Sosyal medya, bazen hiç beklenmedik birini, hiç beklenmedik bir şekilde ünlü yapar. İşte Uyuyan Adam da bunlardan birisi. TikTok’ta günde üç öğün yemek yiyerek ve sadece uyuyarak milyonlara adını duyuran biri olmak. Ancak, o ve onun gibilerin hikâyesi, sadece ekran başında uyuyakalan bir adamın hikâyesi değil, insanların uyansın diye beğeni ve hediyeler göndermesiyle de boşvermişlik ve alaya alınan hayatların normalleşmesidir.
Canlı yayın açıyor, ama bir süre sonra uyuyakalıyor. İzleyicileri ise onu izlemeye devam ediyor. Bağışlar gönderiyor, yorumlarla onu uyandırmaya çalışıyor. Peki, burada asıl mesele adamın uyuyakalması mı, yoksa onu izleyen binlerce insanın hâlâ ekran başında olması mı? Belki de Uyuyan Adam, bu durumla bilerek veya bilmeyerek, çağımızın büyük çelişkisini gözler önüne seriyor. İnsanlar kendi hayatlarını yaşamaktansa, başkalarının hayatlarını izlemeyi tercih ediyor. Bu şekilde, kısa süre de olsa, kendi sorunlarından sıyrılıyorlar.
Bu konu aklıma, Amerikalı pop art sanatçısı Andy Warhol’un ‘Gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak’ sözünü getirdi. Warhol, 1960’larda bu ifadeyi kullanmış ve henüz icat edilmeyen telefon ve sosyal medyanın etkisine dikkat çekmiş olacak ki, bu sözüyle nokta atışı yapmış. Esas soru şu ki, Önce kendinizin, sonra da çocuklarınızın ahlakını koruyabileceğinize inanıyor musunuz? Ya da hayata ve geleceğe inancını kaybetmiş bir bireyin ne yapmasını bekliyorsunuz?
Platon; ‘Zihin, bir mumu değil, ateşi tutuşturan bir kıvılcımı bekler.’ demiş. Ben etkilenmiyorum, sadece izliyorum dediğimiz birçok şeyden etkileniyoruz! Keza, gündüz kuşağında gördüğümüz programlar da bunlardan biri. Başkalarının trajik, karmaşık ya da dram dolu hayatlarını izleyerek mental sağlığımızı tehlikeye atıyoruz. Her ne kadar söylemek istemesem de ‘hayat zor’ yani, zor olan hayatlarımızı daha da zorlaştırıyoruz gibi bir şey bu. Özellikle de Türkiye gibi uzunca bir dönem terör saldırılarının ve darbe girişimlerinin olduğu; akabinde hızlıca gündemin değiştiği, neredeyse şaşırma refleksimizi kaybettiğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Bize lazım olan içi dolu, güçlü hedefler. Bizi biz yapan, kişiliğimizi koruyabileceğimiz ve bizi ruhsal olarak daha da yükseltecek meşgalelere ihtiyacımız var.