Kendilerine “Kurancı” diyen veya bu misyona sahip olduğunu söyleyenlerin bu iddialarında asla samimi olmadıklarını, pek çok meselede Kuran’la çeliştiklerini bir evvelki yazımızda belirtmiştik. Bu yazıda onların bu çelişkilerine “sahabe-yi kiram” üzerinden bakacağız.
Kendilerine 'Kurancı' diyen veya bu misyona sahip olduğunu söyleyenlerin bu iddialarında asla samimi olmadıklarını, pek çok meselede Kuran'la çeliştiklerini bir evvelki yazımızda belirtmiştik. Bu yazıda onların bu çelişkilerine 'sahabe-yi kiram' üzerinden bakacağız.
Önce Kurancı diye adlandırılan bu taifenin sahabeye bakışını ifade edelim:
Onlar sünnet ve hadisleri 'rivayet' diyerek dışlayıp küçümsedikleri ve de şaibe altına aldıkları için, Hz. Peygamberin (s.a.v.) asr-ı saadette dini gerek kendi şahsındaki yaşayış şeklini, gerekse sahabe toplumuna uygulatışını esas almazlar. Hatta bazıları 'tarihsellik' iddiasıyla bu yaşayış ve uygulamaların o döneme ait olduğunu söylerler. On dört asırdan bu yana yaşanagelen İslam'ı beğenmezler, sorunlu görürler, insafsızca tenkit ederler. İslam'ı sadece kendilerinin anladığını, Kuran'a ancak kendilerinin mana verebileceğini iddia ederler. Kendilerinin bu bozuk zihniyeti dışında kalan her şeye de 'gelenek' derler.
Onlara göre asr-ı saadet İslam'ının, sünnetin, hadisin, sahabenin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Kuran'a sadık olduklarını, ona harfiyen uyduklarını söyleyen bu güruhun, esas aldıklarını iddia ettikleri Kuran, bakalım sahabe hakkında ne diyor:
1- Sahabenin İstikamet Göstergesi Olması:
Sahabenin İslam'da uyulması gereken bir yolda oldukları Kuran'da şöyle anlatılır:
'Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.' (Nisa: 115.)
Dikkat edilirse bu ayet-i kerime tam da Kurancı denen bu zümreyi tarif ediyor.
'Kim kendine doğru yol besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkarsa…' ifadesi, Müslüman bir anne babadan doğup, İslami gerçeklere vakıf olduktan sonra Hz. Peygamberin sünnet ve hadislerini reddedenleri de içine alır. Çünkü bu, Hz. Peygambere karşı çıkmak manasına gelir.
Ayetin devamı ise çok ilginç ve önemlidir. 'Müminlerin yolundan başkasına uyup giderse…' ifadesinde, Allah'a ve Resulüne itaatten bahseden diğer birçok ayet-i kerimeden farklı olarak 'müminlerin yolundan' bahsediliyor.
Bilindiği üzere Nisa Suresi 59. ayette 'Allah'a, Resulüne ve sizden (yani müminlerden olan ) ulû'l- emre itaat'ten bahsedilir. Tefsirlerde buradaki ulû'l- emrin icma-yı ümmet ve kıyas-ı fukahayı (müçtehidin içtihadını) da içine aldığı ifade edilir. (Bak: Hülasatu'l Beyan, ilgili ayetin tefsiri.)
Nisa Suresi 115. ayetteki 'müminlerin yolu'ndan maksadın da icma-yı ümmet olduğu ifade edilmektedir.
Elbette ki icma-yı ümmet deyince bunun merkezinde ve başında sahabe-yi kiram bulunur.
Demek ki Allah'a ve Resulüne itaatten sonra, Allah'ın emri gereği, bu itaati tamamlar mahiyette, gerçek müminlerin, yani sahabenin yoluna da uymak gerekmektedir.
Hatta sahabenin yoluna uymak, sahabeye tabi olan tabiîn ve tebaitabiînin yolunu da içine alır. Bunu, bu üç nesli metheden şu hadis-i şeriften anlıyoruz:
'İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir.' (Buharî, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27; Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214. )
Onun için, Nisa Suresi 115. Ayetteki bu 'müminlerin yolu' tabiri çok anlamlıdır. Tefsirlerde bu mana hususiyle ele alınıp anlatılmaktadır. (Bak: Hak Dini Kuran Dili, c:3, s: 83-84.)
Bu gerçekler doğrultusunda diyebiliriz ki sahabenin yolu, dinimizde bir istikamet göstergesidir. Bunu Kuran söylüyor.
Halbuki Kurancılar buna 'gelenek' deyip geçiyorlar. İşte onların Kuran'la çelişir duruma düştükleri meselelerden biri bu.
