Vekalet Savaşçıları” Olarak Teröristler ve Terörizmle Savaşımız Günümüzde adına kısaca “Terörizm ve Teröristlerle Savaş” denilen ve bu zeminde yeni bir “MİLLİ BEKA SORUNUMUZ” olarak ortaya çıkan bunun milat başı 24 Ocak 1976’dır. Hatta bu baş-langıcı, daha derinlere 1961 yılına kadar götürmek mümkündür.

'Vekalet Savaşçıları' Olarak Teröristler ve Terörizmle Savaşımız

Günümüzde adına kısaca 'Terörizm ve Teröristlerle Savaş' denilen ve bu zeminde yeni bir 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' olarak ortaya çıkan bunun milat başı 24 Ocak 1976'dır. Hatta bu başlangıcı, daha derinlere 1961 yılına kadar götürmek mümkündür. Bunun belgesini, değerli yazar Ramazan Kurtoğlu'nun 'Ortadoğu'da Babil'den Günümüze Siyasal Mesihçilik Tanrı İmparatorluğu ve Türkiye' isimli kitabında görebiliriz. Anlatılanlara göre, yıl 1961. Yer: Washington D. C. NATO Askeri Komite Karargahında toplantı. Katılanlar, NATO'ya üye ülkelerin kurmay albay rütbeli askeri üyeleri. Türkiye'den temsilci olarak katılan Kurmay Albay Atıf Erçıkan. Toplantı başlar. Toplantıya başkanlık eden NATO'nun yeni kurmay başkanı bir Fransız generaldir. Bu general üzerinde 'Cosmic Top Secret' (Yüksek Gizlilik Dereceli' yazılı dosyaları toplantıya katılan bütün kurmay albaylara dağıtır. Kendisine dosya verilenlerden birisi de bizim temsilcimiz Atıf Erçıkan' dır. Verilir ama, biri Amerikan, biri İngiliz iki kurmay albay hışımla toplantı salonuna girip, Erçıkan'ın yanına gelerek dosyayı hiç açmadan elinden almak isterler. 'Dosya size yanlışlıkla verilmiştir; üzerindeki gizlilik derecesini görmüyor musunuz?' diye bu sebepten elinden almaya çalışırlar ama, o da 'yanlış verilmedi' diyerek vermemekte direnir. Çaresiz, en sonunda ona, 'Eğer okuyup da içindekileri başkalarına fısıldarsan bil ki ölürsün' diyerek çekip giderler.

'Yüksek gizlilik dereceli' dosyada neler yoktu ki? Bunlardan birisi de Türkiye ve Türk Dünyası ile olan 'projeksiyon planları' dır. Bunlara göre, resmi adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olan Komünist Rusya, bir gün gelip mutlaka çökecek, bunun içinden Araplar gibi petrol ve doğal gaz zengini 6 Bağımsız Türk Devleti çıkacaktı. Bu zenginlikler, 'Türk Birliği' adı altında Türkiye'ye akmamalı, bunlara mutlaka Amerika ve Batı hakim olmalıydı. Bunun için de 'Türkiye'nin yeniden bölünerek zayıflatılması', Orta Asya Türk Dünyası ile Türkiye arasına adı gecen birliği önlemek için Türkiye'nin Doğu sınırlarında yeni 'tampon devletler' kurulmalıydı ki, bu da 'Bağımsız Kürdistan' olarak planlanmıştı. (Adı geçen kitap, s.296 – 297)

Görülüyor ki, ABD - NATO tarafından, 'Türkiye'yi etnik zeminde bölmek' için, 1978'de Diyarbakır Lice'de Abdullah Öcalan'a kurdurtulacak olan PKK terör örgütünün kurulması kararı, 1961'de Washington'da bir NATO toplantısında alınmış, fiiliyata intikali, adı geçen örgüt kurulmakla 1980'li yılların başlarında olmuştu. Hem de boyutlarının daha da genişletildiği halde, Türkiye'nin ilişkilerini, yalnızca Orta Asya Müslüman Türk Dünyasıyla kesmekle kalmayıp, Ortadoğu Müslüman Arap Dünyasıyla ada olan irtibatını 'sıfırlamak' için, kurulması planlanan 'Bağımsız Birleşik Büyük Kürdistan' ın sınırlarının Irak sınırından ta Akdeniz –İskenderun Körfezine kadar uzatılması da kararlaştırılmış, projelendirilmişti.

