Ruslarla Türkler, benzer kutuplardır. Birbirlerini çekmek yerine itmeleri bundandır. Tarihte imzaları, mekânda eserleri, zamanda solukları vardır. Kuzey-güney hattındaki toprakların iki devi, Ruslar ve Türklerdir.

Devlet-i âli Osman ile Rus Çarlığı'nın yaptığı muharebeler toplandığında çeyrek asır tuttuğu görülür. Bu bir mekânın iki güçlü millete dar gelmesi keyfiyetidir. Türkler, İslâm öncesi Çinlilerle komşu iken İslâm sonrası da Ruslarla komşu oldular. İslâm öncesi Çinlilerle çarpışan Türk kılıcı, İslam sonrası Ruslarla çarpışır oldu. Haçlı muharebeleri bir ân için bir kenara bırakılırsa Karadeniz-Akdeniz-Hazar Denizi üçgeni, uzun asırlar boyu Osmanlı, Çarlık ve Acem devletleri güç mücadelesinin amansızca yaşandığı bir sahadır.

Yukarı Asya'ya medeniyet mührünü vuran dört millet vardır. Türkler, Çinliler, Acemler ve Ruslar. "Yukarı Asya" dememizin sebebi, İslâm Medeniyeti merkezli Arap kavmi gerçeğini ayırmak içindir. Endülüs'e kadar uzanır ki ayrı tir.

Yukarı Asya bu dört kavmin yoğurduğu topraklardır. Türkler, İslâm sonrasında Hindistan Babüroğulları, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Muhteşem Osmanlı devirleriyle sancak yükseltmiştir.

Önce Babürler, sonra Osmanlı Devleti, İngiliz kıskançlık ve entrikalarıyla zamana veda etti. Osmanlı Devletiyle Çarlık Rusyası’nın sonları âdeta eş zamanlıdır. I. Dünya Harbinde kaderleri, sanki iç içe geçti.

Çarlık Rusyası'nın 1917'de Sovyetler Birliği olarak değişime uğramasından sonra Osmanlı Devletinin benzer akıbeti yaşaması sadece 6 yıl sonradır.

Şaşılası gidişata bakmalı ki bu iki milletin yeniden yükselişi de benzerdir ve yakın tarihlidir. SSCB 1989'da yıkılınca devletteki yeni dönüşümün adı Rusya Federasyonu oldu. Türk Milletinin tarih içindeki devletler zincirinin unvanı "Devlet-i Ebed Müddet"tir. 1923'te sancılı bir değişim yaşayan Türkiye, sırtındaki ağır Kemalsit ideolojiye rağmen 1950 Yekinmesi, 1983 Silkinişi ve 2002 Hamlesiyle Osmanlı Türkiyesi oldu. 1989'da komünist ideolojiyi terk ederek yeni bir yola giren Ruslar, 10-15 yıllık bir yalpalamadan sonra toparlandı. Şimdi yeniden Çarlık Rusyası doğmuştu. Bu sırada dünya lider sıkıntısı yaşarken Türkler, Recep Tayyip Erdoğan ve Ruslar, Vladimir Putin adında iki lider çıkartmışlardı. Olanlar, zamanın, mekânın, sosyolojinin ve tarih seyrinin eseriydi. Mâşeri vicdan liderleri, liderler vakti iyi keşfetmişlerdi.

Bütün bunlarla Turgut Özal zamanından başlayarak Türkiye-Rusya İlişkileri yeni bir renk kazandı. Artık muharebe değil, ticaret yapılıyordu. İki millet de ön yargılardan kurtulmaktaydı. Büyük projelere imza atılmaktaydı. Türkiye, iş adamlarıyla Rusya’yı âdeta inşa ediyordu. Ama; bu güzel gidişatın ilânihaye devam etmesi mümkün değildi. İki milletin tarih sahnesine çıkıp bir kere daha gürbüzleşmesinden sonra kapışmamaları mümkün değildi. En nihayetinde bu coğrafya, bu iki deve dar gelecekti. Arap Baharı, bu kapışmayı çabuklaştırdı. Cereyan eden hâdiseler, "Harbi Umumi"nin muhasebesini görmektir. Eğer ilk harpte haklar adil bir şekilde pay edilseydi bugün Irak, Filistin Suriye vs mes'eleleri olmayacaktı. O günkü adaletsizlik, sonrasında peş peşe gelen Amerikan hatalarıyla birlikte Ruslar, Deli Petro'nun vasiyetini infaz etme talihini yakaladılar. Hiç hakları olmadığı hâlde Akdeniz'e, Suriye'ye girip oraya buraya saldırırken "biz buradayız!" diye meydan okumaktalar. Düşürülen uçak, o meydan okumaya okkalı bir ihtardır. Türkiye, "ben zaten buradayım!" demiştir.

Osmanlı Türkiyesi ile Çarlık Rusyası, ilk kapışmasını yaşadı. Dileriz son kapışma olsun. Ne var ki bu iki devlet, büyüdükçe coğrafya onlara yetmeyecektir. Hayat hükmünü, kader fermanını ifa etmekte. Savaşı önleyecek tek sebep kuvvetli olmaktır. Kuvvet caydırıcıdır. Namık Kemal bu sebeple öyle demişti: "Hazır ol cenge ister isen sulh-ü salâh!"