2- Kuran'da Sahabenin Örnek Gösterilmesi:
Kuran'da sahabenin mümtaz vasıfları övülür ve bu nesil, tüm insanlığa örnek gösterilir. Bunu anlamak için Fetih Suresinin 29. ayetini mealen aktaralım:
'Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vadetmiştir.'
Görüldüğü gibi ayette Resulüllah Efendimizin yanındaki sahabenin vasıfları anlatılıyor:
Onların kafirlere karşı çok çetin ve şiddetli, kendi aralarında ise son derece merhametli oldukları, cemaat halinde rükû ve secde ettikleri, sabah akşam hep Allah'ın lütfunu ve rızasını diledikleri, imanlarındaki nurdan ve çok ibadet etmelerinden dolayı yüzlerinde adeta secde izi taşıdıkları haber veriliyor.
Ayetin devamından onların bu müstesna vasıflarının Tevrat ve İncil'in asıllarında anlatıldığını da öğreniyoruz ki bu, sahabenin tarih boyunca tüm imanlı nesillere örnek gösterildiği anlamına gelir.
Kuran onları hayırlı, bereketli ve hızla büyüyüp güçlenen bir nesil olarak, 'filizini çıkarmış, güçlenmiş, dimdik doğrulmuş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin'e benzetiyor ve bu misalin kafirleri öfkelendirmek için verildiğini bildiriyor.
Bu metih ve şeref övgüsünün sebebi, onların iman edip iyi işler yapmaları olarak anlatılıyor. Ayetin sonunda da 'onlara bağışlanma ve büyük mükafat vaadedildiği'ne vurgu yapılıyor.
İşte tüm bu özellikler gerçek, kamil bir mümin topluluğunu tarif eder. Burada zımnen onların örnek alınması gerektiğine işaret olduğu açıktır.
Kurancıların ise böyle kamil birer mümin olma dertleri olmadığı gibi, sahabe gibi örnek bir İslam toplumu oluşturma gayretleri de yoktur. Onların yaptıkları, keyfi yorumlarla Kuran üzerinde mantık oyunları oynamak, daha da vahimi, dinin emir ve esaslarını kuş beyinleriyle yargılamaya kalkışmaktır. Tabiatıyla onların bu hususta Kuran'la çeliştikleri, Kuran'a ters düştükleri ortadadır.
3- Sahabenin Şeref ve Fazilet Sahibi Olarak Kurtuluşa Ereceği:
Onların şeref ve fazilette zirveyi temsil eden mümtaz müminler olduklarını, Allahu Teala'nın onlardan razı olduğunu ve onları ebedi kalmak üzere cennetine koyacağını bize yine Kuran haber veriyor:
'İslam'ı ilk önce kabul eden muhacirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O'ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.' (Tevbe: 100.)
Ayette muhacir ve ensar ilk öncüler olarak anlatılırken, onların ardından gidenlerden de, onların yoluna uyanlardan da Allah'ın razı olduğu ve onların da cennete gireceği anlatılmaktadır.
Sahabenin ardından gidenleri bir başka yazıda gündem etmek üzere diyoruz ki, sahabenin bu yüce şerefi, üstün fazilet ve dereceleri, Allah'ın rızasını kazandıkları ve ebedi saadete nail olacakları bu kadar açık iken, bu keyfiyet nasıl olur da bir Müslümanı duygulandırmaz?
Nasıl olur da bir Müslüman onları örnek almaları gerektiğini düşünmez?
Bu ne büyük nasipsizlik ve de mahrumiyettir?
Tüm bu gerçekler Kuran ayetleriyle sabit değil mi? Evet.
Biz de ilke olarak bu yazılarımızda sünnet ve hadisleri dışladıklarından dolayı Kurancıların çelişkilerine Kuran'dan deliller gösteriyoruz. Ta ki Kuran hakkındaki samimiyetsizlikleri ve çelişkileri iyice anlaşılsın.
Mademki Kurancılar Kuran'a sadıktır, neden bu ayetlerin gereği yapılmadan, bu ayetler üzerine düşünülmeden bu gerçekler 'gelenek' diye basitleştirilip hafife alınıyor?
Netice olarak anlaşılıyor ki Kurancı denen bu kesim, bu ve daha pek çok konuda Kuran'la çelişen bir hal ve vaziyet içindedirler. Dahası maalesef Kuran gerçekleriyle çatışma halindedirler. Bunun yüzlerce örneğini -hem de ispatlı bir şekilde- ortaya koyabiliriz. Nitekim bu vadideki yazılarımız devam edecektir. Allah hidayet versin.