VAHİY VE HAYAT
Vahiy ve hayat, ya anlamadığımız, ya yanlış anladığımız ve veya eksik anladığımız olayların en başında yer almaktadır. İnsanı canlı ve dinamik tutmak isteyen vahyin statik olması elbette akla ziyan bir inanış şeklidir. Bu akla ziyan inanış şeklinin toplumun önemli bir kesiminde yer edinmiş olması ya art niyet veyahut cehaletin sınırsızlığı ile açıklanabilir cinsten bir yaklaşım.
Vahiyden kopuk, duyarsız, ilgisiz ve anlamsız yaklaşım, bir başka deyişle yaşayan ölüme tekabül etmektedir. İnsan yaşamı, vahyin ışığından kendisini soyutladığı oranda bin bir türlü bağımlılık ve bin bir türlü köleliğin kollarına teslim etmektedir kendisini. Vahyin denklem ve uyarılarından bağımsız birey ve özgürlük vurgusu, kocaman bir bilinmezliğin de başlangıç noktasıdır. Zincirlerini kırmış bir insanın neler yapabileceği sorusunun cevabı da, insanın geldiği noktada apaçık şekilde ortada durmaktadır.
Kuralsızlığın kural ve sistemsizliğin sistem olarak insana dayatıldığı, insan doğasının bu zırvalar ile tırmalandığı bu zaman dilimi, belki de insanlığın en açmaz ve aymaz dilimi niteliğindedir. Kulağa, nefsi dürtülere, şehevi tatminsizliklere cila atan bu söylem, vahyin ötesine ya da gerisine düştüğü zaman, vahametin sınırlarına ve yıkımında ki şiddete derece tayin etmekte imkânsız hale gelmektedir.
Hayat ile vahiy arasında ki ilişki, çöl ve vaha arasında ki ilişkinin bizzat kendisidir. Uçsuz bucaksız, kuru ve hatta kupkuru bir çölde, yaşam formlarının bulunduğu bir vahanın tekabül ettiği değer, anlam ve hayatiyet ne ise, hayat ve vahiy arasında ki ilişki bundan çok daha ötesi ve anlamlısıdır. Vaha, salt dünyasal gereksinimlerin kaynağını oluştururken, vahiy, dünya ve ahiret denkleminin tek ve alternatifsiz karşılığıdır.
Bu gerçekliğe ve hayatiyete sırtını dönen insan, inandığı dünyanın bile ızdırap gerekçesi olmaktadır. Zira vahiy bir hayat formu, bir yaşam reçetesi ve bir kokteyl zenginliğidir. Sizi hayat ile özel bir iletişim içerisine sokarken yetiştiren, büyüten, anlam ve mana katan bir membadır. Vahyin inanç ve iman boyutlarını izole ederek, salt dünyasal direktiflerine kulak verilmiş olsa dahi, altı milyara yetmez olan dünya, altı yüz milyara sıkıntısız ev sahipliği yapacaktır.
Vahiy ve hayat, tüm kulak tıkamalara, tüm duyarsızlıklara, tüm ötelemelere rağmen hayat dolu şekilde durmaktadır. İnsan ve hayat arasına koyduğu bu renk ve ahenk ilişkisi, dünyanın her etmenini bu senfoni içerisine katarak ayrıca zenginleştirmektedir. Ne hayatı insandan, ne insanı dünyadan ve ne de ikisi arasında bulunan diğer her şeyi bir biri ile bir santimlik uzaklığa düşmesine dahi izin vermemektedir.
Yer, gök ve ikisi arasında bulunan her zerre ile yaşam ve her zerre ile insan arasında ki kurduğu köprü, hepsinin yaşam hakkının varlığı yasasından hareket etmektedir. Bu muhteşem döngü sebebiyle insanın, hayat ve diğer her şey ile arasına rekabet değil paylaşım, bölüşüm ve uyuşum esasını hâkim kılmaktadır.
Evren, zerreden kürreye bir sistemsel bütünlük arz ederken, kural, sınır ve hesap verme hasletinden azade olan insan, bu sistemin dişlilerine çomak sokmaktadır. Sadece kendisinin değil, diğer tüm formların hakkının gasbı ile birlikte sistemin köşe taşları ile de oynamaktadır. İhtiraslarının, arzu ve tutkularının kölesi olan insan, aklın değer ve önemine vurgu yaparken akla da en büyük ihaneti yapmaktadır.
Vahiy, hayat ve akıl arasında ki korelasyon, insanın ve insanlığın umut ışığı gibi parlak şekilde göz kırpmaktadır.
İnsan ölüyor ve insan kendisini öldürüyor. Tükenen insan tükendiğini bile fark etmeksizin tüketiyor. Sağa sola deli dana misali başını vurup duran insan, başucunda ki vahayı göremiyor.
Vahiy, hayat ve vaha…