TÜP KUYRUĞUNDAN - UZAYDAKİ TÜRK UYDUSUNA
Size bir şey sormak istiyorum. Uzun bir yolculuğa çıkacaksınız.
Binlerce kilometre yol gideceksiniz. Dipsiz Okyanuslardan , hırçın
denizlerden, cehennem gibi fırtınalardan geçerek
durmadan ilerleyeceksiniz. Bu zorlu yolculuğa çıkmadan
evvel limandaki en sağlam, en kudretli, en hızlı, en büyük gemiyi
mi alırdınız? Yoksa güvertesi delik deşik edilmiş, kudretli ama
dümeni kırılmış, yelkenleri yırtılmış bir gemiyi mi almak
isterdiniz?
Kimse batan ülkenin yönetimine talip olmaz. 1 kişi hariç! Eğer biri
batan bir gemiye biniyorsa ya intihar ediyordur, yada o gemiyi öyle
yürekten seviyordur ki, gerekirse bende batarım ama bu geminin
batışını dışarıdan izleyemem." diyordur.
2002 genel seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan ve Arkadaşları,
batmakta olan bir gemiyi teslim aldılar. Bankaları hortumlanmış,
ordusu her fırsatta meclise silah çeken, islam'ın irticai faaliyet
sayıldığı, başörtüsünün aşağılandığı, dünya devletlerinin gözünde
Türkiye'nin sivri sinekten önemsiz olduğu, koalisyonlar
belirsizlikler, ekonomik krizlerle boğuşan, mafyaların sokaklara
hükmettiği, faili meçhullerin olduğu bir dönemde, batmakta olan bir
Türkiye'yi teslim alacak kadar yürekten sevdiler bu Vatanı.
Eğer bugün bu ülkenin yönetimine Demirtaş gibi terör suçuyla
cezaevinde yatan biri bile talip olmak istiyorsa, terörist başı
fetö idareyi ele geçirmek için okyanus ötesinden darbe talimatları
veriyorsa, Amerika, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya açıktan
Türkiye'ye her türlü saldırıyı yapıyorsa,
"DÜŞMANLARININ BİLE UĞRUNDA ÖLÜMÜNE MÜCADELE VERİP ELE
GEÇİRMEK İSTEDİĞİ BU ÜLKENİN"
ne denli bir bitişte, yok oluşta olduğunun değil, ne denli bir
yükselişte olduğunun göstergesidir.
İzahta noksanlık olmasını istemem. Ayrıca bir parantez açmak daha
istiyorum. Batan bir gemiye onu kurtarmak için, talip olanlar
olduğu gibi, birde “bu gemi zaten batacak” ne varsa üzerinden
sömürerek hortumlayıp, güvertesinden dümenine kadar gemiyi
zimmetime geçireyim diyenlerden bu ülke yıllarca çok çekti.
Eski Türkiye’nin bizlere hatırlattığı en büyük meselelerden
biri, bürokrasi ve siyasetin iş yapıyor gibi gözüküp iş
yapmamak üzere örgütlenmesidir. Bir şeyin nasıl yapılacağının izahı
değil, niçin yapılamayacağının izahları yapılıyordu. Bunu küçükten
büyüğe doğru her kademede yaşıyorduk aslında. Neden
yapılamayacağının mazereti profesyonelce kurgulanıyordu. Yasakların
dünyası adı konmamış büyük projeler üretmeyi de yasak kılmıştı.
Devrim Arabası’nın hikâyesi bunu anlatmaya yeterde artar bile.
Bugün gelinen aşamada karşı karşıya kaldığımız tercih, Eski
Türkiye ile Yeni Türkiye arasındadır. Eski Türkiye’yi geri getirmek
isteyenler bize bu hakikati unutturmaya çalışıyorlar. Dün hayali
dahi kurulamayan Yerli ve Milli savunma sanayi projeleri bir bir
hayata geçiyor, hatta yurtdışına satışları yapılarak ülke
ekonomimiz gelir elde ediyor. Refah seviyesi yükselen bir toplumu
“Ayrıştık, Dağıldık” gibi ifadelerle, psikolojik algı
harekatlarıyla kandırmaya çalışıyorlar. Eğer bu toplum gerçekten
ayrışıyorsa, nasıl oluyor da Erdoğan’a karşı bütün muhalifler tek
safta birleşip, Hdp bayrağı, Chp bayrağı ve Saadet bayrağı
sallayabiliyor? İşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
muhaliflerini dahi bir araya getirip, kavgalarını sona erdiren,
vizyon sahibi bir liderdir.
ŞiMDİ KARAR SİZİN.
2 keçi verilse güdemeyip kaybedecek insanlara gel ülkeyi yönet
demek ki, Dünyanın, İslam aleminin Reisi cumhur olarak bağrına
bastığı, ülke yönetmekle kalmayıp, yüreklere nüfuz eden Erdoğan’la
yola DEVAM’mı demek istersiniz…