İstanbul’da bebeklerin ölümüne neden olan ve kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağladıkları iddia edilen Yenidoğan Çetesi'nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın 6. duruşması, İstanbul Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.

22'si tutuklu, 47 sanığın yargılandığı dava, saat 10.00’da başlaması beklenirken, hava muhalefeti ve sanıkların getirilmesinde yaşanan gecikmeler nedeniyle 11.00’de başladı. Pazartesi gününden itibaren 21 sanığın savunmasının alındığı duruşmada, örgütün elebaşı olarak nitelendirilen Fırat Sarı kürsüye çağrıldı ve savunmasına başladı.

HER ŞEYİ ANLATMAK İSTİYORUM

"Söküle söküle ben hiç kaldım kamuoyu önünde. Avukatlarıma dedim; ben strateji istemiyorum her şeyi anlatmak istiyorum. Sayın başkan yaklaşık 2 ay önce savcı tehdit olayından sonra kamuoyunda yoğun tepkiler artınca avukatlarım ayrıldılar. Bir süre önce memleketimden 2 avukat geldi onlar katılmak istedi ama hazır olmadıklarını söylediler.  Ben bu olaylar çıktığından beri tek amacım maddi gerçeğin ortaya çakması için elimden geleni yapmak o yüzden savunma yapmak istiyorum. Bu iddianame kapsamında olan bir şey değil, özellikle davacı tehdidinden dolayı toplumun etkilendiği bir durum oldu. Buraya gelmek çok istedim ama hayata dair pek umudum kalmadı. Öyle şeyler çıktı ki, akış hayal gücüne sığmayacak durumlara vardı.  Bütün hesaplarıma bakılsın. Sümeyye ve Mehtap dün söylediler, benim onlara borcum var. Çok fazla para harcıyorlar diye para kontrolleri olsun diye para alırdım.

"FETÖ DÖNEMİNE KADAR DEVLETLE BAĞLANTIM VARDI"

1975 Bingöl doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi orada tamamladım. 17 yaşımda tıp fakültesine girdim. Üniversitede bir yürüyüşe katıldım, bu nedenle 4-5 yıl cezaevinde örgüt üyeliğinden yattım. 16-17 yaşlarında çocukların ölüm orucu yaptığı dönemde bulundum. Örgütü benim kadar iyi kimse bilemez. Daha sonra ayrıştım ve güvenlik güçleriyle görüşmeye başladım. FETÖ dönemine kadar devletle bağlantım vardı. Önce işletme nedir diye baktığımda, sadece yenidoğan değil, kulak burun boğaz, göz, fizik tedavi... Hatta fizik tedavi, en çok işletmenin olduğu bölüm. Bu yola baktığımda yapabilir miyim diye düşündüm ve böyle başladım.

Sözleşmelerle ilgili ne varsa bana her şeyi sorabilirsiniz, her şeyi size detaylı anlatacağım. İlker Gönen ile tanıştık. Kendisi de nasıl tanıştığımızı anlattı. O da benim gibi çalışmayı seven bir insandı. Bu operasyon süresince A Hastanesi dahil birçok hastaneden teklif aldım ama 'yoğunuz' diyerek kabul etmedim. Özel sağlıkta her yerde olan bir durum bu. Hastaneler neden işletme istiyor? Onu da anlatayım. Çalışan hemşire ve hekim bulmak zor. Diğer konu ise bunların ücretiyle ilgili. Özellikle hemşirelerin maaşlarında bir sorun var.

"BU SİSTEM ZATEN VARDI"

Maaşlar genelde asgari ücretin biraz üzerinde. Aldıkları büyük sorumluluklara rağmen yargılanan hemşireler asgari ücretten biraz fazlaya çalışıyor. Birine fazla maaş verdiğinde bu sefer iş ortamındaki denge bozuluyor. Diğer yandan hasta sorunu var. Ben özel hastanelerden yanayım. Bu yerler insan sağlığını önemsiyor ama aynı zamanda para kazanmak istiyorlar. Doğru yönetilmeleri de çok önemli çünkü küçük bir olay bile korkunç boyutlara ulaşabiliyor. İstanbul’da her taraf işletme. Benden önce de birçok kişi bu işi yapıyordu. Sözleşme ise 'hizmet işbirliği sözleşmesi' olarak adlandırılıyor. Bu sözleşmeyle her şey hastaneye aitti; doktor, hemşire vs., tamamen hastanenin kendi kurumsal sistemi aynen çalışıyordu. Bu sistemi ben keşfetmedim, bu sistem zaten vardı.

