Sükût-u Lisan Selamet-i İnsan

Abone Ol

İNSANA beyan özelliği verilmiş. Diğer varlıklardan bizi ayrıştıran en mühim özelliklerimizden birisi konuşabilmemiz, anlamlı cümleler kurabilmemizdir.

Meramımızı doğru ifade edebilme, duygularımızı ve düşüncelerimizi muhatabımıza anlaşılır şekilde sunabilme asla vazgeçemeyeceğimiz bir yetenektir.

Nebi’ler tebliğlerini lisan ile yapar hâl ile gösterirler. Muhataplarının akıl ve kalplerine vahiyle seslenirler. Yüce kitabımızın kendisini “Beyyine” sağlam bilgi, anlaşılır beyan olduğunu da düşündüğümüzde mesele daha net olarak anlaşılır.

Dolayısıyla insana beyanın öğretilmesi meselesi üzerinde düşünmeliyiz.

KONUŞMANIN her türü beyan sıfatını taşır mı? Hayır.

Beyan yalandan, yanlıştan, katışık olmaktan azade sarih olmalıdır. Anlaşılır doğrulardır. Kesin bilgi demektir ve kanıta dayanır. Aklın güzelliğini kalbin nahifliğini barındırır.

Bizler Rabbimizin lütfettiği bu yetiyi ne yazık ki genellikle yanlış yönde kullanırız. Yanlışı ve yalanı lisan ile söyleriz. Doğru olmayan şahitlikleri yine dilimizle ifade ederiz. Savunma ve saldırılarımızda da yine lisanın imkanlarını kullanarak cerbezeye yelteniriz. Doğruların üstüne yanlışın çulunu dil ile örteriz. Kendimizi haklı, muhatabı haksız çıkarmak için kelime oyunlarına kalkışırız.

Bunun altında çoğu defa yanlış anlama yattığı gibi kimi zamanda nefsin üflemeleriyle etkisi altına girdiğimiz kötücül duyguların dışa vurumu ile gerçekleşir.

KONUŞMA beslenme kaynaklarını açığa çıkarır. Kişinin seciyesidir. Karakter ve kişiliğinin göstergesidir. İlmin derinliği ve ihatasını da burada bulmak mümkündür, irfanın ışıltısı ve müsamahasını da…

Cehaletin kabalığı ve nobranlığı da aynı şekilde kendini evvela lisan ile ortaya koyar. Kişinin mevcut olan menfi hasılasını ne kadar gizlemeye çalışsa ve kibarlıkla örtmeye gayret etse de lisan onu öfke, kızgınlık, haset ve kendini saldırı altında hissetme gibi yanlış algılar harekete geçtiğinde bir biçimde açık eder. Anlamsız lakırdılar, kişiyi suçlayıcı hücumlar, savunma perdesi altına gizlenmiş saldırılar bu durumlarda daha fazla saklanamaz ve aşikâr olur.

 …

USTA muhabbetin en harlı zamanlarında birden vakfe yapar ve “Sükût-u lisan, selâmet-i insan, mü’mine nişan” derdi. Onun için konuşmak, ifade, beyan ne kadar önemliyse yerinde ve zamanında sükût etmek, sessizliği tercih etmek yine o kadar değerliydi.

Bu bir terbiye metoduydu.

Yerinde konuşmak ve gerektiğinde sükût libasına bürünmek çok mühimdi.

SÜKÛT etmek elbette hakikatin dile gelmesini engellemek için değildir. Tersine nefsin ve şeytanın iş birliğinin ortak ürünü olan can yakıcı, ötekileştirici, sınıflayıcı, öfkeyi kaynak alan cümlelerin önüne set çekmek anlamına geliyordu.

Yerinde konuşmak, duygu ve düşüncelerini doğru ve anlaşılır biçimde ifadeye getirmek ne kadar mühim ve insanî bir borçsa yerinde lüzumu kadar sessizliğe sığınmak anı şekilde aklın bir gereğiydi.

Sözü değerli kılan sükûtun varlığıdır.

Sözü kıymetli olanlar sessizliği de bilenlerdir.

ANLAMSIZ sözler sadece dünya hayatının ritmini bozmakla kalmaz ebedi yurdumuzu da tehlikeye sokabilir. Bu nedenle dikkat çekmek için “Sükût-u lisan, selâmet-i insan” denilmiştir.

Ayrıca inanmış bir kalbin nişanı olması da düşündürücüdür.

TAKVA farkındalıktır.

Sabit değerlere sahip olmak ve bu ölçülere göre yapıp eylemektir. Hikmet üzere yol almaktır.

Aklın bir parçası olan vicdanı işlevsiz bırakmamaktır.

Aklını kullanmayan özgür olmadığından kalbine ve vicdanına göre değil öfkesine, heveslerine, hissiyatına, çıkarlarına göre dilini kullanan, hür bir insanın en mühim özelliği olan ilkelere göre hareket etmekten uzak düşer. Böyle olduğunda da “Dil belasına” yakalanır.

İnsan nerede olursa olsun, hangi mevki veya makamı işgal ediyor olursa olsun “Dil belasına” yakalanmışsa özgürlüğünü kaybetmiş, ilkeli davranmak anlamına gelen akıldan istifa etmiş demektir. Bu bakımdan azami dikkati gerektirir.

YERİNDE konuşmayan kayıplıdır. Doğru kelimeler seçemeyen zarar eder.

Lazım gelen yerde sükût edemeyen de sukut eder. Düşer.

Bu sebeple bırakın boş söz söylemeyi, kırıcı laflar etmeyi yüce kitabımız mü’mini tarif ederken onların boş söz işittikleri zaman bundan yüz çevirdiklerini beyan ediyor.

SÖZ kıymetlidir. Onarır. Kalkındırır. İmar ve inşa eder. Dertleri azaltır, mutlu anlar hediye eder.

Susmak yani sükût etmek mühimdir. Kırmaktan, yıkmaktan, ötekileştirmekten, tahrip etmekten, yaralamaktan ve huzur kaçırmaktan alıkoyar.

Yerinde konuşmak aklın eseri ise gerektiğinde sükût etmek kalbin güzelliğidir.

Ve her ikisi de selâmet-i insan ve mü’mine nişandır.

Ya Selam!