1992 İzmir doğumlu olan başarılı oyuncu Tolga Ortancıl, eğitim hayatına Afyonkarahisar'da başlayıp ilk tiyatro eğitimini, yine aynı ilde bulunan Belediye Şehir Tiyatrosu'nda almıştır. İlk kamera önü deneyimini 2010 yılında "Elde Var Hayat" isimli dizide gerçekleştirmiştir. "Kuzey Güney", "Elde Var Hayat", "Sevda Kuşun Kanadında", "Koca Koca Yalanlar", "Güzel Köylü", "Benim Güzel Ailem" gibi yapımlarda yer alan Ortancıl, asosyal bir çocukluk dönemi geçirip başarılı oyunculuğa uzanan kariyerinde yaşadıklarını İstiklal Gazetesi Muhabiri Yusuf Emin'e anlattı.
"TÜRK İNSANINA AŞK HİKAYELERİNE KİTLEDİLER"
Türk dizi sektöründe aşk hikayeleinin izleyiciye dayatıldığına değinen Tolga Ortancıl "Türk insanını aşk hikayelerine kitlediler. Bu Yeşilçam'dan beri devam eden bir aşk hikayemiz var ve o bitmek bilmiyor. Bu anlamda Amerika ve Avrupa'yı örnek almamız gerektiğini düşünüyorum." dedi.
Yakında bir projesi olup olmadığı sorusuna cevap veren Ortancıl "Şu anda okuduğumuz projeler var ancak ekran önüne anlaşmış olduğum bir proje yok. Ama şu anda kendim farklı bir şey deniyorum. Hiç yapmadığım bir şey deniyorum. Bir uzun metraj film senaryosu yazıyorum." ifadelerini kullandı.
Gençlere bazı tavsiyelerde bulunan Ortancıl "Oyunculuk yeteneğiniz yoktur ama sırf ünlü olmak için oyunculuk peşinden koşmayın, sesin güzeldir bununla ilgili hayaller kur. Bir şeyi iyi yapıyorsan dilini ısır ve vazgeçme, yapamıyorsan da bırak daha iyisini yapanlar yapsın." dedi.
İşte Tolga Ortancıl'ın İstiklal Gazetesi'ne özel yaptığı o açıklamalar...
İlk olarak şunu sormak istiyorum, çok değerli projelerde yer aldınız, çok güzel oyunculuklar sergilediniz, ödül de aldınız, ilk olarak Tolga neden oyuncu oldu?
Biraz asosyal çocukluk geçirdim. Kilolu, kendine güvenmeyen, yaşıtlarıyla top oynamayan, sokağa çıkmayan bir çocuktum. Tek istediğim o büyülü kutunun içinde, televizyonda, oraya ait bir insan olabilmekti, oraya ait hissediyordum. Ailem bu isteğime karşı beni Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu'na yazdırdılar. Orada 3-4 yıl eğitim aldım, sahneye çıktım ve sahneye çıktıktan sonra özgüvenimin arttığını farkettim. O alkış beni başka bir "ben" ile tanıştırdı ve sosyalleşmeye başladım. Kendimi bulmaya, tanımaya başladım. Böylece dedim ki "benim tiyatro yapmam lazım benim mesleğim bu." 11 yaşında karar verdim, benim mesleğim oyunculuk.
Peki çocukluğunuzda kötü bir şey yaşadınız mı size bu tarafa iten?
Tabii, kötü derken o dönemin şartlarında istemsizce dışarıya itiliyorsunuz. Çünkü insanlar sizi sokağa çağırdığında gitmiyorsunuz ya da bir şey olduğunda içine dahil olamıyorsunuz, kendi kendime takılan bir çocuktum.
Kendi tercihiniz miydi?
Benim tercihimdi, aslında benim tercihim de değildi öyle bir yapıdaydım. Özgüven eksikliğinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Fazla kiloluydum, iletişim kuramıyordum, cümle kuramıyordum, kendimi ifade edemiyordum işte bu tiyatroyla tanışmamla beraber tamamen ortadan kalktı.