Daha yakın zamanlarda yaşadığımız için hatırlayacağınız üzere, Türkiye, 'Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesiyle (BOP) gelen' denilen bu projenin varlığını 'erkenden' öğrendiği için, 'Onlara, Kuzey Suriye'de Türkiye'nin güvenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması için, içinde neredeyse hiçbir Kürt'ün yaşamadığı halde (veya çok az nüfusu olduğu halde) denize kadar uzanacak bir Kürt, Terör ve Petrol koridoru açtırmayacağız' gerekçesiyle duruma müdahale etmiş 'Frat Kalkanı' ve 'Zeytin Dalı Barış' ı askeri harekatlarıyla bu koridorun açılmasını haklı olarak engellemişti.

Yeniden başa dönülecek olunursa, Türkiye, Osmanlı'nın tasfiyesinde Avrupa'nın emperyalist yayılmacı ve sömürgeci büyük devletleri tarafından 'yaratıcı kaos – terör örgütleri ' olarak kurdurtulan Yunan, Bulgar, Sırp, Karadağ, Roman, Ermeni vb. etnik kökenli terör örgütleri gibi 'terör, anarşi, isyan' üzerinden de 'tarihin yeni bir tekerrürü' olarak bölücülük emellerini gerçekleştirecek PKK da bu sefer de süper güç Amerika tarafından adı geçen milletlerin terör örgütleri ne benzer şekilde aynı minval üzere kurulmuştu. PKK'nın sürekli 'terör olayları planlayarak' ve bunların ilki olarak 13 jandarmamızın şehit erildiği 15 Ağustos 1984 tarihli Şemdinli'de sınırda 'Eruh Baskını' dan beri de günümüze kadar yaptırılmaya da zaten devam ediliyor. Adı geçen bu ilk PKK terör olayının ardından, bu örgütün başı Abdullah Öcalan, 'Bu, Bağımsız Kürdistan için attığımız ilk kurşundur. Emelimiz ulaşana kadar bu böyle devam edecektir' demişti. İşte böylece 'Amerikan –İsrail - Batı üçlüsü şer ekseni' Türkiye'ye karşı 'Vekalet Savaşı' nı böylece başlatmış oluyor, silahları da 'gizlice' bu üçlü tarafından veriliyor, militanlarının eğitimi de bunlar tarafından yaptırılıyordu.

Türkiye'nin, ABD ve Batılı devletlere, 'PKK' yı terör örgütü olarak tanımalarına yönelik baskıları' karşısında, bunların, hal ve vaziyetin icabından kaynaklanan 'bir müddetten' olarak, 'Onu terör örgütü olarak tanıyoruz' demeleri, tam bir 'iki yüzlülük' ve 'sahtekarlık' örneği idi.

Türkiye, yaklaşık yarım asırdır (1984 -2023), Ortadoğu ülkelerinin ve kendisinin 'etnik' esasa dayalı (emperyalistler bunu, işlerine geldi mi bazen de dini, mezhebi, zengin – fakir toplumsal sınıflar vb. esaslarına göre de yaparlar) olarak, 'Anglo- Sakson, Kıta Avrupası ve İsrail Şer Ekseni' nde, bunların 'güvenlikleri' nin sağlanması yanında, bölgenin dünyanın en zengin 'petrol –doğal gaz' zenginliklerine konmak içinde de 'parçala –yönet' ten olarak, üstelik de laik-ateist-marksist bir ideolojik yapılanma üzerine oturtulan 'İslamsız Bağımsız Büyük Birleşik Kürdistan' emelini 2026'ya ya kadar gerçekleştirmek peşindeler. Türkiye'de PKK yanında, diğer kurdurtulan Suriye'de YPG, İran'da PEJAK ve Irak'ta ise yer yer 'Peşmerge' ile savaşımız yarım asırdır devam ediyor. Bunların silah ve mühimmatları, yıllardır Amerika'dan binlerce tır dolusu olarak getirilip bunlara 'Bölge ülkeleri ve Türkiye ile daha iyi ve başarılı savaşsınlar' amacıyla teslim edilmektedir. Anlaşılan, PKK-YPG ve bir nokta da 'Peşmerge' ile savaşımız işin esasına bakılırsa en başta Amerika ile savaşımız; adı geçen 'şer ekseni' ile savaşımızdır. Bu terör örgütleri, onların Ortadoğu'da ve ülkemiz içinde 'Vekalet Savaşçıları' dırlar. Daha yakın zamanda tıpkı zavallı Ukrayna'ya tırlar, uçaklar dolusu silahlar vererek Rusya'ya karşı onu 'Vekalet Savaşçıları' olarak savaştırdıkları gibi ve benzeri.

