Ülkemizin nüfusu göreceli olarak artış gösterse de doğum hızının her geçen yıl hızla düşmesi geleceğimizin iyi olamayacağının en somut göstergesidir. Her ne kadar nüfusun çokluğu sosyo-ekonomik birçok sorunu beraberinde getirse de nüfus etkin ve verimli kullanılırsa bir ülke için büyük zenginliktir.
Ülkemizin nüfusu göreceli olarak artış gösterse de doğum hızının her geçen yıl hızla düşmesi geleceğimizin iyi olamayacağının en somut göstergesidir.
Her ne kadar nüfusun çokluğu sosyo-ekonomik birçok sorunu beraberinde getirse de nüfus etkin ve verimli kullanılırsa bir ülke için büyük zenginliktir.
Nüfusun önemi üzerinde durmadan bugün ülke olarak içinde bulunduğumuz doğurganlık hızı üzerinde TÜİK(Türkiye İstatistik Kurumu) verilerini baz alarak durmaya çalışacağım.
TÜİK 2020 Doğurganlık Hızı Raporuna göre;
Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade etmektedir.
Toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2020 yılında 1,76 çocuk olarak gerçekleşti.
Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2020 yılında 1,76 oldu.
Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldığını göstermektedir.
İşte tehlike burada!
2021 TÜİK verilerinde 2020 yılında 1,76 olan doğum hızının 1.70'e düştüğünü görüyoruz.
Bu 0,06 düşüş çok ciddi bir düşüş olup üzerinde ciddiyetle kafa yorulmalıdır.
Doğum hızı her yıl 0,06 düşüş gösterirse 10 yıl sonra 0,60 düşüşe tekabül eder ki, 2031 yılında doğum hızı 1,10'ya inmiş olur.
Bu durum ülkemizin geleceği için çok büyük felakettir!
Bugün gelişmiş diye nitelendirdiğimiz Avrupa ülkelerinin en büyük sorunu doğum hızının düşmesine bağlı olarak nüfuslarının ihtiyarlamasıdır.
2020 raporunda;
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2020 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin 1,83 çocuk ile Fransa olduğu, en düşük toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin se 1,13 çocuk le Malta olduğu görüldü.
Toplam doğurganlık hızı 2020 yılında binde 1,76 olan Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 3. sırada yer aldı.
Çok fazla istatistiğe boğmadan yukarıda da ifade ettiğim gibi 10 yıl sonra Avrupa Birliği ülkeleri içinde en düşük orana sahip Malta seviyesine inebiliriz!
İşte bu iniş tehlikeli bir iniştir.
Ayrıca, 1,70 Türkiye ortalamasıdır. Doğudan Batıya gittikçe bu oran farklılık göstermekte olup bu da ayrıca ele alınmalıdır.
Mesela, 2021 raporuna göre;
En yüksek olan 10 il:
Şanlıurfa 3,81, Şırnak 3,18, Mardin,2,78, Muş 2,77, Ağrı, 2,72, Siirt 2,71, Bitlis 2,65, Batman 2,57, Diyarbakır 2,54, Gaziantep 2,47,
En düşük olan 10 il:
Ankara 1,34, Gümüşhane 1,33, Giresun 1,33, Karabük 1,32, Çanakkale 1,32, Edirne 1,31, Kırklareli 1,29, Zonguldak 1,26, Bartın 1,26, Kütahya 1,21,
-Yukarıdaki verileri görünce ne düşündünüz?
Ne düşündüğünüzü az çok tahmin ediyorum; ancak, ben bunun üzerinde durmayacak, tehlikeli bir iniş içinde olan doğum hızının durdurulması ve yükseltilmesinin çareleri üzerinde kendi düşünce eksenim içerisinde durmaya çalışacağım.
Kendi düşüncem dedim; çünkü ben, sol ve liberal görüşün kadına baktığı yerden bakmıyorum!
-Doğum hızı nasıl artar?
Doğum hızının düşmesinin nedenleri nelerse doğum hızının artırılması da o nedenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Çok büyük manevi bunalımlar yaşasak da bizim gibi Müslüman toplumlarda evlilik dışı çocuk doğurma hoş karşılanmadığı için çocuk doğumu için evlilik gerekmektedir.
Maalesef ülkemizde her geçen yıl evlilikler azalmakta, evlilik dışı yaşam yaygınlaşmakta, evlilik yaşı yükselmekte en vahimi de boşanmalar felaket düzeyinde artış göstermektedir.
Buna mukabil gereksiz masraflarla evlilikler zorlaştırılmakta ve kimse de bu durumun üzerinde durmamaktadır.
Bunlar doğum hızının genel sebeplerini teşkil etmekle birlikte özel sebepleri de vardır.
Mesela, üniversitelerin yaygınlaştırılmasının sonucu oluşan yığınla üniversiteli işsizlerin çoğalması,
-İşi olmayan kişi nasıl evlenip evinin geçimini sağlayabilir?
Düzensiz kadın istihdamının sonucu oluşan erkek işsizlik oranı normal sınırların üzerine çıkmış durumdadır.
Kadının yapısı gereği gelişi güzel işlerde çalıştırılması hem kadın açısından hem de toplum açısından telafisi zor zararlara yol açabilir.
Ayrıca, ülkeyi yönetenler kadın istihdamını artırmak yerine erkek istihdamının artırılması çarelerine bakılmalıdırlar.
Eşi çalışmayan çalışanlara eş ve çocuk yardımı teşvik edici düzeylere çıkarılmalıdır.
Söyleyeceklerimin onda birini bile yazamadım; ancak, doğum hızının düşmesinin önüne geçilmemesi sıradan geçiştirilecek bir sorun değildir, benden söylemesi!