EMPATİNİN olmadığı bir hayat düşünülemez. Empati kabiliyeti önemlidir. Geliştirilmesi lazım gelen bir duygudur ve psikolojik sağlığa işaret eder.
EMPATİNİN olmadığı bir hayat düşünülemez.
Empati kabiliyeti önemlidir.
Geliştirilmesi lazım gelen bir duygudur ve psikolojik sağlığa işaret eder. Yani önemli bir göstergedir.
Bir nevi hayatı anlama ve kavrama kapasitesidir.
Sosyal ve aile yaşamını yerli yerine oturtabilmek için bu yeteneğimizin gelişmiş ve kullanılıyor olması gerekir.
Muhatabımızın o an ne hissettiğini anlayabilmektir. Ne düşündüğünü kavramaktır.
Mühim bir gözlemdir.
Empati özgürlük gerektirir yani karşı tarafın ne düşündüğünü ve nasıl hissettiğini kendi hissiyatından azade bir şekilde anlayabilmek, bu hususta akıl yürüterek tahmin etmektir.
Anlamak, yaşananı onaylamayı gerektirmez. Kendini onun yerine geçirmeyi zorunlu kılmaz.
Yargılamayı içermez.
Sahih bir gözlem yapmak, durumu tespit edip hüküm çıkarmadan dinleyerek yerine getirilir.
…
SEMPATİ ise daha farklıdır.
Muhatabı haklı görmeyi getirir. Onaylamayı zorunlu kılar.
Kısacası bir yargı vardır ve bu yargı onun haklılığı üzerinde yorumlanır.
Duygusal yakınlıktır.
Muhataba sıcakkanlı bir yaklaşım söz konusudur.
Sevimli ve cana yakın bulmaktır.
Bu ise kişide doğal bir eğilim olarak ortaya çıkar. Yakınlık bu şekilde tesis edilir.
Buna duygu ve düşüncelerde tam bir örtüşme hali de diyebiliriz.
Sempati duyduğun kişi sevinirse sevinirsin, coşarsa coşarsın, mutlu olursa mutlulanırsın, üzülürse üzülürsün.
Onunla bir paralellik meydana getirirsin.
Tam bir duygudaşlık halidir.
Birlenmektir.
Dolayısıyla haksızlığa uğradığında birebir sana yapılmış gibi hisseder ve buna tepki geliştirirsin.
Sempatinin temel odağı muhatabın iyiliğidir.
Bu nedenle benimsediğin kişi, kurum ve kuruluşlara yanı sıra sosyal oluşumlara özdeşlik kurarak sahip çıkmaya ise sempatizanlık denir.
…
SEMPATİMİZİ doğru yönetemediğimizde sempatizanı olduğumuz kişi veya kurumların her şartta gözü kapalı olarak yanında oluruz.
Söylediklerini mutlak gerçekler şeklinde algıladığımızdan onlara yönelen her türlü yapıcı eleştiriyi bile düşmanca tavırlar olarak değerlendiririz.
Ve...
Refleksler geliştiririz.
Kayıtsız şartsız teslim duygusu yaşadığımızdan ve iflah olmaz bir taraftarlık hissine sürüklendiğimizden yakınlık duyduğumuz kişi ve kurumlar ile sosyal grupların her söylediğini kesin doğru kabul ederiz.
Sorgulamayız.
Analiz etme ihtiyacı duymayız.
Ve…
Karşı tarafın söylediklerine tamamen kulaklarımızı tıkarız. Kendimizi yankı odasına mahkûm ederiz.
Kesinlikle yanlışta olduklarını, çizgiyi aştıklarını, günaha girdiklerini hatta dinden çıktıklarını bile düşünerek şeytanlaştırır ardından ise düşmanca tavırlar sergileriz.
Bizim için sempatik refleks olan bu tutum artık karşı taraf için anti sempatik bir reflekse dönüşmüştür.
…
SÖMÜRÜ işte bundan sonra başlar.
Bu duygumuzu yöneten hileci profesyoneller sempatik reflekslerimizi körükledikçe körüklerler.
Gazı verdikçe verirler.
Kömürü altın, altını kömür göstererek göz boyamaya, gönül karartmaya devam ederler.
Ve böylece bizi asla düşünmeyen köleler haline getirirler.
Bundan sonra ise yaptırmak istedikleri her şeyi gerçekleştirdikleri algı oyunları ve manipülasyonlarla rahatlıkla elde ederler. Cephelerde bizi savaştırır kendileri geride sefalarını sürerler.
Demem o ki; evet, empatimiz olsun, sempati hissettiklerimizde olmalı ama sempatizan aşırılığına sürüklenip güdülenmeye fırsat tanımayalım.
Aklımızı kullanım, muhakememizi devreye alalım, kalbimizi işletelim, gözlemden ve veriden uzak kalmayarak dengeyi muhafaza edelim.
İnsan ilişkileri ve şeytanî eğilimler konusunda bir kere daha yüce kitabımızın önüne oturup anlamaya dayalı sahih bir okuma yapalım.
Ve sempatik refleksimizin anti sempatik reflekse dönüşmesine izin vermeyelim.
Ya selam!