Hükümetimiz tarafından 2021 yılı,  uluslararası  boyuttan olarak UNESCO tarafından da kabul gördüğü halde “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edildi. 2021 yılını yarıladığımız halde, adı geçen yıl anmaları sebebiyle ülkemizde ciddi  bir ne Yunus Emre etkinlikleri  ve ne de Türkçenin dünden bugüne problemlerini dile getirmeye yönelik çalışmalara pek rastlanmadı. 

HARF İNKILABI VE DİL DEVRİMİNİN MAZİDEN KOPARMA VE BATILILAŞTIRMA PROJELERİ OLARAK YAPILDIĞINA DAİR DEVRİMCİLERİN İTİRAFLARI

Hükümetimiz tarafından 2021 yılı, uluslararası boyuttan olarak UNESCO tarafından da kabul gördüğü halde 'Yunus Emre ve Türkçe Yılı' ilan edildi. 2021 yılını yarıladığımız halde, adı geçen yıl anmaları sebebiyle ülkemizde ciddi bir ne Yunus Emre etkinlikleri ve ne de Türkçenin dünden bugüne problemlerini dile getirmeye yönelik çalışmalara pek rastlanmadı. Anlaşılan, özelikle 'dilimizin sahipsizliği' kendisini göstermeye devam ederek bu yıl pasifçe geçiştirileceğe benzemektedir.

Bu satırların yazların olarak ben, 'Türkçe Yılı Münasebetiyle' tarih ve günümüz penceresinden bakarak 'Dili Devrimi' ile yaşanan süreçte dilimizin dünden bugüne ne hallere soktuğu ve özellikle de bütün yapılanların milletimizi tam bir 'kültür ve medeniyet buhranı' içine atıp, milletimizi bir çok alanda güdük bıraktığını dile getirmeye çalışacağım.

Harf İnkılabının Maziden Koparma ve Batılılaşma İçin Yapıldığının İtirafları

'Atatürk'ün Kültür İnkılaplarından' denilen 1928'de yapılan Harf İnkılabı ile 1932'de başlayan 'Dil Devrimi' nin tam bir maziden (geçmişten) koparma ve ülke ve milletimizi Batı Medeniyetine dahil etmeye yönelik bu devrime destek veren devrimcilerin ve özelikle devlet yönetiminde en üst düzeyde olanların itirafları şunlardır:

İsmet İnönü: 'Yeni harfler, Türk milletini bir kültür dünyasından bir başka kültür dünyasına nakletmiştir. Eski harfler, Arap kültür ve medeniyetinin sembolü, ifadesi ve istila vasıtası idi.' (Ulus, 30 Ağustos 1953)

Celal Bayar: 'Batı uygarlığına uluşmak ve laik eğitimi güçlendirmek ve hızla yaymak için Harf Devrimi yapıldı.' (Celal Bayar'ın Söylev ve Demeçleri 1933 – 1935, Haz. H:. Şahingiray, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999, s. 11)

Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü: 'Doğu medeniyetinden çıkıp, Batı medeniyetine girmek için Latin harflerini aldık.' (Cumhuriyet, 7 Şubat 1933).

Yazar Falih Rıfkı Atay: 'Harf inkılabıyla, kafamız, Arap kültürü kaynaklarına esir olmaktan kurtarılacaktır.' (Türk Dili Dergisi, C.I, Sayı 3, Aralık 1951, s. 124).

'Dil Devrimi' nin Maziden Koparma ve Batılılaşma İçin Yapıldığının İtirafları

Sultan II. Abdülhamid'in saray katiplerinden İsmail Müştak (Mayakon): 'Dilimizi Arapça ve Farsçanın esaretinden kurtaracağız.' (İsmail Müştak, Öz Dilimizi Sevmek, Milliyet, 9 Kasım 1934)

Yazar Mümtaz Faik (Fenik): 'Yurdumuzu kurtarmak için İstiklal Savaşı yapmıştık. Bugün de dilimizi kurtarmak için İstiklal Savaşı vereceğiz.' (Mümtaz Faik. Türkçeyi Tamim Edelim, Milliyet, 27 Eylül 1934)

Prof. Mehmet Fuat Köprülü'nün oğlu Prof. Dr. Orhan Fuat Köprülü (Prof. Mehmet Fuat Köprülü'nün oğlu): 'Atatürk Dil Devrimiyle manevi İstiklal Harbi açtı. Bizi İslam medeniyetinin geriletici tesirlerinden kurtardı.' (Dil Devrimi Üzerini, Türk Dil kurumu yayanları, Ankara, 1963, s. 139)

Türk Dil Kurumunun kıdemli yazarları ve danışmanlarından Agah Sırrı Levent: 'Dil Devrimi, Milliyetçilik ve Batılılaşmak içindi.' (Dil Devrimi Üzerine, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1967, s. 18)

Edirne Mebusu Mehmet Şeref: 'Artık Arapça ve Farsça söz istemiyoruz. Bütün bunlardan yakamızı kurtaracağız.' (Hakimiyeti Milliye,12 Arılık 1933).

