOYANMAK adlı bu şiirimin ilk iki dörtlüğü şöyleydi:
'Her şiir öncesi delinir dağım,
Haplar denizi mi hasret suları.
Suların dibinde başlayan doğum,
Dağıtır içimde aç uykuları.
Çok sesli vezinler alkışlar beni,
Gönül Türkçesiyle yıkanır yüzüm.
Mısralar ağırlar gelen gideni,
Şiire boyanır gecem gündüzüm.'
İyi bir şair toplumla ve yaşayan kültürle bağlarını nasıl sağlam tutabilir?
-İyi bir şair, yaşadığı toplumun ve kültürün bir parçası olduğunu unutmamalı. Onun değerleriyle beslenmeli. Bu demek değildir ki şair, yaşadığı toplumun içinde kaybolup gitmeli. Hayır, aksine toplumu bulunduğu yerden daha güzel yerlere taşımada öncü olmalı.
Bir milletin millet olmasında şairin payı nedir?
-'Edebiyatı olmayan bir milletin medeniyeti de olamaz.' diye bir söz vardır. Bugün bir Türk-İslam medeniyetinden söz edebiliyorsak bunda şairlerin büyük rolü vardır. Hoca Ahmet Yesevi'den Yunus Emre'ye, Karacaoğlan'dan Erzurumlu Emrah'a, Fuzuli'den Yahya Kemal'e, Mehmet Akif Ersoy'dan Necip Fazıl'a, oradan günümüzün usta şairlerine baktığımızda bunların her birinin Türk milletinin millet olma hikayesinde payı olduğunu görürüz.
Şiirlerinizde memleketiniz olan Yozgat'ın kokusunu almak mümkün mü?
-Evet, ben Yozgatlıyım ve bu duygu bana her zaman gurur vermiştir. İlk şiirlerimden itibaren Yozgat'ın kokusunu hissedebilirsiniz. 'Yozgat Güzellemesi' 'Yozgat Destanı' 'Kınalı Hasan Destanı' 'Gitti Gelmez Çocukluk' gibi bazı şiirlerim ise müstakilen 'Yozgat' üzerine yazılmıştır. Bunların yanında 'Çocukluğum Sobe' adlı romanım da Yozgat'ta geçen çocukluğum üzerine kurgulanmıştır.
YOZGAT GÜZELLEMESİ
Gönül bahçesinin şeyda bülbülü,
Ötünce seyreyle Bozok elini.
Âşığa naz yapan bozkırın gülü,
Tütünce seyreyle Bozok elini.
'Sürmeli' dinlerken durur ya zaman,
Değmeyin keyfime beyler el aman!
Sılayı, Çamlık'ta bir mavi duman,
Yutunca seyreyle Bozok elini.
Kara kış Yozgat'ın ebedî yari,
Dört mevsim erimez dağların karı,
Gurbet yüklü yüreklerin efkarı,
Bitince seyreyle Bozok elini.
Hele bahar olsun, gelsin o demler;
Hele yağız atlar, tutmasın gemler,
Sulu kar altında sarı çiğdemler,
Yetince seyreyle Bozok elini.
Vak't erişip can gelince yazıya,
Yer bulunmaz artık derde sızıya,
Yanık kaval, koyunları kuzuya,
Katınca seyreyle Bozok elini.
Yozgatlı yiğidin sevdası vatan,
Ezanla bayraktır gönlünde yatan,
Şehit sancağını Kınalı Hasan,
Tutunca seyreyle Bozok elini.
Azade serpildim yar kucağında,
Ham meyveydim, piştim aşk ocağında,
Ebedi uykuya can toprağında,
Yatınca seyreyle Bozok elini.
______
Şairin yerel veya evrensel oluşu meselesine nasıl bakıyorsunuz?
-Şair elbette önce yerel olacak ama orada kalmayacak. Mevlana'nın pergel benzetmesiyle anlattığı gibi bir ayağı doğup büyüdüğü topraklara basarken diğer ayağıyla dünyaya açılmalı. Bunu başaramayan şair, 'mahalli sanatçı' olmaktan öteye gidemez.
Size göre şiir ve mesaj ilişkisi nasıl olmalıdır?
-Şiirin bir mesajı olması gerektiğini kabul ederim. Kabul etmediğim şey, bu mesajın okuyucunun gözüne soka soka verilmesidir. Sanatların şahı olan şiire yakışmaz bu. Aksi halde o metin, bir propaganda aracından öteye geçemez. Şairin işi, 'Açıklamak' yerine 'sezdirmek' olmalıdır.
İlk şiiriniz bir dergide yayınlandı. Dergiler size göre aynı önemini sürdürüyor mu?
-Şiirlerimle ilgili ilk değerlendirme yazısı Türk Edebiyatı dergisinin Ağustos 1974 sayısında çıktı. Dönemin şartları
Dergilerin aynı önemi sürdürdüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.
Zaman içinde çocuk şiirine ve nesrine yönelmenizdeki temel saik neydi?
-Önce bir noktayı belirtmemde fayda var. Evet, zaman içinde çocuk şiirine ve nesrine yöneldim ama büyükler için yazmaya da devam ediyorum.
Soruya gelince: Öğretmenliğimin ilk yıllarından itibaren (1971 ve sonraki yıllar) öğrencilerime okutacak güzel metinler bulmakta zorlandım. Buna zamanla kendi çocuklarımın ihtiyacı olan metinler de eklendi. İster istemez kendimiz yazmaya başladık. Zamanla gördüm ki bu sahaya girmişim bile. Buna bir de şair yazar dostum Bestami Yazgan'ın bu konudaki ısrarını da eklemeliyim.
