Hz. Muhammet(sav)’in ümmeti olma şerefiyle şereflenen cahiliye insanı akrabalık bağlarını bir kenara bırakarak İslam kardeşliğinde bütünleşmişlerdir. İslam, Arap Yarımadasının dışına taşıp çok farklı toplulukların İslam’ı kabul etmesiyle farklı kültürlerden ortak bir kültür oluşmuştur. Bu kültürün adı; “Ümmet Kültürü” dür.
Hz. Muhammet(sav)’in ümmeti olma şerefiyle şereflenen cahiliye
insanı akrabalık bağlarını bir kenara bırakarak İslam kardeşliğinde
bütünleşmişlerdir.
İslam, Arap Yarımadasının dışına taşıp çok farklı toplulukların
İslam’ı kabul etmesiyle farklı kültürlerden ortak bir kültür
oluşmuştur. Bu kültürün adı; “Ümmet Kültürü” dür.
Ümmet; Allah(cc)’ın birliğine, Hz. Muhammet(sav) peygamberliğine
inan insanlardan oluşan topluluğa denir. Bu topluluğun içerisinde
her türlü dilden, kültürden insan bulunmaktadır.
Zaman içerisinde “ümmet topluluğu” büyük devletler ve
imparatorluklar kurmuşlardır. Bu imparatorlukların en büyüğü ve en
uzun ömürlü olanı Osmanlı İmparatorluğu’dur. Osmanlı İmparatorluğu
ümmetten millete geçiş sürecinin zirveye ulaştığı en son noktadır.
İmparatorluk içinde yer alan tüm Müslüman topluluklar inançta,
duyguda hatta dilde birliği sağlamışlar; bu birliktelik
İmparatorluğu’n gücüne güç katmış ve “Efsane İmparatorluk” meydana
gelmiştir.
Kendi içinde yaşayan gayri Müslimlere İslami çerçeve içerisinde
verilmesi gereken her türlü hakkı vermiş ve asimilasyon politikası
içerisinde olmamıştır.
Ayrıca, kendi içinde yaşayan Müslüman toplulukların tamamını
imparatorluğun asli unsuru görerek hanedan Türk olmasına rağmen
ayrımcılık yapmamışlar. Yani “ümmet”ten bir “millet” meydana
gelmiştir. Bu milletin adı; “TÜRK MİLLETİ” dir.
Türk, bir ırkın adı olmaktan çıkıp İslam topluluklarının ortak adı
olmuştur. “Türk” algısı ile “Müslüman” algısı aynıdır. Bu algı
bugünde her türlü olumsuzluğa rağmen devam etmekte; “Türk” ve
“Türkiye” tüm dünya Müslümanlarının umududur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bu gücünü bilen İslam düşmanları ümmet
olma süreci oluşan, temelleri sağlam “millet” birlikteliğini bozmak
için İmparatorluğu’n içinde yaşayan Müslüman halklara yerli
işbirlikçileri vasıtasıyla ırkçılık fikirlerini aşılayarak koskoca
imparatorluğu yıkmışlardır.
Bugün Osmanlı coğrafyasında yer alan tüm devlet ve halklar bu
parçalanmışlığın acısını yaşamakta; huzur bulamamışlar ve bu
gidişle bulmaları da uzak görülmektedir.
Osmanlıyı parçaladıkları yetmedi, şimdi de güzel ülkemizi
parçalamak istiyorlar. Parçalayamasalar bile güçlenmesini
engellemeye çalışıyorlar. Çevremizde olan biten her şeyin asıl
sebebi, Türkiye’dir. Suriye, Irak, Mısır ve diğer İslam
coğrafyasında yaşanan her türlü olumsuzlukların nihai hedefinde
Türkiye’nin zayıflatılması vardır.
Topyekun bir savaşla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini hepimiz
kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım görmek zorundayız. Bu işin
görmezden gelinecek bir tarafı kalmamıştır. ABD ve diğer
emperyalist güçler ülkemizin düşmanı terör örgütlerine aleni silah,
mühimmat ve her türlü yardımı yapmaktadırlar.
Güçlü bir Türk Devletine her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu
gibi güçlü bir “ÜMMET BİRLİKTELİĞİNE” de ihtiyacımız vardır.
Prof. Orhan Türkdoğan’ın “Kültür-Değişme ve Toplumsal Çözülme”
kitabının 45. sayfasında çok ilgimi çeken bir tespiti
paylaşacağım.
1970’lerde “Dini, Siyasi Modernleşme ve Laikleşme” üzerinde bir tez
çalışması yapan ve bunun için de Amerika, Türkiye ve Japonya’yı
örnek alan Palmer Parker Jay’in çalışmasında;
“… Batılı düşünürler umumiyetle modernleşme sürecini ele alırken
dini modernleşme ile siyasi modernleşme arasında bir ayrım yapmayı
gerek görürler…Zira, dini sistemde yüzyıldan beri bir değişme
olmamasına rağmen, Japonya siyasi modernleşmeyi de başarmıştır. Bu
hususa Jay şöyle bir yaklaşım getirmektedir… Japonya’da bir “milli
yapı” veya “milli devlet” anlamına gelen “Kokutai” kavramı vardır
ki, bunu Türkiye için yazar “ÜMMET” kavramıyla karşılamaktadır. Bu
kavram Japonya’nın milli mitolojisinde sık sık rastlanılan
“Jwimtai”, öğretim ve siyasi alanda bütünleşme ve yasallaşmayı
sağlayan siyasi bir seferberlik görevini yansıtır…Türkiye’de ise
böyle bir kavram “ÜMMET” olarak bilinmektedir.
Japon modernleşmesinde, “Kokutai” gibi, “ÜMMET” de Jay’a göre
Türkiye’nin siyasi modernleşmesinde rol oynayabilirdi…
Çünkü, ümmet; insanların bir dayanışması, sosyal birliği idi…Ancak,
İslam dini sembolik farklılaşma, ferdileşme ve rasyonalizasyon
anlamında “mit” ve “büyü” yapısına dayalı Japon dininden daha
modern olmasına rağmen Türkiye, modernleşme enerjisini, Japon
Şinto’sunda rastlanıldığı gibi başarılı bir biçimde
değerlendirememiştir. Zira, “Kokutai” uygun bir sembol olarak,
siyasi alanda umumileşmeyi sağladığı halde, “ÜMMET” Türkiye’nin
modernleşen elitleri tarafından, özel bir alan olarak,
reddedilmiştir.”
Yukarıdaki tespit, ülkemizin son yüz yılda yaşadığı halk ve elit
çatışmasına en güzel açıklamadır. Bu çatışma bir takım sosyal
çözülmelere de sebebiyet vermiştir. Bugünkü yaşadığımız sorunların
sebebinin de bu çözülmenin yansıması olduğuna inanıyorum.
Yapılması gereken şey “Ümmet Temelli Millet Olma Şuurunu”
insanımıza, özellikle gelecek nesillerimize kazandırmaktır. Bu
süreç o kadar kolay bir süreç değil; uzun ve planlı bir çalışmayı
zorunlu kılmaktadır.
Ümmet olmadan millet birlikteliğini sağlamanın imkanı yoktur.