Oyumu Kime Vereceğim?

Bütün bu yaşadıklarım ve anlattıklarımdan çıkardığım sonuç tek cümleyle şu oldu: 'Vatanımız elden gidiyor mu ?'sorusunu sormak oldu. Bunun cevabını biraz da siz verin.

Yaşandığımız altı tehlike çok büyük tehlike olduğu halde, oyumu şu altı isteğimi yerine getirecek iktidara olmaya aday partilere vereceğim:

1-'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' haline gelişi herkes tarafında artık iyice görülen, Vatanımızı 'İkinci Filistin olmak' tan kurtarmak vaadi vererek, bu uğurda iktidara geldiklerinde yabancılara ev ve toprak satışına izin veren bütün kanunları kaldıracaklarına söz veren ve hatta stratejik ve jeopolitik önemi büyük satılan yerlerden bazılarının sahiplerinden geri alınmasını da vaat eden, bunu seçim beyannamelerine almakla kalmayıp, bütün samimiyetlerini davranışlarıyla gerçekten gösterecek partilere oy vereceğim.

Burada şu iki hususu da hatırlatalım ki, Filistinli Araplar, Osmanlı Devleti döneminde, Yahudilere topraklarını sattıkları için bin bir pişmanlar. Filistin'de İsrail Devleti kurulduktan sonra, burasını 'Safi Yahudileştirmek' ter olarak, Filistin'de kalan son 'Arap artıkları' nı da yok etmek için harekete geçince, topraklarından sürgün Araplar, 'Durumun böyle olacağını nereden bilelim? Keşke Yahudilere toprak satmasaydık. Üstelik de Sultan Abdülhamid'in toprak satımı yasak karalarına uymamakla da en büyük hatayı yaptık' diye hayıflanmaya başladılar. 'Basra harap olduktan sonra' sızlanmanın ve kurtuluş yolları aramanın bir anlamı yoktur. Türkiye de, Filistinli Arapların bu çok kötü durumuna düşmemek için, Sadrazam Ȃli Paşa, Sultan Abdülhamid ve Mustafa Kemal Paşa'nın toprak satmayı yasaklayan karar ve kanunların vakit geç olmadan ve ivedilimle geri dönmelidir.

İkinci husus, Kasım 2022' de gazetelerimizde haber olarak yer aldığı üzere, Kanada, ülkesinde yabancılara iyice artan ev ve toprak satışlarını ileri sürerek, bunlarla 'güvenliği ve toprak bütünlüğünün tehlikeye düşeceği' gerekçeleriyle artık bundan böyle bu satışların yasaklandığından bahsediliyordu.

Sonra, birçok AB üyesi ülkelerinde bile, aynı gerekçeler ileri sürülerek, yabancılara satış kanunlarının varlığına rağmen, bunlara uyulmayıp, satışların yapılmadığı veya 'iyice sınırlamalar' ın getirildiği de bir gerçektir. Partilerim, karalarını verirlerken bunları da dikkate almalıdırlar.

