Söylenen söz yerine söyleyeni, olgu yerine algıyı, konu yerine konuğu, özne yerine nesneyi, siyaset yerine siyasetçiyi tartışmak gereksiz yere toplumun zamanı heba etmektir.Ülke sorunlarını çözmek yerine sorunlara yeni sorunlar eklemektir.
Söylenen söz yerine söyleyeni, olgu yerine algıyı, konu yerine konuğu, özne yerine nesneyi, siyaset yerine siyasetçiyi tartışmak gereksiz yere toplumun zamanı heba etmektir.Ülke sorunlarını çözmek yerine sorunlara yeni sorunlar eklemektir.
Türkiye'deki siyasetçiler tam da bunları yapıyor.
Ülkemizin devasa boyutlardaki iç ve dış sorunlarına çözüm bulmak yerine siyasetçilerin birbirleri üzerinden siyaset yapıyor olmaları, Türkiye'de yeni bir tür siyaset biçimine dönüştü. Halkın çözüm bekleyen sorunlarından birkaçını şöyle sıralayabilirim.Türkiye ekonomisinin birkaç senedir giderek kötüleşmekte olduğu herkesin malumudur.Çığ gibi büyüyen işsizlik, her gün katlamalı artış gösteren işsizlik, üretim-tüketim, arz-talep, ihracat-ithalat, gelir-gider, yatırım-tasarruf dengesini kuramamıştır.
Ayrıca bu ülkenin ekilmeyen tarlaları, toplanmayan meyveleri, satılmayan ürünleri, beslenmeyen hayvanları, çalışmayan fabrikaları vardır.Tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'de etten ota, soğandan patatese ithal edilmeyen bir şey de kalmamıştır.
İç ve dış borçlar alarm seviyeye yükselmiştir.
İşsizlik, üretimsizlik, yoksulluk ile bunlara bağlı olarak oluşan enflasyon ve devalüasyon baskısı altında toplum inim inim inlemektedir.Bu konularla ilgili olarak AB/ABD/İsrail/Yunanistan pusuda beklemektedir. Türkiye'nin çözmek zorunda olduğu devasa boyutlardaki sorunlar böyle iken, Türk milleti siyasetçilere birbirlerine laf yetiştirmelerini değil bu sorunlara çözüm bulmalarını beklemektedir.
Toplumsal cinnet!
Günübirlik medyaya düşen kadına şiddet, ana/baba/evlat cinayetleri, intihar haberleri Türkiye'de toplumsal bir cinnet hali yaşandığının kanıtıdır.İnsana ve insanlığa kıymanın bu kadar ucuzladığı, basitleştiği ve anlamsızlaştığı bir dönemi millet belki de ilk kez yaşıyor.Ülkemizde bireyleri birbirlerine, topluma daha genel ifadeyle hayata bağlayan bağlar kopmuştur.Bunun çaresi yaşananların neden olduğu sosyolojik ve psikolojik travmalardır.
Toplum siyasetçilerden birbirlerini örselemek yerine sorunlarına bilimsel çözümler üretmesini beklemektedir.
Toplumun salt çoğunluğu son yıllarda güvensiz, sevgisiz ve hoşgörüsüz yaşantısıyla ciddi bir travma geçirdiğine tanık oluyoruz. Ülke olarak adeta toplumsal bir cinnet hali yaşamaktayız.Hayatın her aşamasında şiddetin, öfkenin, kinle nefretin dalgalarıyla savruluyoruz.Birlikte yaşamamak için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Akıllara durgunluk veren ölüm ve cinayet yöntemleri toplumun ilgiyle izlediği dizi programları arasına katıldı.
Görsel ve yazılı basının reyting uğruna insani tüm değerleri alt üst eden yaklaşımları, toplumda yaşanan bu travmanın ivme kazanmasında önemli katkısı vardır. Son on yıldan beri ekonomik ve siyasi çöküşler bu krizin yanında önemini daha az hissettirmekte, sonuçları ise kontrol altına daha çok alınabilir görülmektedir.
Ekonomik hayattaki olumsuzlukların bu soruna olan etkileri şüphesiz ki göz ardı edilmez.Ancak hiç bir gerekçe bu toplumsal çılgınlığın haklılığını' da izah edemez.Üniversitelerimizdeki tüm ekonomistlerin, siyaset bilimcilerin, sosyologların, toplum bilimcilerin ve felsefecilerin bu sosyal ve ekonomik travmaya karşı çok acil çözüm yolları ve çareler üreteceklerine inanıyorum.