İlk hangi oyunda oynadınız?
İlk olarak Alican oyununda oynadım. Çocuk oyunuydu, sonrasında Alican Hasta olarak devam etti.
İlk alkışı duyduğunda ne hissetmiştin?
Bacaklarımın titrediğini hala hatırlıyorum. O çocuk halimle 11 yaşındaki Tolga'nın bacaklarının zangır zangır titrediğini çok net hatırlıyorum. Ama çok keyifliydi. Kulise kendi yaşıtlarımın gelip bana çiçek verdiğini hatırlıyorum. Fotoğraf çekilmeye çalışmalarını hatırlıyorum. Bana farklı bir özgüven getirmişti.
Peki ne mezunusun, nerede okudun?
Beykent Üniveresitesi, Oyunculuk okudum. Normalde 2015 mezunu olacaktım fakat o sıra çektiğimiz "Güzel Köylü" projesi nedeniyle 1 yıl Muğla'da yaşadım. Okulu dondurmak zorunda kaldım. Döndükten sonra 2016'da mezun oldum.
Nasıl geldi o teklif sana?
Ben İstanbul'a 2010 yılında oyunculuk okumak sebebiyle geldim. Geldiğimden itibaren de hep bi ajans kovaladım çünkü bir ajansa kayıt oluyorsunuz, audition denen illet şeye maruz kalıyorsunuz, beğenilirse oyunculuğa başlıyorsunuz. Ben 2010'da audition vermeye başladım. İlk dizim "Elde Var Hayat" dı. Daha üniversiteye devam ederken ben ilk dizimle tanıştım. TRT 1'de yayınlanıyordu. Benim ilk rolümdü, daha sonrasında da devam etti.
"TEK HAYALİM SİHİRLİ KUTUNUN İÇİNDE YER ALMAK"
Oyuncu olmasaydın ne olurdun Tolga?
Şöyle söyleyeyim, hiç düşünmedim. Yani o kadar çok istedim ki bu mesleği, özellikle 11 yaşından sonra tek hayalim buydu, hem tiyatroda hem de sihirli kutu dediğim televizyonun içinde yer almak... Başka hiçbir şey düşünmedim yani.
Birçok projede oynadın. Hayalinde olmak istediğin proje hangisi? Atıyorum bir bilim kurgu, bir Hollywood filmi, atıyorum bir dramda, atıyorum zorlu bir hayat yaşayan genci oynamak isterdim gibi. Hayatında olmak istediğin proje ne, bürünmek istediğin rolü merak ediyorum.
Şöyle, benim en sevdiğim film 85 yapımı Geleceğe Dönüş (Back to the Future) zamanda yolculuk serisidir. Zaten o seriyle büyüdüğüm için kendimi Marty McFly, yerine koyardım. İnşallah Türkiye'de böyle bir bilim kurgu hikayesi çekilir de öyle bir rol alırım.
"BENİM İÇİN EN KIYMETLİSİ GÜZEL KÖYLÜ"
Peki, bugüne kadar yer aldığın projelerden hangisi gönlünde yer etti, şunu unutamıyorum dediğin?
Genelde oyuncular politik davranıyorlar, bütün karakterler, bütün diziler benim için çok önemliydi diyorlar ama -tabii ki öyledir sonuçta kendimizden birer parça katıyoruz- benim için en kıymetlisi "Güzel Köylü"'ydü. Çünkü hem tanınmamda çok katkı sağladı hem de en uzun soluklu projemdi. Çok değerli isimlerle çalıştım. Yönetmenimiz Mustafa Şevki Doğan'dı. Senaristtimiz Baykut Badem'di. Star TV'nin en önemli projelerinden biri haline gelmişti. Herhalde Celal Alkan karakteri benim için en unutulmaz karakterlerden biridir.
