Paris’te dizayn edilen dünya: 1919-2019
Yüzyıl önce, dünyanın her yerinden devlet adamları, diplomatlar, entelektüller, profesörler, gazeteciler, ekonomistler, bankacılar, askerler, casuslar ve hukukçular Paris’e akın ediyordu. Soğuk kış ayında Paris’te hava saşılacak kadar yumuşaktı. Parklarda çimler hala yeşildi ve yağan yağmurdan dolayı Seine Nehri coşkun akıyordu. Birinci Cihan Harbi’nden çıkmış olan dünyada hüzün hakim olsa da, Paris’in ihtişamlı ve şaşalı güzelliği içinde galip devletler sanki bir karnaval tertip etmişti. Otellerde yer kalmamıştı. Restoranlar ve gece kulüpleri dünyanın dört bir yanından gelen delegeler ile dolup taşıyordu.
Kimler yoktu ki o yıl Paris’te: ABD Başkanı Woodrow Wilson’dan Fransa Başbakanı George Clemenceau’ya, daha sonra Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu olacak gazeteci Mao Zedong’dan Arap aleminin ünlü düşünürü Emir Şekip Arslan’a hemen hemen dünyanın birçok ünlü yüzü oradaydı. İngiltere 400 kişilik bir heyet ile Paris’teydi. Rusya, Japonya, İtalya vb 32 ülke heyetleriyle Paris’e gelmişken, Osmanlı’yı Sadrazam Tevfik paşa, namı diğer Ahmed Tevfik Okday bir heyet ile temsil etmişti.
Paris’teki otel lobilerinde çizgili pantolonlu ve frak ceketli diplomatlar yeni bir dünyadan bahsediyordu. Bazen kavgalara dönüşen bu tartışmalarda birileri çok sevinçli iken bazıları da çok hüzünlüydü. Hemen her gün toplanıyorlardı. Tartışıyorlar, konuşuyorlar, kavga ediyorlar, yeniden barışıyorlardı. Aralarında anlaşmalara varıyor, bir takım ittifakları kaleme alıyor, yeni ülkeler ve yeni kurumlar yaratıyorlardı. Birlikte yemek yiyor ve tiyatroya gidiyorlardı.
Paris’in her otelinden farklı sesler yükseliyordu: “Çin, Çinlilere aittir”, “Yahudilere devlet”, “Amerika dünyanın polisi olmalıdır”, “Amerikalılar evine dönmelidir”, “Rusların yardıma ihtiyacı var”, “Suriye Fransızlara verilmeli”, “Irak İngiltere’nin mandası olmalı” ve “kendi kaderini tayin”. Herkes yakınıyordu: Slovaklar Çeklerden, Hırvatlar Sırplardan, Araplar Yahudilerden, Çinliler Japonlardan şikayetçiydi.
Tüm bu hercümerç içinde Paris’te hararetli geçen tartışmalara ABD Başkanı Wilson’un görüşleri damgasını vurmuştu. “Halkların ya da ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ve “Milletler Cemiyeti Kurulması” gibi fikirler, Paris’teki tartışmaların ana noktasını oluşturmuştu. Wilson’un daha önce, Amerikan Kongresi’nin 8 Ocak 1918 tarihli birleşik oturumunda yaptığı konuşmada ilan ettiği ondört maddelik bu fikirler, tarihe “Wilson İlkeleri” olarak geçmişti. Bu fikirler, çöken imparatorluklar sonrası, mazlum halkların emperyalist-sömürgeci güçler karşısında bir umut ışığı olmuştu. Dünyanın ünlü entelektüelleri ve siyasetçileri her yerde bu düşünceleri tartışıyordu.
Yeni bir dünya kuruluyordu Paris’te. Heyetlerin sesleri kaygılıydı, yeni dünya düzeninin eskisinden daha iyi olacağından pek de emin değildiler. Batıda, doğudan gelme tehlikeli fikirler için kaygı duyulurken, doğu, batının materyalizmini bir tehdit olarak görüyordu. Avrupalılar bir daha ayağa kalkıp kalkamayacaklarını merak etmekteydi. Afrikalılar dünyanın kendilerini unutmuş olduğundan korkuyordu. Asyalılar geleceğin kendilerine ait olduğunu görüyor, bugünün sorun oluşundan kaygılanıyorlardı.
Sınırların değiştiği dünyada, havada yeni ekonomik ve politik fikirler dolaşırken, yeni bir düzenin kurulmakta olduğu duygusu vardı. Tehlikeli denecek kadar kırılgan gözüken bir dünyada, bu hem heyecan hem de ürküntü vericiydi. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu, Uzak Doğu Asya, Afrika ve Latin Amerika üzerine büyük güçlerin nüfuz kavgası çok çetin bir şekilde sürüyordu. Bu coğrafyadaki halklar, geleceklerinden habersiz bir şekilde Paris’te yapılan toplantıların neticelerini bekliyordu. Paris dünyanın hem hükümet merkezi, hem temyiz mahkemesi, hem parlamentosu olmuş, tüm korkularının ve umutlarının da odak noktası haline gelmişti.
Dünya tarihine “1919 Paris Barış Konferansı” olarak geçen toplantılar silsilesi altı ay boyunca devam etti. Ocak ayından Haziran ayına kadar sürdü. Paris Konferansı resmi olarak Ocak 1920’ye devam etti, ama o ilk altı ay en önemli süre oldu, çünkü kilit kararlar o zaman alındı, dünya siyaseti ve ekonomisini belirleyecek olan sonraki yıllar o zaman harekete geçirildi. Dünya böyle bir şey görmemişti ve bir daha da görmeyecekti.
Devletler adamları aylarca kaldıkları Paris’te, yeni dünya düzenin temelini atıp öyle ayrılmışlardı. Kimisi o toplantılardan zafer edasıyla çıktı kimisi de büyük bir mağlubiyet acısıyla ayrıldı. Osmanlıyı temsil eden Sadrazam Tevfik Paşa, dayatılan barış koşullarını ağır bulduğundan geri döndüğünde istifa etti.
Not: 1919 Paris Konferansı yazısına bir sonraki yazıda devam edeceğiz.