Dünya

Suriye’deki Nazi Subayları ve İşkence Yöntemleri

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte savaş suçlusu olarak ilan edilen yüzlerce üst düzey subay dünyanın farklı yerlerine dağıldı. Bu subaylar gittikleri yerlere işkence yöntemlerini de götürdüler. Gidilen yerlerden biri de Suriye, götürdükleri işkence yöntemlerinden birisi ise Alman Saldalyesi olarak bilinen Der Deutsche Stuhl idi.

Abone Ol

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Nazi savaş suçlularının önemli bir kısmı Latin Amerika ülkelerine kaçtıysa da Suriye gibi Orta Doğu ülkeleri de bu isimlerden bazılarını bünyesine kattı.

Yeni kurulan veya bağımsızlığını yeni kazanan Arap devletleri, hızla modern bir istihbarat ve güvenlik aygıtı oluşturma ihtiyacı içindeydi. Nazi subayları, özellikle Avrupa’daki baskı ve zulüm yöntemleri konusundaki “tecrübeleri” nedeniyle, bu devletlerin istihbarat yapılanmalarına kısa sürede nüfuz ettiler. Suriye’nin bu süreçteki konumu, söz konusu Nazi subaylarının “baskı tekniklerini” kurumsallaştırmaları açısından kritik bir örnek teşkil etti.

Nazilerin Kilit İsmi, Alois Brunner

Alois Brunner, Adolf Eichmann’ın sağ kolu ve toplama kamplarına Yahudi sevkiyatının başlıca sorumlularından biriydi. Fransa mahkemelerince gıyabında idama mahkûm edilen Brunner, yakalanma korkusuyla uzun süre Almanya içinde sahte kimlikle dolaştı. En nihayetinde, Franz Rademacher gibi diğer Nazi subaylarının yönlendirmesiyle 1950’lerin ortalarında Şam’a kaçtı ve orada Dr. Georg Fischer takma adıyla yaşamaya başladı.

Rademacher ve “Davetiye”

Nazi Almanyası Dışişleri Bakanlığı'nda Holokost planlayıcılarından biri olarak çalışan Franz Rademacher, savaş sonrasında da Orta Doğu’ya gidip geldi. Rademacher’in, Brunner’ın Suriye’ye geçişini teşvik eden kişi olduğu sıkça dile getirilir. Bazı kaynaklara göre, Şam’daki ilk döneminde bitkisel tedaviyle uğraşan bir “doktor” kimliği altında varlığını saklayan Brunner, aynı ofisi Rademacher’le (ve dolaylı biçimde Amerikan ile Alman istihbaratıyla) paylaştı.

Brunner ve benzeri Nazi subayları, yeni kurulan Suriye istihbarat kurumunun otoriter zeminini güçlendirdi. Özellikle Abdülhamid es-Serrac döneminde, Nazi uygulamalarıyla harmanlanmış sert bir güvenlik aygıtının temelleri atıldı. Ardından gelen siyasi gelişmelerle birlikte Hafız Esed, Hava Kuvvetleri İstihbaratını (muhaberat) kurarken de bu “Nazi mirası”nın tekniklerinden yararlandı.

Nazi İşkence Tekniklerinin Suriye’ye Aktarımı Nasıl Oldu?

Suriye’deki en bilinen işkence yöntemlerinden biri olan “Alman Sandalyesi” (Der Deutsche Stuhl), Nazi Almanyası’ndaki işkence ekipmanlarından esinlenmiştir. Tarihçilerin ve tanıkların aktardığına göre, Brunner gibi isimler bu tekniği bizzat Suriye cezaevlerine taşıdı. Sandalye, kurbanın omuriliği üzerinde yoğun baskı oluşturarak kalıcı sakatlık ya da yoğun ağrı yaratacak şekilde tasarlanmış.

Hapishane Mimarisi ve Sistemi

Bazı araştırmacılar, Sednaya Hapishanesi gibi Suriye’deki önemli cezaevlerinin mimarisinin, Nazi kamp ve cezaevi modellerinden esinlendiğine işaret eder. Örneğin, iddia edilen fırın ya da krematoryum benzeri yapıların, Nazi ölüm kamplarını andırdığı öne sürülür. Nitekim çeşitli uydu görüntüleri ve tanık ifadeleri, Suriye hapishanelerindeki infaz ve ceset imha yöntemlerinin Nazi pratiğiyle benzeştiği iddialarını güçlendirmiş.