2-Edirne'den Kars'a kadar bütün şehirlerimizi, 'kötü bir taklitçilik' eseri olmak yanında, hainane sayılabilecek 'iç ve dış algı operasyonları' yla Türkçe karşılıkları ola ola, işyerlerinin alınlarına, bağımsızlığımızın 'birinci sembolü' rengini şehitlerimizin kanlarından alan, gönderleri direklerde dalgalanan 'ay- yıldızlı bez al bayrağımız' yanında, bağımsızlığımızın 'ikinci sembolü' olan ve hançerelerimizden çıkan 'ses bayrağımız' 'Türkçe ses bayrağımız' yerine, İngilizce kelimelerden ibaret 'İngilizce ses bayrakları' nı asanlara hadlerini bildirmeyenlere oyumu vermeyeceğim. Artık iyice 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' haline gelmiş olan bu sorunumuzu, seçim beyannamelerine, Fransa'nın 'Fransız Dilini Koruma Yasası' benzeri 'Türk Dilini Koruma Yasası' nın iktidar olununca çıkarılacağını açık açık yazanlara ve samimiyetlerine inanabildiklerime oyumu vereceğim.

Burada şunu da hatırlatalım ki, Fransa, son yıllarda caddelerinde iyice artan yabancı işyeri isimlerindin iyice rahatsız olmuş olacak ki, Ocak 2022 de bazı gazetelerimizde haber olarak yer aldığı üzere, bunların en kısa zamanda temizlenerek yerlerine Fransızca dilinden isimlerin verilmesi için 1600'lü yıllardan beri faaliyette olan 'Fransa Dil Akademisi' ne yeni bir 'yetki hakkı' vermiştir.

'Dünyanın en medeni, demokrat ülkesi ve devleti (!?)' denilen, Fransa bunu yaptıktan sonra, biz bunu niye yapmıyoruz? Ondan eksik olanımız ne var?

3-'Demografik yapımızı bozmak' yanında ikinci olarak giderek 'toprak bütünlüğümüzü bölmek' e de yönelik, varlıkları çeşitli ülkeler ve milletlerden ibaret, sayıları 5-6 milyon Suriyeli mültecilerle birlikte neredeyse 10 milyona yaklaşan ve tam anlamıyla 'MİLLİ BEKA SORUNU' haline gelen 'Devasa Mülteciler Sorunu' nu seçim beyannamelerine de yazıp kökünden halledecek partilere oy vereceğim. Bu hal şekli, ülkemizde bir tek bir mülteci kalmayıncaya kadar başvurulacak hal şekli olacaktır.

Burada şunu da hatırlatalım ki, madem ki, günümüzde demografik yapımızın bozulmasına göz yumulacaksa, 1000 yıldan beri bizimle yerleşim, üstelik de 'Osmanlıyı kalkındırmak' tan olarak denilerek , sanayicilerimiz, zanaatkarlarımız ve tüccarlarımız ( Biz Türklerin asıl ve geleneksel meslekleri yalnızca, 'Babıali'de katip, kışlada zabıt' ve 'Buğdayla koyun, gerisi oyun' olarak formüle ve sloganize edilmişti) Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler oldukları halde, bunlardan Ermenileri 'Tehcir', Rumları 'Mübadele' ve Yahudileri ise 1930- 1947 zaman diliminde 'üzerlerine baskılar' ile bunları Türkiye'den neden çıkardık? 'Dek dursalardı çıkarmazdık' denilecektir her halde? Bu olup bitenler, çok uzun ve çetrefilli olduğu için üzerlerinde fazla durmayacağız. Bu kadarı yeter.

