Ehli nasihat, ecdadın o bâş tacı edilesi sözlerini hatırlama
vaktidir. Belki denecektir ki bu saatte hatırlanmasının kime ne
faydası var? Doğrudur ama bazı hâdiseler yaşanmadan öğütlerin
değeri anlaşılmaz. Ulema, evliya, ak sakallı bilge ecdad, ulu
sözlerden hareketle der ki:
-Bütün sırlarını dostuna açma; gün gelir düşman olabilirsin...
Düşmanına da ağzını doldurup doldurup hakaret etme; gün gelir dost
olur mahcup duruma düşebilirsin!"
Eski günlerdeki parti liderlerinin cenazelerde bile
konuşmamalarını, el sıkmamalarını, bu tutumlarının ülkeye çok şey
kaybettirdiğini çok hatırlattık. Üslubun, sözlerin daha özenli
olmasının faydalı olacağına, köprülerin atılmasının kimseye bir şey
kazandırmayacağına dikkat çektik.
Buna rağmen hiç kimse boğazın dokuz boğum olduğunu düşünerek
konuşmadı. Konuşmalar "urun söyletmen!" celallenmesiyle öfkeyle
yapıldı... Onları dinlediğimizde şöyle düşünmekten kendimizi
alamadık: "Bu insanlar birbirlerinin yüzüne nasıl bakıyor, nasıl
selamlaşıyorlar?"
Eminiz ki milyonlarca vatandaş da böyle düşünmüştür.
Kavga edenler, aynı mahallede komşulardı. Hâle bakınız ki kader,
galiz cümlelerle yekdiğerine taarruz eden bu komşuları birbirinin
külüne muhtaç, mikrofonlarda, meydanlarda rakip parti başkan veya
camiasına bütün hıncıyla yüklenen insanları hükümet kurmak için
diğerine mecbur etti.
Bir parti, hükümet olmak için seçime girer. Dolayısıyla memleketi
hükümetsiz bırakmamak her partinin varlık sebebidir. Hâlbuki dünya
görüşleri, üslupları, birbirlerine karşı besledikleri fikir ve
hisler itibariyle bu partiler arasında neredeyse müşterek bir taraf
kalmamıştır. AK Parti ve MHP arasında bile sağnak sağnak öfkeler
yağdı.
Bu sebeple "bir musibet bin nasihatten evladır" hükmü gereği umulur
ki politikacılar, partiler, sözcüler, belediyeler, genel başkanlar
bu çıkan neticeden ibret alır ve ders çıkartırlar. Her şey akışında
gitseydi 7 Haziran’dan sonra yazacağımız bir yazıda "devlet günü"
gibi "muhalefet günü" ihdas edilerek Başbakanın haftada veya 10
günde hiç olmazsa onbeşte bir muhalefet liderleriyle istişari
toplantılar yapmasını teklif edecektik. Çünkü yabancılaşma
başlamıştı… Seyir makul değildi.
Fikirlerin, tekliflerin yerini öfkeler aldığından, ortak taraf
neredeyse kalmadığından bugün bir koalisyon kurulması çok zordur.
Kurulsa da yaşaması mümkün görünmüyor. 3 veya 6 ayda bir hükümet
değiştirmek sadece zarar verir. Hele parti liderleri Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın davetine icabet etmeyerek Beştepe’ye gitmezlerse
-ki o ihtimal mevcut- bu zorluk daha da artacaktır. Bundan dolayı
Cumhurbaşkanı da önce AK Parti genel başkanı sn Davutoğlu'na,
kuramazsa CHP genel başkanı sn Kılıçdaroğlu'na hükümeti kurma
vazifesini tevdi edeceğini olmazsa seçimlerin yenileneceğini ifade
etmiştir.
Başka çare yok, akıl için yol bir.
Çünkü olmayacak duaya âmin denmez. Temenniler ne kadar halisane
olursa olsun, gerçek başka. Gerçek o ki hâlihazırda partiler
arasında kan uyuşmazlığı benzeri bir siyaset uyuşmazlığı var. Fark
edilmeli ki 7 Haziran, vekil seçiminden ziyade ders seçimi
olmuştur. Her parti, her hususta kendini hesaba çekmelidir.
Öncelikle de iktidar partisi… Ak Parti, hangi fiili veya mânevi
hatalar işledi ki Türkiye, günü kurtaracak koalisyon
mecburiyetlerine düştü? Bu mesele, fikir haysiyetine sahip
dostlarla konuşulmalıdır.