Walter Rauff ve Alman Askerî Misyonu ve Gezici Gaz Odaları

“Gezici gaz odaları”nın mucidi olarak da bilinen Walter Rauff, bazı kaynaklara göre bir süre Suriye’de kalarak “Alman Askerî Misyonu” adı verilen bir oluşumu kurmuş ya da bu sürece önderlik etmiştir. Wehrmacht veya SS gibi Nazi birimlerinde görev yapmış onlarca subay da benzer şekilde Suriye ordusuna danışmanlık yapmış.

Rauff ve beraberindeki Alman subayların Suriye ordusuna “taktik, lojistik ve stratejik” alanlarda danışmanlık yaptıkları dile getirilir. Örneğin, topçu veya tank birliklerinin modernizasyonu, askeri istihbarat yapılanmasının kurulması, sorgu yöntemleri gibi konularda Nazi deneyimlerini aktardıkları iddia ediliyor.

Alman İstihbaratı ve Suriye

Yayımlanan bazı Alman istihbarat (BND) belgelerine göre, Alois Brunner’ın 1960’tan itibaren Suriye’de yaşadığı ve Almanya’nın bunu bildiği bilinir. Hatta BND’nin kurucusu Reinhard Gehlen dahil, üst düzey Alman yetkililerin, Brunner gibi isimlerin Suriye’ye kaçışı ve orada yasal statü kazanmaları için kolaylık sağladığı öne sürülüyor. 

Konuya dair kapsamlı belgelerin, 1990’larda büyük oranda imha edildiği veya devlet sırrı kapsamında tutulduğu biliniyor. Alman basını ile istihbarat teşkilatı arasında bu belgelerin açıklanması konusunda uzun süren hukukî çekişmeler yaşandı. 

İşkence yöntemlerinin Suriye'ye aktarılmasındaki rollerine ilişkin olarak, Federal Arşivler'de (Bundesarchiv) bunu doğrulayan herhangi bir belgeye rastlamadığını söylüyor, ancak Suriye'de, özellikle "Alman Sandalyesi" olarak bilinen yerde bu yöntemlerin kullanıldığına dair "işaretler" olduğunu ekliyor.

Nazi Tecrübesi Nasıl Etkili Oldu?

Savaş sonrası Almanya’da kovuşturmadan kaçan bazı Nazi subaylarının, Suriye istihbarat ve ordu teşkilatlarında görev alarak oradaki baskı aygıtının yapı taşlarını şekillendirdikleri anlaşılmakta.

Bazı iddilara göre, 200 Nazinin Suriye'ye kaçtığını tahmin ediliyor ve aralarındaki askeri personelin Suriye ordusu ve askeri istihbaratında "hayati danışmanlık görevleri" yerine getirdiğini, "orduya ve askeri istihbarata taktik, lojistik ve stratejik tavsiyelerde bulundukları" söyleniyor. 

“Alman Sandalyesi” gibi işkence yöntemleri, Suriye’deki siyasi tutukluların sistematik biçimde maruz kaldıkları en ağır ve acımasız uygulamalardan biri hâline gelmişti.

Alman, Amerikan ve hatta Vatikan kurumlarının da Nazi subaylarının kaçışına göz yumması, Suriye’deki muhaliflere yönelik baskı politikalarının “teknik alt yapısının” dışarıdan sağlanmasına sebep olmuştur. Sadece Brunner değil, diğer kimi yüksek rütbeli subaylar da Suriye güvenlik bürokrasisinde kritik roller üstlenmiş.

Suriye rejiminin uzun yıllar bu geçmişi resmen kabul etmemesi, aynı şekilde bu Nazilerin “Suriye’deki son”larının da net şekilde aydınlatılamamasına yol açmıştır. Kimileri lüks içinde yaşadı, kimileri ise istihbaratın kontrolünde yok olup gitti. Bu çelişkili iddialar, tarihçilerin ve araştırmacıların halen net bir sonuca ulaşamadığı bir konu.


