Türkiye’de özellikle 1990’lı yılların sonlarından itibaren ordunun zayıfladığı, tek cephede dahi savaşamaz hale geldiği gibi bir anlayış oluşturulmuştu. Bu algı, Türkiye’nin iç ve dış güvenlik politikalarına yönelik önemli bir baskı unsuru olarak şekillendi. Ancak bu anlayışın Batılı devletler için bir tür "keyif verici" bir senaryo oluşturmasına rağmen, Ortadoğu ve Afrika’da ciddi bir endişeye yol açtığı da açıktır. Çünkü Türkiye'nin bölgedeki stratejik rolü, sadece kendi güvenliğiyle sınırlı değildir; bölgedeki istikrar ve güç dengesi açısından da büyük bir öneme sahiptir.

Batı Medyasının Etkisi ve Türkiye Algısı

Dünya medyasının büyük bir kısmının – tahminlere göre yüzde 72’sinin – Amerikalı Yahudilerin elinde olduğu düşünülürse, bu medya organlarının Türkiye’yi zayıf gösterme çabalarının arkasındaki motivasyonlar da daha anlaşılır hale gelir. Bu durum, Türkiye’nin bölgesel güç olma çabasını ve askeri kabiliyetlerini küçümseme politikalarıyla desteklenmiştir. Medyanın bu etkisi, dünya kamuoyunda Türkiye’nin askeri anlamda güçsüzleştiği algısını pekiştirmiştir. Ancak asıl gerçek şu ki, bu durum Ortadoğu ve Afrika’da birçok ülke için endişe verici bir hal almıştı.  

Ortadoğu ve Afrika’nın Türkiye’ye olan bakış açısı, Batı'nınkinden çok farklıdır. Bu bölgeler, Türkiye'nin jeopolitik konumunu, tarihsel rolünü ve askeri kabiliyetlerini yakından takip eder. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan güçlü bağlar ve bölgesel stratejiler, Türkiye'nin askeri kapasitesini önemli bir güvenlik unsuru olarak görmelerine neden olmuştur. Türkiye'nin zayıflaması, bu bölgelerdeki ülkeler için hem bir güvenlik açığı hem de potansiyel bir istikrarsızlık kaynağı olarak algılanmıştır.

Ordunun Yeniden Yapılanması ve Operasyonel Başarılar

Türkiye'nin 2000’li yıllardan itibaren başlattığı askeri reformlar, ordunun yeniden yapılanma süreci ve modernizasyonu, bu algıyı değiştirmeye başlamıştır. Özellikle FETÖ yapılanmasının 2016’daki darbe girişimi sonrası ordu içindeki temizlik süreci ve profesyonelleşme, Türkiye'nin askeri kabiliyetlerini önemli ölçüde artırmıştır. Bu noktada, Türkiye'nin başarılı sınır ötesi operasyonları ve Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki askeri varlığı, Türkiye'nin birden fazla cephede aynı anda etkili bir şekilde operasyon yapabileceğini kanıtlamıştır.  

Suriye'deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları, ordunun bölgedeki terör tehditlerine karşı koyma kapasitesini açıkça göstermiştir. Aynı şekilde Libya'daki askeri destek, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını koruma kapasitesini ortaya koyarken, Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’a verdiği destek de Türkiye’nin modern savaş teknolojilerini nasıl etkin kullandığını gözler önüne sermiştir. Bu durum, Türkiye'nin askeri gücünün hem bölgede hem de küresel arenada nasıl yeniden şekillendiğini göstermektedir.  

Medyanın Türkiye’ye Karşı Tutumu ve Gerçekler 

Dünya medyasının büyük bir kısmının Türkiye’ye yönelik olumsuz bir algı oluşturma çabasını devam ettirmesi, yalnızca Batı'nın politik çıkarlarına hizmet etmektedir. Özellikle Yahudi lobisinin etkisi altındaki Amerikan medya organları, Türkiye'nin bölgesel başarılarını küçümseme ve ülkenin askeri kapasitesini zayıf gösterme gayreti içinde olmuştur. Bunun en bariz örneklerinden biri, Türkiye'nin Suriye ve Irak’ta teröre karşı yürüttüğü operasyonların dünya medyasında yeterince yer bulmaması veya çarpıtılarak yansıtılmasıdır. Ancak bu algı operasyonlarına rağmen, gerçekler ortadadır. 

Türkiye, hem askeri kapasitesi hem de stratejik hamleleriyle, bölgesel ve küresel aktörler arasında önemli bir yer edinmeye devam etmektedir. Türkiye’nin savunma sanayiinde yaptığı atılımlar, yerli İHA ve SİHA’ların geliştirilmesi, yeni nesil savaş teknolojilerine olan yatırımları, ordunun kapasitesini artırmış ve bölgesel güç dengelerini değiştirmiştir. 