Makedonya'daydın en son Balkan Ninnisi ile, nasıl geçti?
Burdan yapımcımız Uğur Uzunok'a çok teşekkür ediyorum. Çünkü, benim için çok kıymetli bir projeydi "Balkan Ninnisi". Baba tarafından Balkan göçmeniyiz. Babaannem Kosavalı, dedem de Makedonyalıdır. Böyle olduğu için kan çekiyodu, hep bir hayalimdi, gerçekleştirmiş oldum. "Elveda Rumeli" izleyerek büyüdüm. Dedem hep söylerdi " İnşallah sen de bizim topraklarımızda bir rolde yer alırsın." diye. Benim için vasiyet gibiydi "Balkan Ninnisi". Bunu gerçekleştirebilmiş olmaktan çok mutluyum .
Altı aya yakın Makedonya'da Üsküp'te yaşadım. Çok keyifliydi. Çok güzel insanlarla tanıştım. Çok güzel değerli oyuncularla, çok değerli yönetmenler Selahattin Sancaklı, Serdar Akar, Evrim Yöney'le yanıştım. Yine senarsitlerimiz, çok değerliydi.
Sence Türk dizilerindeki zamanlama kavramı biraz uzun değil mi?
Buna aslında tam olarak cevap veremeyebilirim, çünkü sektör yenilendikçe, dünyaya ayak uydurdukça, 45 dakikalık, 15 dakikalık diziler çıkıyor. Belki öyle olması gerekiyordur, öyle olması makbuldür ama Türkiye'de de bir para kazanma, yani sektörde para kazanma sistemi var. Kanalın para kazanması, yapımın para kazanması gerekiyor. Bu yüzden herhalde daha büyük bütçelere daha fazla dizi yapmaktansa, bir diziyi iki saat yaparak daha temiz para kazandıklarını düşünüyorlar ya da öyle olduğunu düşünüyorum.
"TÜRK İNSANINA AŞK HİKAYELERİNE KİTLEDİLER"
Peki, çok fazla dizi var ve çoğu 9 bölümü geçmiyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Sanırım seneryoyla ilgili. Türk insanını aşk hikayelerine kitlediler. Bu Yeşilçam'dan beri devam eden bir aşk hikayemiz var ve o bitmiyor, hep bir aşk hikayesi mevcut. Bu anlamda Amerika ve Avrupa'yı örnek almamız gerektiğini düşünüyorum. Yani neden her hikayemizin içindeki baş ana hikaye bir aşk hikayesi, imkansız aşk olmak zorunda, onu bilmiyorum. Böyle olduğu için de Türk insanı sıkılıyor ve kendine daha uygun bulabileceği ya da daha farklı gördüğü senaryolara, projelere yöneliyor. Bu yüzden Netflix izleniyor ya da diğer dijital platformlar daha çok izlenmeye başladı. Ben nedeninin senaryo olduğunu düşünüyorum. Aynı hikayelerden sıkıldılar.
Son dönemde çok fazla oyuncular türedi, sen bu işin okulunu bitirmiş bir oyuncusun. Ama sen oyunculuk mezunusun, modellikten oyunculuğa geçen çok fazla jön var diyebiliriz. Bu konu hakkında oyuncu olarak senin bir kırgınlığın var mı veya ne düşünürsün?
Kırgınlığım yok, sonuçta herkes kendi kısmetini yer. Ben daha önceleri, şu yaşıma varmadan önce verdiğim ropörtajlarda daha keskin konuşuyordum. "Tıp eğitimi almayan doktor nasıl ameliyata giremezse oyunculuk eğitimi almayan da oyunculuk yapamaz kardeşim." diyordum. Ama bunun fazla keskin olduğunu düşündüm. Çünkü yetenekli insanlar var, ailesi tarafından konservatuara gönderilmemiş, belki oyunculuğa karşı ailelerde büyümüş insanlar var. O yüzden çok net bir şekilde illa oyunculuk okuması gerektiğini düşünmüyorum.