Nazi Tecrübesi Nasıl Etkili Oldu?

Savaş sonrası Almanya’da kovuşturmadan kaçan bazı Nazi subaylarının, Suriye istihbarat ve ordu teşkilatlarında görev alarak oradaki baskı aygıtının yapı taşlarını şekillendirdikleri anlaşılmakta.

Bazı iddilara göre, 200 Nazinin Suriye'ye kaçtığını tahmin ediliyor ve aralarındaki askeri personelin Suriye ordusu ve askeri istihbaratında "hayati danışmanlık görevleri" yerine getirdiğini, "orduya ve askeri istihbarata taktik, lojistik ve stratejik tavsiyelerde bulundukları" söyleniyor. 


“Alman Sandalyesi” gibi işkence yöntemleri, Suriye’deki siyasi tutukluların sistematik biçimde maruz kaldıkları en ağır ve acımasız uygulamalardan biri hâline gelmişti.

Alman, Amerikan ve hatta Vatikan kurumlarının da Nazi subaylarının kaçışına göz yumması, Suriye’deki muhaliflere yönelik baskı politikalarının “teknik alt yapısının” dışarıdan sağlanmasına sebep olmuştur. Sadece Brunner değil, diğer kimi yüksek rütbeli subaylar da Suriye güvenlik bürokrasisinde kritik roller üstlenmiş.

Suriye rejiminin uzun yıllar bu geçmişi resmen kabul etmemesi, aynı şekilde bu Nazilerin “Suriye’deki son”larının da net şekilde aydınlatılamamasına yol açmıştır. Kimileri lüks içinde yaşadı, kimileri ise istihbaratın kontrolünde yok olup gitti. Bu çelişkili iddialar, tarihçilerin ve araştırmacıların halen net bir sonuca ulaşamadığı bir konu.

Peki Alman Subayları Ne Oldu?

Alois Brunner (Şam’da yaşayan en üst düzey Nazi subayı)

Adolf Eichmann’ın sağ kolu olan ve Fransa’da gıyabında idama mahkûm edilen Brunner, 1950’lerden itibaren “Dr. Georg Fischer” takma adıyla Suriye’ye yerleşti. Suriye istihbarat kurumlarının yapılanmasında danışmanlık yaptı, “Alman Sandalyesi” gibi işkence yöntemlerinin cezaevlerinde yaygınlaşmasında etkili oldu. Bazı kaynaklara göre 2001 yılına kadar Şam’da yaşadı ve orada öldü. Kimi iddialarda rejim tarafından hapsedildiği ve işkenceyle öldüğü, kiminde ise refah içinde öldüğü söyleniyor. Resmî bir mezar yeri veya kesin ölüm belgesine ise ulaşılamadı ve ölümü hakkında  Dolayısıyla tam olarak nasıl veya ne zaman öldüğü kesinlik kazanmadı.


Walter Rauff (Gezici gaz odalarının mucidi)

Bazı rivayetlere göre İtalya’dan Suriye’ye kısa süreliğine geçti. Suriye’de kısa bir süre kalarak, Almanya’dan gelen Nazi subaylarının bir kısmını “askerî danışman” sıfatıyla organize etti. Nihayetinde Güney Amerika’ya (Şili’ye) yerleşti ve 1984’te orada öldü.

Franz Rademacher (Nazi Dışişleri Bakanlığının kilit ismi)

Mısır, Tunus ve Suriye arasında gidip gelerek; Brunner gibi isimleri Orta Doğu’ya “davet” eden kişiydi. Brunner’ın etkisiyle bir süre Suriye’de yaşadı; ardından istihbarat çatışmaları ve ABD’nin baskılarıyla ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 1966’da Almanya’ya döndüğünde 5 yıl hapis cezası aldı ancak tek bir gün bile hapis yatmadı. Böylece Almanya’da dosyası kapandı. 

Suriye’de bulunan diğer düşük rütbeli Nazi subayları

Çoğu Wehrmacht veya SS kökenli olup 1950’lerde Suriye ordusuna ve istihbaratına askerî danışmanlık yaptı. Taktik, lojistik, istihbarat yapılanması ve hatta sorgu teknikleri gibi konularda “uzman” olarak görev aldılar.