ŞAŞTIM KALDIM !
Yüce Rabb’im bizleri şaşırtarak istikametimizi bozmasın. Nereye gideceğini ne yapacağını bilemeyen insanın sonunun felaket olacağı kaçınılmazdır. Onun için ister şahıs isterse kurum istikametini bozmadan yoluna devam etmek için dış etkiler karşısında dimdik ayakta kalmasını bilmelidir.
Ya değilse verilecek küçük bir taviz bile yalpalamamıza sebep olabilir ki toparlanmamız için uzun bir süreç gerekebilir. Onun için yumruk ne kadar sert olursa olsun sendelemeden; övgüler veya yergiler ne kadar abartılı olursa olsun etkisine kapılmadan durduğumuz yerde sapa sağlam durmalıyız.
Yoğunluklu bu hafta olmak üzere son bir ayın en çok tartışılan kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı olup övgü ve yergilerin muhatabı olmuştur. Bir kurumun bu kadar kısa zaman dilimi içinde hem övgüye hem de yergiye muhatap olmasına ŞAŞTIM KALDIM!
Uzak değil, daha birkaç hafta önce Aydınlık Gazetesi patentli “Diyanetin Gizli Tarikat Raporu” başlığıyla bir rapor yayınlanmış, bu rapor içeriğindeki bilgilere dayalı olarak bir çok sitede menfi yönde değerlendirmeler yapılmıştı. Bu raporla Diyanet belli kesimlerin övgüsüne mazhar olmuş bu minvalde yazı ve paylaşımlar medyada yer bulmuştu. Bu övgülerden biri de Doğu Perinçek’e aitti.
Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanan 06.08.2019 tarihli “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Önemi” başlıklı yazısında;
“Tarikat ve cemaatler, her fırsatta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını talep ederler. Onlara göre, “Diyanet İşleri Başkanlığı din özgürlüğüne aykırıdır, devletin dinsel hayatı denetlemesine yarayan bir örgütlenmedir.” Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Atatürk tarafından niçin kurulduğunu daha iyi anlayabiliriz…
Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Devriminin bir kurumudur ve bakın bugün Türk Devriminin tarikat ve cemaatlerden arınma programına hizmet eden bir rapor yayınlamıştır. Raporun içeriği kadar önemli olan bu raporun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın imzasını taşımasıdır. Aslında imza, Atatürk’ündür. “ ifadeleriyle Diyanet tarafından hazırlandığı iddia edilen raporla ilgili Diyanet’e övgülerde bulunmaktadır.
Diyanetin böyle bir raporu var veya yok bilmiyorum; çünkü, Cumhurbaşkanı Yardımcımız böyle bir raporun olmadığını açıkladı. Buna rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından raporu doğrulayan veya yalanlayan bir açıklamaya rastlayamadım. Eğer böyle bir rapor yok da Diyanet’in adı kullanılarak hazırlanmışsa bu büyük suç olup Diyanet İşleri Başkanlığı ilgili kişi veya kurumlar hakkında suç duyurusunda bulunmalıdır. Varsa kamuoyuna böyle bir raporun olduğunu açıklanmalıdır ki yanlış algılara sebebiyet verilmesin.
Belli kesimlerce övgülere mazhar olan Diyanet çok geçmeden 30 Ağustos Cuma günü camilerde okuttuğu “30 Ağustos Zaferi” ile ilgili hutbenin içinde Atatürk’ün adının geçmemesinden kaynaklı belli kesimler; “1924 yılında Atatürk'ün talimatıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, 30 Ağustos Cuma Hutbesi'nde Atatürk'ten bahsetmedi” gerekçesiyle ağır eleştirilerin muhatabı olmuştur. Hatta caminin birinde cemaatin içinden bazıları bu duruma tepki göstererek camiyi terk etmişler. Bazı siyasi tepkiler de şöyle:
CHP Sözcüsü Faik Öztrak; “Cüppelerini derhal çıkarsınlar. Diyanet, 30 Ağustos'ta Atatürk'ün adını hutbede geçiremedi. Bu cumhuriyeti kuran Atatürk'ü cuma hutbesinde anmadı. Gazi Mustafa Atatürk'e sansür ilk değil. 15 Mart'ta Çanakkale cuma hutbesinde yine adına yer vermedi. 10 Kasım'da bir rahmet dahi dilenmedi.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Basın
Danışmanı Yıldıray Çiçek;
“Atatürk'ü sevmiyorsan, onun
kurduğu kurumda ne işin var?" başlıklı yazısında “Prof. Dr. Ali
Erbaş'ın Atatürk'e alerjisi varsa, düşmanlığı sürekli büyüyorsa ve
kendini bu konuda düzeltemiyorsa yapması gereken "Atatürk gibi birinin kurduğu kurumda benim yönetici olmam
ruhuma, düşüncelerime, fikirlerime aykırı " diyerek
istifasını bugün sunması doğru olacaktır."
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç; “İlahiyat fakültesini, imam hatipleri, Diyanet’i Atatürk’ün önderliğinde CHP kurdu. Diyanet, Diyanet’i kuran liderini yok etmeye, unutturmaya çalışıyor. Onu camilerdeki hutbelerden, dualardan yoksun bırakıyor. Bu ülkenin var olmasını, ezan seslerinin minarelerden yükselmesini sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna bir Fatiha’yı çok görüyor.”
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray: “Zamanlama planlı ve Atatürk’e düşmanlığın sergilenmesine yönelik. Atatürk ve Türk düşmanlığı Diyanet’e taşınıyor. Mesaj bu. Diyanet’le hıyanet yan yana gelmemeliydi. Başkan derhal görevden alınmalı.”
İhsan Şenocak Hoca 30 Ağustos Akşamı Konya’daki Konferansta; “noksanlarına, eksiklerine rağmen Diyanet’in Peygamberimiz(as)’i temsil ettiğini” söyleyerek yukarıdaki tanımların aksine bir değerlendirme de bulunmuştur.
-Şaştım kaldım!
Şunu da belirteyim; benim tepkim, hutbe de Atatürk adının geçip geçmemesine değil; yaşanan her türlü olaya ölçüsüz, sınır tanımadan verdiğimiz tepkileredir.
Yukarıdaki açıklamalara göre; Diyaneti, siyasetin tanımladığı gibi bir kurum olarak mı yoksa İhsan Hoca’nın tanımladığı gibi Peygamber Efendimiz(sav)’in temsil edildiği bir kurum olarak mı görmeliyiz?
Şaştım kaldım desem de aslında şaşırmadım; hepsine verilecek bir cevabım var elbet; ancak, susmak içimi acıtsa da susmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum!
-Biraz da siz düşünün!