Yazar ve İnönü'nün Kültür Danışmanı Nurullah Ataç: 'Bir millet medeniyetini değiştirdi mi dilini de değiştirmek zorundadır.' (Ulus, 9 Kasım 1951)

Edebiyatçı yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu: 'Atatürk, alfabe ve dil devrimlerini Batı medeniyetine giriş için yaptı.' (Tercüman, 11 Ekim 1956).

Atatürk Dönemi Milli Eğitim Bakanlarından Arın Engin (Mehmet Saffet): 'Atatürk dilde ırkçıdır … Dil Devrimi bizi, Osmanlı zindanından, Arap ve Acemin manevi köleliğinden kurtardı.' (Atatürkçülük Manifestosu, Atatürkçülük Kültür Yayınları, Atatürkkent (İstanbul), 1963, s. 5 ve 10).

Emekli bir subay Mehmet Selahattin (Güngör): 'Osmanlıdan bir toplu iğne bile almak istemiyoruz… Bu uğurda çok yaralı ve ölü verilecektir.' (Mehmet Selahattin, Bu da olacak, Milliyet, 29 Kasım 1933)

Yapılanların 'Millet Gerçeği', 'Medeniyet Hamleleri Gerçeği' ve 'İhtilallerin Kanunları ' na Aykırı Oluşu

'Millet Gerçeği' ne aykırı oluşu: Bir milleti meydana getiren ve diğer milletlerden farklılığına sebep olan en belli başlı kültür unsuru milli dilidir. Milli dilini kaybeden milletlerin tarih sahnesinden silineceklerine dair bir kısım filozoflar ve bilim adamlarını görüşleri şunlardır:

Clevalier: 'Bir milletin dili o milletin ruhudur. Bir milleti yıkmak için öncelikle onun ruhunu, dilini yıkmak gerekir.'

Aristo: 'Bir milletin ruhunu ve değerlerini yok etmek istiyorsanız, diline, hukukuna ve musikisine dokununuz.'

McArthur: 'Doğacaklarıyla ölecekleri arasında köprü kurumayan milletlerin yaşama hakkı yoktur.'

Prof. Bernard Lewis: ' Bir milletin kültürünü kontrol etmek, o milletin dilini kontrol etmekle, bir milleti imha etmek ise, nesilleri mazisinden, tarihinden, bilhassa milli ve manevi değerlerinden koparmakla mümkündür.'

'Medeniyet Hamleleri Gerçeği' ne aykırı oluşu: Bizde, Alfabe ve Dil Devrimleri, hep bir 'Medeniyet değişikliği' ne indirgenerek ve atıfta bulunularak, 'Bu medeniyet değişikliği, genel tanımlamasıyla Doğu-İslam Medeniyetinden çıkıp, yine genel tanımlamasıyla Batı –Hristiyan medeniyetine girişişin bir kavgası' olarak gösterilmesi sonucu, tarihte yapılan 'Medeniyet hamleleri gerçeği' de aykırı olarak karşımıza çıkmaktadır. Adı geçen devrimlerle amaçlananlar hep yanlış olmuştur. Yanlış olmuştur, çünkü, elbise değiştirilir gibi medeniyet değiştirilmez. 'Medeniyet davası' bir 'sentezleme' işidir. Geçmişin kültürel değerlerinden kopmadan günümüzün yeni değerlerini bir arada harmanlayarak yeni bir medeniyet hamlesi yapmak işidir. Tarihte bunun en aksi örneği yalnızca, iki asra yakın bir süre içinde Türkiye'de yapılmış, yapılın işler baştan sona sakat olduğu için Osmanlı'nın gerçekleştirdiği İslam ve Türk geleneksel kültür yapılanmaları sentezi 'Osmanlı Medeniyet atılımı' nı doğurduktan sonra, Türkler yeni bir medeniyet atılımı yapamamışlardır. Yaptıkları iş, maziyi bütünüyle inkar ve silme ile kötü bir Batı Medeniyeti taklitçiliği sonucu onun nesnesi olmuşlar, tarihte ilk defa bununla özne oluş misyonlarını kaybetmişlerdir. Bu buhranlı hayatın bütün kötü yapılanmalarını edebiyatçı yazar düşünürlerimizden ve düşünürlerimizden Kemal Tahir, Cemil Meriç, Atilla İlhan, Tarihçilerimizden Osman Turan (Merhum Turan hep, 'Türkiye'nin medeniyet davası tarihinin henüz yazılmadığından' bahsetmiştir) yaşayan düşünürlerimizden olarak da Atasoy Müftüoğlu ve Yusuf Kaplan sürekli dile getirmişlerdir. Bunların kitaplarında, özetle ve genelde olarak 'Türkiye'nin Batılılaşma davası', 'Türkiye'nin batışı' davası olarak gösterilmiştir. Türkiye'nin yeni baştan, hem kendisi ve hem de insanlığın kuruluşu için 'yeni bir medeniyet sentezi ve hamsesi yapmak' uğrunda bunların kitapları okunmalı, tavsiyeleri dikkate alınmalı, politikacılara yol gösterici olmalıdır.