Artık konservatuar dışında da workshoplar var, oyunculuk kursları var hani bunlara girip kendini geliştiriyorsa yapabilir ama model olarak söylüyorsanız, Türkiye'de şöyle bir algı var, bu bizim kültürümüzde var sanırım, uzun boylu, dalyan gibi kahraman diyince, ana karakter yakışıklı adam diyince, aklımıza 180 cm üstü insanlar geliyor. Bu anlamda biraz kırgınım elbette ama benim boyum bu yani 175 cm yani yapacak bir şey yok. Eğer jön kavramı buysa 180 cm üzeri olması gerekiyorsa ben zaten jön olmaya aday değilim. Karakter oyuncusu olmaya da talibim, bu alanda da mutluyum.
Aşık oldun mu?
Mesleğime aşığım. Evet, illaki olmuşuzdur.
"İNSANLARI ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUM"
Hayatında aldığın en büyük yara hangisi, işte de olabilir aşkta da.
Yakından tanıyan insanlar, ailem, arkadaşlarım bilirler, ben yengeç, yengeç, balığım yani duygusallığın duygusallığını yaşıyorum. O yüzden bazen insanları anlamakta zorluk çekiyorum. En küçük hareketi bile şöyle düşünebiliyorum "ben ona ne yaptım ki o bana böyle yapıyor?". Mantığım, belki de aslında onun kendini ifade ediş şekli böyledir her şey seninle ilgili değil diyor ama kalbim, yüreğim her şeye fazlasıyla alınabiliyor. Bu yüzden çok fazla kırılmışlığım vardır şimdi tek tek söylemeyeyim.
Yeni projeler var mı yakın zamanda?
Şu anda okuduğumuz projeler var ancak ekran önüne anlaşmış olduğum bir proje yok. Ama şu anda kendim farklı bir şey deniyorum. Hiç yapmadığım bir şey deniyorum. Bir uzun metraj film senaryosu yazıyorum. Komedi ve drama türünde bir yol hikayesi. Şu an kafayı onunla bozmuş durumdayım. Gece onunla uyuyorum, gündüz onunla kalkıyorum, gece onunla dertleşiyorum yani sürekli filmi düşünüyorum. O nedenle şu anda tek ana hedefim, film.
Umarım istediğin gibi olur. Sevgili Tolga çok teşekkür ediyorum bize vakit ayırdığın için. Son sorum hayallerinin peşinde koşan gençlere, senin çocukluğun gibi, travmatik bi çocukluktan bahsettin bize, senin çocukluğun gibi çocukluğa sahip olan çocuklara nasıl bir şey önerirsin. Hayallerinin peşinden nasıl koşsunlar?
Nil Karaibrahimgil'in bir şarkısı var "Gençliğime Segilerimle" diye, ben çok seviyorum o şarkıyı çünkü çok anlamlı sözler, dersler barındırıyor. Orada çok güzel söz söylüyor Nil Karaibrahimgil "Eğer bir şey yapabiliyorsan dilini ısır ve yapmaya devam et, peşini bırakma, ama eğer yapamıyorsan bırak yapanlar yapsın." Yani siz illa bir şeyi istiyorsunuz diye olmak zorunda değil. Oyunculuk yeteneğiniz yoktur ama sırf ünlü olmak için oyunculuk peşinden koşmayın, sesin güzeldir bununla ilgili hayaller kur. Çizimin güzeldir bununla ilgili hayaller kur. Bu arada hayallerimiz gerçek olmak zorunda da değil. Bir tane hayali çok istiyoruz diye sürekli peşinde de koşmamıza gerek yok, ben burda Nil Karaibrahimgil'e katılıyorum. Bir işi iyi yapıyorsan dilini ısır ve vazgeçme yapamıyorsan da bırak daha iyisini yapanlar yapsın.