"BENİ MİLLETVEKİLLER DE ARARADI"

Biraz sevklere değinmek istiyorum. 112 dışında sevkleri tıp merkezlerinden aldık. Diğer türlü, 112’de kimseye rüşvet vererek hasta almadık. Bugün siz 112’yi ararsanız, bir tuşla sistem yanıt veriyor. 2023 Temmuz’da operasyon başlamıştı. Bu tarihten sonra kaç hasta sevk edildiği bilgisine 112’den ulaşabilirsiniz. Üstelik hastanın gideceği yere hasta yakını karar veremez. İstanbul’daki hastanelerin durumunu size şöyle özetleyeyim: Hor görülen sevk sistemi için beni milletvekilleri de arardı, herkes aradı. Çünkü yoğun bakımda yer yoktu.  Tape denen telefon konuşmalarına gelecek olursak, tapelerde çok itirazım var. Birincisi, iki insan konuşuyor... Burada ben kamuya konuşuyorum ama her şeyi söylemem, kafamın içinde bin tane şey geçiyor olabilir, ona göre konuşuyorum. Siz güvendiğiniz bir insana daha rahat konuşursunuz.

"ÖLÜM ORANLARININ ARTACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM"

Özel hayatta geçen konuşmalar kamuya yansıtıldı. Bunlar kamu ile alakalı konuşmalar değildi. Ayrıca belli yerler kesilmiş. Tapelerde, iki kişinin konuşmasından sanki bebekler sokaktaymış gibi bir algı yaratıldı. O bebekler kuvözde, ciddi yatırımlar yapılan hastanelerdeydi.  Gelelim rapora ve bebek ölümlerine. Bir raporla ateşe atıldık. O hastanelerde çalışan binlerce insan işsiz kaldı. Sağlık sistemi sekteye uğradı. Sağlık Bakanlığı ekipleri buradaysa, bizden önce Esenyurt, Beylikdüzü ve Avcılar’daki ölüm oranlarını karşılaştırsınlar. Ben ölüm oranlarının artacağını düşünüyorum.  Dün Karakoç bebek hakkında konuşuldu. Yeni doğan bebekler zaten ilk hafta kilo kaybeder, ancak 2. haftada doğum tartısına geri dönerler. Diğer yandan, Kadan bebek ile ilişkilendirilmem ise tam bir skandal. İlker Gönen ile bebek hakkında konuşuyoruz. Bu tamamen mesleki bir konuşma. Bu konuşmalardan yola çıkarak, deniyor ki bu bebeğin ölümünden Fırat Sarı ve İlker Gönen sorumlu. Ama hasta, doğduktan 1 saat sonra ölmüş.

Yenidoğan Çetesi davasının 6. duruşmasında, örgütün elebaşı Fırat Sarı savunmasına devam etti. Savunmasında, bebek başına 750 TL ödeme yaptığını ve bu parayı ambulans şoförü Gıyasettin’e verdiğini belirtti. Sarı, hastane çalışanlarıyla anlaşmalarının başlangıçta sabit maaş üzerinden yapıldığını, ancak sonrasında ortaklık teklifinin yapıldığını, ancak bunun gerçekleşmediğini de ifade etti.

Fırat Sarı, hastanede aldıkları paranın cüzi bir miktar olduğunu ve genellikle doktor, hemşire ve ambulans şoförlerine ödeme yaptıktan sonra geriye bir şey kalmadığını söyledi. Ayrıca, hastane yönetimiyle anlaşmalı olarak çalıştıklarını, özellikle Beylikdüzü Medilife Hastanesi'nde hastane yetkilileriyle konuşmalar yaptıklarını aktardı.

Mahkeme Başkanı, Sarı’ya birkaç kritik soruyu yöneltti. 

Mahkeme Başkanı: “Renas ile bir konuşman var mı?”

Sanık: Hasta istemiş.

Mahkeme Başkanı: “Kadın bebekle ilgili İlker Gönen ile bir konuşman var.”