Masal kitaplarınızda var. Şair olmanın masal yazmada kolaylaştırıcı bir etkisi var mı?
-Yukarıda ifade ettiğim bir cümleyi tekrar edeyim: Şiir, sanatların şahıdır. Böyle olunca başta masal olmak üzere bütün türler üzerinde etkili olması gayet tabiidir. Ben de masal, hikaye, deneme ve roman türlerindeki çalışmalarımda şiirin iyileştirici gücünü hep yanımda hissettim.
Bir metni hangi türde kaleme almaya nasıl karar veriyorsunuz?
-Her metin kendi türüyle geliyor zaten. Şiirse şiir, nesirse nesir. Hatta şiirin hangi formda yazılacağı, nesrin hangi türde olacağı da kendiliğinden oluyor.
-Roman türünde verdiğiniz eserler de var. Okuyucularınıza daha çok hangi tür edebiyat ürünü ile ulaştığınızı düşünüyorsunuz?
Bazıları 50. baskıya yaklaşan romanlarımın yurt içinde ve dışında daha geniş okuyucusu kitlesine ulaştığını söyleyebilirim.
Yetişkine yazmakla çocuğa yazmak arasında temel farklar nelerdir?
-Bu konuda temel fark şu: Hedef kitleye uygun bir dil ve üslup kullanmak. Kurguyu ona göre belirlemek. Çocuklar için yazarken de içindeki çocuğun sesine kulak vermek…
Eğitimci olmanın muhatabı anlamak ve ihtiyacını tespit etmek bakımından avantajından bahsedebilir miyiz?
-Evet, eğitimci olmak bir yazara önemli bir avantaj sağlıyor.
Bestelenmiş eserleriniz de var. Güftenin beste giyinmesi sırasında heyecan yaşıyor musunuz?
-İyi bir beste, iyi bir güfteyle birleşince ortaya harika bir eser çıkıyor. Bestelenmiş şiirlerimi dinlemek, onların bir yerlerde dinlendiğini görmek, sosyal medyada milyonlarca gönle girdiğini öğrenmek çok güzel bir duygu.
Yabancı dillere çevrilen eserleriniz de mevcut. Bir yazar olarak bu size ne hissettiriyor?
-Yaklaşık yirmiye yakın eserimiz yabancı dillere çevrildi, hala da çevrilmeye devam ediyor. Hiç tanımadığınız bir yerde okuyucunuz olması harika bir şey.
Türk okuyucusu için kaleme aldığınız bir eser yabancı dillere çevrilirken muhatap kültüre göre bir uyarlamaya gidiliyor mu?
-Evet, bir eserde buna benze bir uygulama yapıldı.
Son olarak tezgahta neler var?
-'Barbaros' romanımız, içinde bulunduğumuz ay, (Şubat 2023) okuyucuyla buluşacak inşallah. Yeni bir şiir kitabını yayınevine (Nar Yayınları) teslim ettim. Denemelerden oluşan bir dosya üzerinde çalışıyorum. Yakında onu da teslim ederim inşallah.
YUSUF DURSUN KİMDİR?
1949 Yozgat Musabeyli doğumlu olan yazar; 1968'de Yozgat Öğretmen Okulunu, 1971'de Erzurum Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, 1991'de Anadolu Üniversitesi Lisans Tamamlama Programını bitirdi. Yurdun çeşitli il ve ilçelerinde 42 yıl Türkçe/Edebiyat öğretmenliği yaptı.
Şiir dalında birçok ödülü bulunan yazarın bazı şiirleri bestelenmiş, bazı şiirleri ders kitaplarına girmiş, bazı eserleri de İngilizce, Farsça, Arapça, Azerbaycan Türkçesi, Malayca, Boşnakça, Arnavutça ve Urducaya çevrilmiştir. 2009 ESKADER (Edebiyat Sanat Kültür Araştırmaları Derneği) ÇOCUK EDEBİYATI; 2015 DİVANYOLU dergisi YILIN ŞAİRİ ödüllerinin sahibi olan Yusuf Dursun; şiir, masal, hikaye ve roman türlerindeki eserleriyle Türk edebiyatına hizmete devam etmektedir.
ESERLERİNDEN BAZILARI:
Şiir:
Ninnilerde Büyümek, Bir Goncadır Peygamberim, Peygamber Çiçekleri, Kuş Yuvası Yüreğim, Aşk İsterse, Gönül Coğrafyası, Yarınlarla Gel, Benim Babam Biricik, Önce Vatan, Yüreğim Kuş Olunca.
Masal:
Masal Doktoru Sevgi Bahçesinde, Masal Doktoru Suçlu Peşinde, Masal Doktoru Mutluluk Ülkesinde, Kuş Topu, Uçan Ayakkabı, Minik Serçe.
Hikaye:
Kınalı Hasan (Vatana Sana Emanet Oğul), Binbaşı Ali Faik Bey (Elveda Kuşlar)
Roman:
En Gür Seda İstiklal Marşı, Sultandım Fatih Oldum, Anadolu Fatihi Sultan Alp Arslan, Bir İncidir İstanbul, Çocukluğum Sobe, Cennet Kapısı Çanakkale, Fatih'in Kanatları, Beyaz Ufuklara, Mamış, Doktor Gıt Gıdak, Tatoş, Kuzucuklarla Tavşancık, Tüylü, Bir Destandır 15 Temmuz, Savrulan Yıllar, Bozkırın Bilgesi.