Hacı Bektâş-ı Velî’nin tarihî şahsiyeti ve Anadolu’ya gelmeden önceki hayatı hakkında Vilâyetnâme’de yer alan menkıbevi bilgiler dışında kesin bir şey söylemek mümkün değildir.
Hacı Bektaş-ı Velî'nin tarihî şahsiyeti ve Anadolu'ya gelmeden önceki hayatı hakkında Vilayetname'de yer alan menkıbevi bilgiler dışında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak onun 'Horasan erenleri' diye bilinen Kalenderiyye akımına mensup sûfîlerden biri, dolayısıyla Horasan Melametiyye mektebinden olduğuna muhakkak nazarıyla bakılabilir. Bu sebeple XIII. yüzyılda Cengiz istilası sebebiyle Anadolu'ya vuku bulan derviş göçleri arasında, aynı mektebe mensup Yesevî veya daha kuvvetli bir ihtimalle Haydarî dervişlerinden biri olarak Anadolu'ya gelmiş olmalıdır. Burada bugüne kadar gözden kaçan önemli bir nokta, benzeri bütün Türkmen şeyhleri gibi muhtemelen Hacı Bektaş-ı Velî'nin de kendine bağlı bir Türkmen aşiretiyle birlikte Anadolu'ya gelmiş olduğudur. Çünkü genellikle bu aşiretler (Dede Garkın'a bağlı Garkın aşireti örneğinde olduğu gibi) başlarındaki şeyhin adıyla anılıyordu. Nitekim Osmanlı tahrir defterlerine dayalı yeni bir araştırma, Hacı Bektaş-ı Velî'ye bağlı geniş bir Bektaşlı oymağının mevcut olduğunu ortaya koymuştur (Beldiceanu-Steinherr, sy. 81 [1991], s. 21-79). Hacı Bektaş-ı Velî muhtemelen aşiretiyle birlikte Anadolu'da yeni bir sûfî çevreye intisap etmiş olmalıdır. Bu çevre, onun içinden geldiği Yesevîlik ve Haydarîliğe çok benzeyen ve XIII. yüzyılda Anadolu'da önce ünlü Türkmen şeyhi Dede Garkın, sonra da onun halifesi Baba İlyas-ı Horasani tarafından temsil edilen Vefaîlik tarikatı çevresidir. Nitekim Âşıkpaşazade'nin kaydından, Hacı Bektaş-ı Velî ve kardeşi Menteş'in Baba İlyas-ı Horasanî'ye intisap ettikleri, Elvan Çelebi ve Eflakî'nin ifadelerinden de Hacı Bektaş'ın halifelik makamına kadar yükseldiği anlaşılmaktadır. Hacı Bektaş'ın kardeşi Menteş'in 1239'da başlayan Babaî İsyanı'na iştirak ettiği ve Sivas'ta Selçuklu kuvvetleriyle yapılan muharebede öldürüldüğü, Hacı Bektaş-ı Velî'nin ise ya tasvip etmediğinden veya başka bir sebeple bu isyana katılmadığı hem Elvan Çelebi'den hem de Âşıkpaşazade'den öğrenilmektedir. Fiilen katılmamış olsa bile isyan liderinin bir halifesi olduğundan isyanı takiben başlatılan takibattan kurtulabilmek için bir süre izini kaybettirmiş olmalıdır. Âşıkpaşazade'ye göre Hacı Bektaş daha sonra Karayol'da (o zaman Sulucakarahöyük, bugün Hacıbektaş) ortaya çıkmıştır. Bu ortaya çıkışın Anadolu'nun Moğol hakimiyeti altına girmesinden, yani yaklaşık 1250'lerden sonra olduğu tahmin edilebilir. Hacı Bektaş-ı Velî, Vilayetname'den anlaşıldığı kadarıyla o zamanlar yarı göçebe Çepni oymağına mensup bir kolun (muhtemelen kendine bağlı Bektaşlı kolunun) yaşadığı bir yer olduğu için bu küçük Türkmen köyünü tercih etmiş olmalıdır. Muhtemel bir diğer sebep de Babaî İsyanı'ndan sonra Selçuklu merkezî yönetiminin gayri Sünnî (heterodoks) Türkmenler'e karşı takip ettiği politika sonucu olabildiğince gözden uzak bir yerde bulunma arzusudur. Vilayetname'ye göre Sulucakarahöyük'te tıpkı şeyhi Baba İlyas'ınkine benzer bir hayat tarzı süren, zaman zaman bugün bir ziyaret yeri olan yakındaki bir mağarada inzivaya çekilen, zaman zaman da köyün hayvanlarını otlatmak gibi oymağının günlük işleriyle uğraşan Hacı Bektaş-ı Velî'nin asıl tarihî rolü de burada başlamaktadır. Onun buradaki hayatı artık sadece Vilayetname'den takip edilebilir. Vilayetname onu, Baba Resul diye meşhur Baba İlyas-ı Horasanî'ye değil Ahmed Yesevî'ye bağlar ve doğrudan onun halifesi olarak takdim eder. Halbuki Hacı Bektaş'ın Ahmed Yesevî'nin ölümünden en az bir yarım asır sonra dünyaya geldiği muhakkaktır. Bununla birlikte Vilayetname'de Hacı Bektaş'ın halifelerinden bahseden kısımda Baba Resul'ün (veya Resul Baba) adına rastlanması, Hacı Bektaş'la Baba Resul arasındaki halifelik ilişkisinin büsbütün unutulmadığını göstermektedir. Ancak Hacı Bektaş Baba Resul'ün halifesi iken Vilayetname bu ilişkiyi tersine çevirmektedir. Bu durumu, 1240'ta öldürülen Baba Resul'den sonra Anadolu'da Hacı Bektaş'ın manevî nüfuzunun giderek üstünlük kazanmaya başlamasına paralel olarak ötekinin nüfuzunun giderek zayıflamasıyla açıklamak mümkündür. Vilayetname böylece, XV. yüzyılda Anadolu'daki gayri Sünnî sûfî çevrelerde artık bir tek ismin, Hacı Bektaş-ı Velî'nin hakim olduğunu da göstermiş olmaktadır.