Sanık: “İkili bir diyalog.”

Mahkeme Başkanı: “Çocuğa belki tüp takılsa yaşar diye bir konuşma geçmiş.”

Sanık: “Anlıksınız orada. Eylem var. Orada ihmal yok.”

Mahkeme Başkanı: “Akciğer filmi çekmeden entübe etmişsiniz. Bu konuşmayı hatırlıyor musunuz?”

Sanık: “İhmal yok orada.”

Mahkeme Başkanı: “Hastanenin cirosu düşüyor diyorsunuz.”

Sanık: “Basamakla ilgili.”

Mahkeme Başkanı: “Gıyasettin’e ‘gel bakalım’ diyorsun.”

Sanık: “Taburcu etmemiz gereken hastalara inanmadığı için ‘gel bak’ dedim.”

Mahkeme Başkanı: “Hemşire transferine başlayalım yoksa kapatırız demişler.”

Sanık: “Hemşire sayısı eksilmez. Ama Reyap Hastanesi’ni şikayet etmişler.

Mahkeme Başkanı: Serdarova bebeğinden para almışsınız.

Sanık: Hastane fiyatı değişiyor. Yabancı hastane. Hastanın bir yere gitmesi lazım. Ben de ‘hasta yatsın, ben vereyim hasta yatsın’ dedim. Sonradan alınan paradan haberim yok. Gerçekten ben para almadım.

Mahkeme Başkanı: Hasan Basri ile ‘3 al, sen’ gibi bir konuşman var.

Sanık: Üstü sende kalsın diye dedim.

Mahkeme Başkanı: O parayı kim aldı?

Sanık: Para alınmış ama haberim yok. Keşke yapmasaydım.

Mahkeme Başkanı: Hasan Basri ve Doğukan İlker hakkında konuşuyorsun.

Sanık: İlker çalıyor diye söylediler.

Mahkeme Başkanı: Yoğun bakımda bebek düşmüş, ‘kimseye haber vermeyin’ demişsin.

Sanık: Bebek kuvözden düşmüş, bir şeyi yoktu. Ailesine haber vermedik.

Mahkeme Başkanı: Hatice Ceren ile bir konuşman var; ‘hasta alabilirsin’ diye.

Sanık: Medilife yoğun. Hastane yatış alabilirsiniz.

Mahkeme Başkanı: Hasan Basri basamak değiştirmekten bahsediyor.

Sanık: Hasan Basri’yi ciddiye almayız.

Mahkeme Başkanı: Hasan Basri, ‘hemşire gelmesi lazım’ diyor, Ümit ile konuşuyor.

Sanık: “Tanımıyorum.”

Mahkeme Başkanı: Hakan Doğukan ile bir konuşmanız var. ‘Önceki partiden (ilaç) satış yazıldığından haberiniz yok muydu?’ diyor. Siz de ‘Yok’ diyorsunuz. Hatırlıyor musunuz?

Fırat Sarı: Gerçekten haberim yoktu. Ben onlara baskı kurmadım; bu olaylar açığa çıksın diye esnek davrandım. Gerçekten ilaç sattıklarını tapelerde gördüm.

Mahkeme Başkanı: Hakan Doğukan, Hasan Basri ile konuşuyor. Yine epikriz hakkında mı?

Fırat Sarı: İkisinin arasındaki konuşmaya diyecek bir şeyim yok.

Mahkeme Başkanı: ‘Çek fişi’ konuşmasına ne diyeceksiniz?

Fırat Sarı: Kimsenin fiş çektiği falan yok. Siz buradan duyunca irite oluyorsunuz, haklısınız, ama bunlar muhabbet. Üstelik ben hastaları uzun uzun yatırmakla suçlanıyorum, neden öldüreyim?

Mahkeme Başkanı: Kaya bebeğin ölümü ile ilgili ne söyleyeceksiniz?

Fırat Sarı: Bana Doğukan anlattı. Onun manipülasyonuna geldim. Ben de bu olayda Doğukan’ı sorguluyorum. Onun aranması ilginç. Bana derin bir yapı çiziyordu. Kişisel verilerle ilgili suç olduğunda bunu kaldırtan biriymiş gibi geliyor. Hatta bana, ‘Fırat Sarı’ya örgüt operasyonu yapılacak’ diyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