'İhtilallerin Kanunları' na aykırı oluşu: Tarihte bir milletin dili ve onu 'teknik' olarak onu taşına alfabesi, 'süreklilik' arz ettiği için , bunların inkılaplar, ihtilaller veya devrimlerle 'pat' diye değiştirilemeyeceği dikkate alınarak, tarihte yapılan hiçbir ihtilal veya inkılapta, toplumların neredeyse her şeni yılanın kabuk değiştirir gibi değiştirilmesine rağmen alfabe ve yaşayan dillerine dokunulmamış, buna, 'İnkılap veya İhtilal İlmi'ni inceleyen yazarlar ve düşünürler tarafından 'İhtilallerin kanunlarından birisi' olarak bakılmıştır. Bu konuda tarihten bazı örnekler verilecek olunursa, şunlardan bahsedilebilir:

1-1789 Fransız İhtilali: Adı geçen ihtilal, Fransa'da birçok şeyi tasfiye edip yerlerine yenilerini koyduğu halde, 'Yaşayan Fransızca' denilen dile hiç dokunulmamış, bu dilin 'Burjuva Sınıfı' nın da dili olduğuna dair, 'İhtilal Kamu Selamet Komitesi' üyesi Barrê tarafından 27 Ocak 1794'de şunlardan bahsedilmiştir: 'Demokrasilerde vatandaşları milli dilin cahili olarak bırakmak, vatana ihanet demektir. İnsan Hakları Bildirgesinin dili olmak gibi bir sonuç ve şeref kazanan Fransızca bütün Fransızların dili olmalıdır.' ( A. Soboul, 1789 Fransız İhtilali Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1978, s. 977)

2-Ekim 1917'de Rusya'da Komünist İhtilali: Rusya'da ise, 'Komünist İhtilal' in liderleri maziden gelen her şeyi silip süpürdükleri halde Çarlık Rusyası'nın yalnızca dili ve alfabesi Kiril alfabesine dokunmamışlar, bunların, 'Proletarya Sınıfı' ın da dili ve alfabesi olduğuna yönelik olarak Komünist Rusya Devlet Başkanı Josef Stalin şunları yazmıştır: 'Dil, herhangi bir sınıfın değil, toplumun bütün sınıflarının dilidir… Marksizm, dilin gelişmesinde birden bire patlamaları, var olan dilin birden kaybolup yeni bir dilin birden ortaya çıkmasını kabul etmez. Dil devrimi için beş altı yıllık bir süre gülünç derecede kısadır, bu yüzden yüzyıllara ihtiyaç vardır' (Josef Stalin, Marksizm ve Dil, Çev. A. Onursal, İstanbul, 1978, s. 44 )

3-Çin'de 1950 Komünist İhtilali: Erciyes Üniversitesinin Çin Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim üyeleri ve öğrencilerinden aldığım bilgilere göre, Çin Komünist İhtilali günlerinde de Dünyanın en zor okunun ve öğrenilen dili Çin dilinin bile değiştirilmesi cihetine gidilmemiştir. Adı geçen ihtilal 1950'de yapılmış, rejimin Eğitim Bakanı, 1952'de ihtilalin lideri ve devlet başkanı Mao'nun önüne koyduğu bir dosya ile, Çin alfabesinin kaldırılarak yerine 'okuma ve öğrenme kolaylığı' gerekçe gösterilerek Latin alfabesinin getirilmesini teklif etmiştir. Bunu çok kızan Mao, dosyayı işleme koymadan toplantı heyetinin önünde yırtmış atmış, toplumda 'süreklilik arz eden' Çin alfabesinin değiştirilmesinin 'büyük bir hata' olacağından bahsetmiştir.

