The Economist dergisinde yayınlanan; ‘Türkiye’de yeni bir baskı dalgası güçleniyor’ başlıklı makaleye göre eleştirilen, Türkiye manzarasına bir de bizim cephemizden bakalım. Alt başlıklarda yer alan eleştirilere, bir tarifte biz verelim.
Sinema ve dizi sektöründe yer alan tekelleşmiş oluşumların; oyuncular, yapımcılar ve senaristler üzerinde kurdukları hakimiyet ile yıllarca yozlaştırıcı ve toplumu şekillendirici yayınlarını televizyonlarda özgürce yayınlayabildiğiniz,
Sokaklarında rahatça gösteri yürüyüşleri yapabildiğiniz, ağaçları bahane ederek Vandalizm sergileyebildiğiniz, mahkemeye çıkarıldığınızda doğayı ve demokrasiyi savunuyorduk diyebildiğiniz,
Bölücü terör örgütüne destek veren, sempati duyan, yardım yataklık yapanların, yargılamada henüz kesinleşme olmayıp mahkeme sürecinin işletildiği zaman diliminde, rahatça belediye başkanlıklarına veya millet vekilliklerine aday olabildiğiniz,
Yetmeyip seçildiğinizde, kamu kaynaklarını terörün finansmanı için harcayıp, halkın iradesi diyerek, hizmet yerine, hukuka aykırı olmaya devam eden terör seviciliğine devam edenlerin, ‘siyasetçi’ olarak adlandırıldığı, bu suçları kesinleşmesi sonrasında, suça iştirakleri nedeni ile görevden alınıp, kayyum ataması yapıldığında polis araçlarına taş yağdıranların yaşadığı özgür bir ülke.
Gayrı milli kapılarda kendi seçilmiş meşru hükümetini şikâyet ederek medet bekleyenlerin ana muhalefet liderliği yapabildiği, bağımsız yargı mensuplarına parmak sallayan büyükşehir belediye başkanlarının hesap sorma cüretinde bulunduğu, bunlar sorulmak üzere adliyeye çağrıldığında, hukukun işleyişine sosyal baskı metotları ile etkilemeye çalıştığı, yel değirmenlerine savaş ilan etmiş ‘Don Kişot’ gibi olmanın ucuz gururu ile kameralara açıklama yapılabilecek kadar özgür bir ülke.
Özgür’ce kurultaylarda oy için para dağıtımının yapıldığı, yazılı ve görsel basının dilediği şekli ile yayın yapabildiği, sosyal medyada serbestçe eleştiriler yapılabilen bu ülkede, aynı belediye başkanı ‘Mağdur’ olarak adlandırılabiliyor.
Yetmiyor; hukuka aykırı davranırken, Sayın Cumhurbaşkanına; ‘25 yıla yakın hapis cezasıyla yargılanan ve hakkında siyasi yasak istenen, ben; diyorum ki bütün bunların arkasında sayın Cumhurbaşkanı var. Kendisini mertçe mindere, sandığa davet ediyorum. Kasımpaşalı gibi davransın, Bizans oyunlarıyla yargı aracılığıyla ayak oyunları yapmayı bıraksın.’ İfadesini özgürce kullanabiliyor.
Zorla hapis cezası almak için atmadığı parende kalmamasına rağmen ne hikmetse Fatih’in Torunuyuz ibaresini defa at ile kullanan Cumhurbaşkanımızı itham ediyor. Bizans tekfurlarının bile gösteremediği bir maharet sergileyen İmamoğlu; suç işleyelim, ceza alalım, ama asıl suçlu devlet olsun, biz mağduru oynayalım derdinde.
‘İddianame umurumda değil’ cümlesini kurarak hukuk bilmez bir tavır sergilemek, konuyu tam mecrasına çekmekte. Göreve geldiği ilk günden beri belediye başkanlığından çok mahkûmiyet almak için çaba sarf etmekte.
Economist ise seçilmiş cumhurbaşkanına; diktatörlüğe ilerlemekte şeklinde asılsız ifadeler ile sözde mağduriyete sahip çıkmakta, katkı sunmaktadır.
Talep edilen odur ki vesayet ipleri ellerin de olsun, TÜSİAD gibi oluşumlar üzerinden müdahale edip yön versin, iç savaş çığırtkanlığı yapanlar yargılanmasın, terör destekçileri serbestçe demokrasiye ve özgürlüklere pranga vursun, milli olmayan unsurlar yönetime dahil olsun, kalkınma olmasın, ekonomi düzelmesin ama sorumlularda başkaları olsun, şahsi heva ve hevesleri, siyasi ikballeri önünde bir engel kalmasın. Eski Türkiye geri gelsin.
Bunca dayanağı olmayan suçlamalara maruz bırakılan Türkiye’nin gündemi aslında çok farklı.
Türkmen Gazı’ nın Türkiye’ye getirilmesi noktasında yapılan anlaşma gerçek bir başarı iken, bu haberlerin arasında bir satır arası gibi bırakıldı, yeterince yer verilemedi.
Suriye’de gerçekleşen başarılı politikalar, Gazze’ye ateşkes ve insani yardımların ulaşması için yapılan çalışmalar, Asya ziyaretlerinde ülke liderlerinin Cumhurbaşkanımıza karşı tutumları, yapılan anlaşmalar ile stratejik iş birlikleri, Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaşta üstlendiği arabuluculuk, saymakla zorlandığımız bunca uluslararası başarının gölgesinin iç siyasette düştüğü nokta, Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın ‘Bizim projelerimize onların hayalleri yetmez.’ cümlesini hatırımıza getirmekte.
Çeşitli operasyonlar ile siyasi tarihine yön verilen eski Türkiye’nin yerinde, artık bölgesel ve küresel güç olma yolunda adalet anlayışı ile emin adımlarla ilerleyen, pek çok ülke liderinin hayranlıkla izlediği bir Türkiye var.