Artık Dünya eskisinden daha hızlı dönüyor. Kıtalar daha hızlı ayrılıyor, daha hızlı birleşiyor. Karanlık ışığın elinde oyuncak olmuş, ışık karanlığın peşinde durmadan koşuyor. Artık cinayetler gizlenmiyor.
Artık Dünya eskisinden daha hızlı dönüyor. Kıtalar daha hızlı ayrılıyor, daha hızlı birleşiyor. Karanlık ışığın elinde oyuncak olmuş, ışık karanlığın peşinde durmadan koşuyor. Artık cinayetler gizlenmiyor. Gün ortası vuruluyor kapılar ve çocuklar savunmasız birer arı gibi bal peteklerinin içinde öldürülüyor. Evler güvensiz, şehirler natekin ve insanlık bir zalim kafesin orta yerinde ateşe verilmiş halde resimleri çekiliyor. Çöl sandığımız birçok yer aslında bir film platosu ve başı kesinlerin çoğu başsız adamların gölgeleri. Dünya yine eskiye nazaran daha monarşik ve daha otoriter.
Şarkın çocukları, Garbın doymayan iştahının ayakları altında ezilmekten kendilerini alamıyorlar. Sömürülen artık toprak değil çocukların bedenleri. Bahaneler hep aynı, savaşlar hep aynı, kıyamet durmaksızın kopuyor ve hep ateşin içinde Müslümanlar ve garibanlar kalıyor. Eskiden devrimler yapılırdı özgürlük adına, sonra yapıldı ama kimse özgür olmadı. Devrimi dizayn eden akıl sonra devrimi devirip baharlar vadetti. Her zaman üç planlı çalışıyor tek yol dayatan zulmün sadık efendileri. Baharlar geldi ama hepsi son bahar…
Hepsinden payımıza düşen derin ve sonu gelmez acılar…
Her son bir başlangıç diyenler vardır elbet içinizde. Evet, başlangıçları da acı ve ölümlere gebe çocuklar yine yanılmadılar. Kıyamet kopsa batıya uğramayacak çünkü doğu yanmadan batı ısınmayacak. Libya çok uzak değil, hala sokaklarında suni kum fırtınaları var ve belki de kum diye savurdukları Kaddafi'nin günahlarıdır.
Bir Bağdat düşleyin ki Osmanlının göz nuru, bir Şam düşleyin ki medeniyetin beşiği ve bir derin İslam coğrafyası düşleyin ki insanlığın, Osmanlının ayak izlerini taşıyorlardı. Birer birer sildiler izleri ve vahşi köpeklerine yem ettiler mahremiyetini gölgesinden sakınan kadınları. Bir nesil düşünün yarısı zulmün esiri, kalan yarısı toprağın ve utancın emiri.
Saddam'ın zulmünü arar oldu ırak ABD demokrasisinde. Edes'in nefret dolu kurşunları önce çocukları vurdu. Kanatları kırıldı insanlığın uçamadı batıya, zaten batıya giden her insanlık ya denizde kıyıya vurur, yada alabora olur hayalleri…
Baştanbaşa sömürdüler Afrika'yı. Sadece elmas değil bir insanlık sömürdüler Afrika'nın yeşil cennetlerinde. Hiçbir vahşi hayvan bu kadar Afrika'ya zarar verememişti. Ve hiçbir Afrikalı siyah inci bu kadar zulmü düşleyip dünyaya ayak basmamıştı. Eğer Fransızları bilseydi Cezayirliler dünyaya gelmekten vazgeçerlerdi.
Zira İtalyanların vahşeti hala Libya'da Ömer muhtarın yiğitliğinin ayakları altında ezilmekte…
Mursi'nin demokrasisi batıyı korkutuyor çünkü haçın çocukları adilce yapılan bütün savaşlarda hilalin hep çocuklarına yenildiler.
Korkunun batıya faydası yok…
Türkiye İlk durak ve son kaledir mazlum coğrafyalar için…
Muhteşem Osmanlının yaşayan mirasıdır. Her an bağrından bir yiğit çıkarıp dünyaya 'one minute' diyebilecek kadar deli ve cesurdur.
Ondandır ki yıllardır ilmek ilmek içimize dokudukları zehri akıtmaya başladılar.
Ağlayan bir suratın arkasına milyonları takıp sömürdüler insanlığı…
Ağladılar, sızladılar, yalan söylediler ve aşk adına yaptıklarını iddia ettiler tüm hayasızlıklarını gizleyerek.
Bir nesli, bir Yahudi projesine kurban ettiler. İslam'ın adına, İslam'ı kirletmeye kalktılar. Ama bir şeyi unuttular. Allah bu dini koruyacak ve bu din ebediyen yaşayacak düsturunu unuttular.
Her hesabı yaptığını sana iblisler, her hesabı bozan Allah'ı unuttular. Allah'ın yeryüzünde yardım ettiği koca yürekli yiğitleri unuttular. Osmanlı kokan yiğidi, Anadolu kokan adamı Recep Tayyip Erdoğan'ı unuttular…
Ve zulmün çanağına tüküren bu yiğit halkı unuttular…
Bir gece gökyüzünden Ay'ı çalıp, yıldızları bulutların arkasına saklayıp, karanlığı yüreklerine doldurup cennet vatanımıza saldırdılar…
Ve biz bir millet ve biz bir ülke ve biz Ak insanlar yıldız olup aktık sokaklara… Uzun ve en uzun gecenin karanlığını aydınlattık. Koca yürekli şehidim Ömer Halisdemir bir ay oldu. Nice gencecik bedenler yıldız oldu. Köprüleri, medreseleri, camileri, kışlaları birer birer kurtardılar karanlıktan…
Destanlar yazmaya alışık bu millet ama esarete alışık değil. Çok açlık çekti, çok sefalet çekti çok zulüm gördü ama asla esaret altında yaşamayı kabul etmedi…
Şimdi yüreğim 247 yerinden yaralı, kalbim bir okyanus kadar derin ve ciğerlerim Anadolu kadar büyük…
Saldırın bana kaç yerimden saldırırsanız saldırın…
Bilin ki yiğit düştüğü yerden kalkar ve dünyaya hükmeder.
Artık Anadolu değil, artık Müslümanlar değil, artık mazlumlar değil…
Garbın şeytanları ve o şeytanların maşaları düşünsün…