4-İtalya'da Faşist ve Almanya'da Nazizm İhtilalleri: İhtilalci Faşist İtalya'nın ihtilal lideri ve devlet Başkanı Mussolini, alfabeleri zaten kendi alfabeleri olan Latin alfabesi ve dilleri de zaten bütün ilimlerin dünyada 'ilim dili' olan Latinceyi kaldırarak, yerlerine başka şeylerin konulamayacağı gerekçesi ile dil ve alfabe devrimi yapmak yoluna başvurmamıştır. Yalnız, İhtilalci Nazi Almanyası, bizde yapıldığı gibi 'kuru-sıkı ve hamasi bir Türk ırkçılığı veya milliyetçiliği' ne benzer koyu Alman ırkçılığının etkisinde kalan devlet başkanı Adolf Hitler, bir ara alfabe ve dil devrimi de yapmayı düşünmüş, fakat bunun başarılamayacağını görünce, bundan vazgeçmiş, bu alanda yaptığı işler çok sınırlı kalmıştır. (Atatürk Yolunda Dil Devrimi, Topluçalışım, 17 – 18 Ocak 1981, Bildiriler Toplu Görüşler, Türk Dil kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 49 – 50)

5-Japonya'nın 'Batılılaşma örneği': Bana merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun anlattıkları ve kitaplarında da yazdıklarına göre, bu devletin Paris Büyükelçisi, 1860'lı yıllarda hükümetinden, Çin alfabesi gibi okunup öğrenilmesi zor olan Japon alfabesinin yerine Latin alfabesinin alınmasını isteyince, devlet ve toplumdan büyük tepki görmüş, bu teklifini yaptıktan birkaç gün sonra evinde ölü bulunmuş, bu ondan 'dil intikamı almak' a yorumlanmıştır.

Bizde ise, 'Anadolu veya Türk İhtilali' denilen ortamda, 1928 'de yapılan 'Harf İnkılabı' yla, kullandığımız Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin getirilmesi yanında, 1932'de yapılmaya başlanan 'Dil Devrimi' yle ise, sanki dünyada saf bir dil varmış gibi, dilimizde 1000 yıldan beri konuştuğumuz ve yazdığımız bütün Arapça ve Farsça kelimelerin atılmaya çalışılması, hem 'Millet Gerçeği' ve hem de 'İhtilallerin Kanunları' na uymamıştır. Bunlar için yapanları tarafından, 'Birer maziden koparmak ve toplumuzu tam bir Batı toplumu haline getirmek' emeliyle yapıldığına dair gerekçeler gösterilmesi de milletimizin geçmişi ile geleceği arasındaki köprüleri tamamen yıkmaya yönelik olduğu için, 'Geçmişleri ile gelecekleri arasında köprüleri kuramayan milletlerin geleceği olamaz' hükmünün bilerek veya bilmeyerek işlerlik kazandırılması milletimizin aleyhine olmuş, bu olup bitenler, halen içinde yaşamaya deva m ettiğimiz büyük bir kültür ve medeniyet buhranı' na sebep olmuştur.

'Harf İnkılabı' yapılsa bile, okullara 'seçmeli Osmanlıca Dersleri' konulmak ve 1000 yıllık geçmişimizin klasikleri önemleri sırasına göre yeni alfabeye hızla kazandırılarak geçmişle köprüler kurulabilirdi. Bu yapılmamıştır.

Ayrıca, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Cevat Emre, İsmail Habip Sevük, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun yazdıklarına göre, Atatürk, dilde yüzde yüz tasfiyeciliğe yönelik 'uydurukça dil' in denendikten sonra tutmayacağını görerek, 1936'dan itibaren bundan vazgeçtiği halde, Cumhurbaşkanı İnönü'nün 'Atatürk'ün tamamlayamadığı Dil Devrimini ben tamamlayacağım' emeliyle 'uydurukça dil' e tekrar dönmesi ve bu uğurda 'Türkçenin anasını ağlatan' unvanıyla anılan Nurullah Ataç'ı görevlendirmesi, 'Yaşayan Türkçemiz' in sürekliliği için iyi olmamıştır. Ataç'ın getirmeye çalıştığı 'sun'i dil' den hiç kimse bir şey anlamadığı halde, Vala Nurettin'in tabiriyle bu dile, 'Ataçça', Atilla İlhan'ın ifadesiyle 'Devrimciler Lehçesi veya Dili', Cevdet Kudret'in tanımlamasıyla 'Aydınlar Dili' vb. denilmiştir. Bu 'büyük dil buhranı', akabinde 'büyük kültür buhranı' nı da beraberinde getirerek, genç nesillerimizin mazisi, geçmişinden koparılmasına yol açmıştır. Bu hengamede Türkiye, tarihte olup bitenlere bakılacak olunursa 'celladına aşık olmak' kabilinden, içimizde Batı medeniyeti ülkelerinin askerlerinin işgali altında olmasa bile, 'zihnen onların işgali' altına girdiği için bir nevi 'kendi kendisini sömürgeleştiren ülke' ' görünümünde kendisinden beklenen atılımları yapamamış, Cumhuriyetin ilanının 98'iunci yıl dönümünde bile, bu süre içinde birçok emsalleri 'süper güç' oldukları halde, kendisinin bölgesinde ve dünyada 'süper güç' olamaması büyük ölçüde bundan kaynaklanmıştır.