4-Bence, diğer bir 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' dan olarak Türk milletinin başına 1963'den beri sarılmış bir başka 'büyük bela' daha vardır: 'Avrupa Birliği'ne (AB) girmek belası'. Bazı sağduyulu vatandaşlar ve yazarlarımızın bunu 'Türk milletinin tabutuna çakılmış olacak son çivi' olarak nitelendirmeleri boşuna değildir. Çünkü, aralarımızda büyük 'coğrafya' ve büyük 'doku' farklılıkları vardır. Biz 'Asya' coğrafyasındayız, onlar 'Avrupa' coğrafyalıdırlar. Biz 'Müslümanız', onlar 'Hristiyan'. Zaten kendileri de 'Biz Avrupa Hristiyan birliğiyiz' demiyorlar ve hatta Türkiye'yi sırf bu sebepten 'AB'ye alamayacağız' ı da açık açık dile getirmiyorlar mı? Buna rağmen Türkiye'nin de hala 'Gireceğiz de gireceğiz' ısrarı 'akla, mantığa ziyan' işlerden olsa gerektir. Bütün dünya 'AB'ye girmeye gebe mi'? Onsuz yapamaz mı? Onun dışında bir başka birlik kuramaz, kurulamaz mı? Türkiye, Asya'da Ortadoğu Müslüman milletleri ve buna Orta Asya Müslüman Türleri de dahil ederek bir 'Asya Müslümanlar Birliği' oluşturamaz mı? Seçim beyannamelerine bunu da alıp, AB'ye girmekten de artık vazgeçtiğini açık açık yazan partilere oy vereceğim? Avrupalı ülke ve devletlerle iyi ilişkiler kurmaya 'evet', onlarla 'hiçbir zaman olmayacak' denilen 'entegrasyonlar' a da 'hayır' diyebilmeliyiz.

Burada şunu da hatırlatalım ki; Türkiye'yi 'İkinci Bir Endülüs Yapmak' ın yolu acaba, daha değişik bir yol ve 'muhlisane hulul' lükle, AB'ye tam üyelik sayesinde mi gerçekleştirilecektir? Partilerimiz ve herkes, bunun üzerinde de ciddi olanak düşünmelidirler.

5-Topnaklarımızı, 'betonlaşmak' ve 'erezyon' dan korunmak çok büyük tehlikeleri, çok uzun yıllardan biridir zaten hep 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' olarak varlığını sürdürüp geliyor.

Siyasi partilerimizden hangisi, topraklarımızı 'betonlaşmak' tan koruma kararlılığını, ciddi ve samimi olarak seçim beyannamelerine açık ve seçik koymalarının yanında, geçmişte 'Japonya örneği' nde olduğu gibi, '5 Yıllık Cebri Ağaçlandırma Seferberlik Programı' nı, kadın- erkek 7'den 70'e herkesi buna dahil ederek, bu 'çok zorunlu bir iktidar icraatı' nı açık açık, seçik seçik seçim vaatleri beyannamesine yazarsa oyumu o partiye vereceğim.

6- Yukarıda tarihsel gelişim seyrini kısaca ve ana hatlarıyla anlattığımız Ortadoğu'yu bölmek yanında, daha büyük boyutlarda Türkiye'yi de bölmeyi esas alan ve 'MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' un en başında gelen 'dış algı operasyonlu bölücülük terörizmi' nin kaynağı PKK –YPG terörüne karşı bütün siyasi partilerimiz, gelenekten olarak her dış politika meselemizde sergiledikleri onu bir siyasi çekişme ve oya tahvil için kullanma meselesi ve istismar konusu yapmadan, nasıl ki iktidarı ve muhalefetiyle bir 'milli blok' halinde birleşerek bir dış sorunumuzun halledilmesi için sergiledikleri bu birliktelik tavrını, aynen 'terörle mücadele' içinde de sergilemelerini istiyoruz. Oyumu bu 'birliktelik' sergileme tavırlarını sözlü ve yazılı olarak gösteren ve hatta bunu seçim beyannamelerine de alan partilere oyumu vereceğim.

Enflasyonun ve doların çok yüksek oluşu, hayat pahalılığı, maaşların azlığı vs. beni pek fazla ilgilendirmiyor ve umurumda da değim. Umurumda olan, yukarıda bahsettiğimiz 'ALTI MİLLİ BEKA SORUNUMUZ' un acilen hal ve çözüm yoluna konulmasıdır. Enflasyon, dolar, hayat pahalılığı vs. zamanı gelir, bir yolu bulunur mutlaka düşürülebilir. Ama, milli beka sorunlarımızın ana konuları olan VATAN, DİL, NÜFUS ve TOPRAK elden gittikten sonra, bunlar bir daha kurtarılamayacağından milletimiz de 'tarihin milletler mezarlığına gömülür' diye de düşünüyor, üzülüyorum vesselam.