Türkiye’nin Bölgesel Gücü ve Geleceği

Türkiye, Batı'nın zayıf göstermeye çalıştığı gibi tek cephede dahi savaşamayacak bir durumda olmaktan çok uzaktır. Bilakis, birden fazla cephede aynı anda operasyon yapma kapasitesine sahip olduğunu kanıtlamış bir ülke haline gelmiştir. Özellikle savunma sanayiinde yapılan yatırımlar, ordunun modernizasyonu ve profesyonel kadroların geliştirilmesi, Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada daha etkin bir güç haline getirmiştir. Bu bağlamda, Türkiye'nin Ortadoğu, Afrika ve Doğu Akdeniz'deki stratejik hamleleri, gelecekte de bölgesel denklemler üzerinde etkili olmaya devam edecektir. 

Ordunun operasyonel kapasitesi, Türkiye’nin hem iç güvenliği hem de dış politik hedefleri açısından kritik bir unsur olmaya devam edecektir. Türkiye'nin askeri gücüne dair Batı'nın medya organlarının yaydığı negatif algı operasyonları, gerçeği değiştirmemekte, sadece küresel güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. 

Türkiye’nin Askeri Gücü ve Gelecek Perspektifleri 

Türkiye’nin askeri kapasitesi ve bölgesel güç olma iddiası, son yıllarda pek çok farklı boyutta kendini kanıtlamıştır. Ancak bu noktada sadece askeri kapasite değil, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve diplomatik hamlelerinin de bu başarıların arkasındaki itici güç olduğu göz ardı edilmemelidir. Türkiye’nin birden fazla cephede operasyon yapabilme kapasitesi, sadece askeri teknolojilerle sınırlı değildir. Bu kapasite, aynı zamanda Türkiye’nin stratejik ittifakları, diplomatik ilişkileri ve sahadaki yerel güçlerle kurduğu bağlantılarla da güçlenmektedir.  

Türkiye'nin savunma sanayiindeki devrim niteliğindeki gelişmeleri, özellikle yerli üretim İHA ve SİHA'lar, son yıllarda pek çok cephede fark yaratmış ve Türkiye'nin bağımsız askeri operasyonlar yürütme kabiliyetini güçlendirmiştir. Savunma teknolojilerinde yaşanan bu yerli üretim atılımı, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmış ve bölgedeki operasyonel etkinliğini artırmıştır. Bu durum, Türkiye'nin sadece kendini savunma değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı sağlama ve uluslararası dengeleri etkileme kapasitesini de ciddi şekilde genişletmiştir.

Türkiye'nin yürüttüğü askeri operasyonlar, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ gibi cephelerde kazanılan askeri ve diplomatik başarılar, gelecekteki olası çatışma alanlarında Türkiye'nin etkili bir aktör olarak kalacağını göstermektedir. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde terörle mücadelede elde edilen başarılar, Türkiye’nin bölgesel güvenlik mimarisindeki önemini pekiştirmiştir. Aynı zamanda, Türkiye'nin sınır güvenliğini korumak için attığı adımlar, Avrupa’nın güvenliğini de yakından ilgilendiren bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Türkiye'nin küresel güvenlik dinamiklerindeki rolü, NATO içindeki konumu, ABD ve AB ile ilişkileri ve bölgesel ittifaklar çerçevesinde daha da şekillenmektedir. Batılı ülkelerin Türkiye’ye yönelik eleştirileri ve özellikle medyada yer alan olumsuz algı yönetimleri, kısa vadede bazı diplomatik zorluklar çıkarsa da uzun vadede Türkiye’nin bağımsız ve güçlü bir askeri güç olma hedefini değiştirmeyecektir. Özellikle Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslar gibi hassas bölgelerde Türkiye’nin askeri varlığı ve etkinliği, bölgedeki diğer aktörler için de belirleyici bir unsur haline gelmiştir. 

Geleceğe dönük olarak, Türkiye’nin askeri gücü ve stratejik kapasitesi, savunma sanayii yatırımları, yerli teknolojik üretim ve uluslararası ittifaklar sayesinde daha da genişleyecektir. Özellikle savunma teknolojilerindeki bağımsızlık ve ihracat kapasitesi, Türkiye’nin küresel askeri pazarında önemli bir aktör olmasına yol açmıştır. Bu süreç, Türkiye’nin bölgesel bir güçten küresel bir oyuncuya dönüşümünde önemli bir adım olacaktır.

Ayrıca, Türkiye'nin çok boyutlu dış politika anlayışı, askeri operasyonlarla desteklendiğinde, küresel arenada daha güçlü bir stratejik aktör haline gelmesine katkı sağlayacaktır. Sonuç olarak, Türkiye’nin "tek cephede bile savaşamaz" iddiaları ile karşı karşıya kaldığı dönemler geride kalmış, aksine Türkiye, birden fazla cephede eşzamanlı ve başarılı operasyonlar yürütebileceğini göstermiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve savunma sanayii alanındaki atılımlar, ülkenin sadece bölgesel değil küresel güvenlik meselelerinde de nasıl bir rol oynayacağını açıkça ortaya koymuştur. Bu güç, Türkiye’yi hem bölgesel krizlerde hem de uluslararası ilişkilerde daha güçlü bir aktör haline getirmeye devam edecektir.