TERAZİ!
Nevi şahsına münhasır bir milletiz. Hal böyle olunca herkesin kendine ait bir terazisi var ve her terazinin de kendine ait bir sıkleti…
Kimimizin terazisi din/dar tartıyor !
Kimimizin ki milliyetçiliği..
Kimimizin ki Atatürkçülüğü ve kimimizin ki adalet ve demokrasiyi.
Kantar bizim olurda karar ve ölçüm başkasına ait olabilir mi !?
Hatta öyle ki bu kantar ölçümleri, aynı ideoloji ve inanç üyeleri arasında bile yenilir yutulur gibi olmayan makas farkları icra ediyor.
Kimin kantarı neye göre hak ve Adaleti temsil ediyor ve kim hangi hak, cüret ve cesaretle kantar kuruyor ? bu da işin bir başka ironik tarafı.
Kimisi kendi kantarında imanımı tartıp kilo belirliyor, kimisi bir başka kantarda vatan ve millet sevgimi tartıyor.
Kimisi Kemalizm’e olan düşmanlığımızı (!) tartıp cephe açıyor, kimisi Türkçe ezan üzerinden dinsizlik üzerine gramaj tayin ediyor..
Haliyle herkesin kendine özgü kantarından da sübjektif kilolar meydana çıkıyor.
Heyhat !
Herkes herkese bir kantar kurmuş ve herkes bir diğerinin kalitesine gram tayin ederken, ne kendisini tartma gereği duyuyor ne de bir başkasından kendisine dair tespit (!) edilmiş gramaja olur veriyor.
Bre edepsiz !
Kendi kendine kantar kurma hakkını kendinde gördün de, bari bir parça edep, Ahlak, adalet ve ilke olsun ölçüm kilolarının arasında. Senin, kokuşmuş paradigmalarını, histerik yargılamalarını, ilimsiz ve mesnetsiz ithamlarını hangi kantar çeker !?
Kör ve ketum duruşunun kantarını kurmak, kör ve ketum taraflarının gramajını ölçmek, kör taraflarını sivriltip, sivri taraflarını köreltmek bir lahza gelmez mi aklına !?
Kantarının topuzunda bir parça Allah korkusu, bir parça izan, bir parça gerçeklik, bir parça insan iradesinin gerçekliği, bir parça haya ve bir parça da nefsin olmalı değil miydi..!?
Bilinçli olarak kodlanmış, bilinçli olarak yetiştirtilirmiş ve tabi akıl süzgecinden de yoksunluğu da eklediğimiz zaman, piyasaya sürülmüş kaos vampirleri hasat toplamaya çıkmış /çıkarılmışlardır.
Kantarın başında ki bu meyus tipler, lafügüzaf işler için pek teşne tiplerdir. Öyle ki, bu tipleri artık kulaklarımla izliyorum. Giderken ve hatta dururken bile çıkardıkları iğreti sesler, gayrı tahammülü imkânsız hale geliverdi.
Zaman, kuru güz yaprakları gibi hepsini bir tarafa savurup atacaktır elbette. Ve bu sülük zümrenin yaşamdan yara almadan çıkması hem adalet ve hem de aklın inkârıdır.
Abrakadabra ve kantar
Ruh, vicdan, ahlak ve diğer bütün değerlerin tamamını tırmalayan bu tipler ve girişimleri, belli bir oranda hasat toplamıyor da değiller !
Kendileri ile temas kurduğunuz zaman, bakışlarında ki yapmacık gülüşler, timsah gözyaşları, duygu simsarlıkları daha bir belirginleşiyor. Bakışları davetkar ama tırnakları uzun bu vampirler, zaman ve mekanın tenhasında gerçek kimliklerini göstermek için pusuda beklemekteler.
Bütün bu vampirlerin ekmeğine yağ sürmemek ve hatta ekmeklerini ellerinden almak için, var mısın anlamlı, değerli ve cesur bir manevraya..!?