Hatırlanacağı üzere EL-AKSA Platformu dönem sözcüsü Eğitim Bir Sen’in Elazığ temsilcisi İbrahim Bahşi’nin önderliğinde birtakım STK’ların düzenledikleri “Şehadet Gecesi” 15 Şubat 2025 tarihinde Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleşmişti. Amacı Gazze’deki dramı telin etmek olan bu geceye Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait ve bölücülerin fotoğraflarının gölgesi düşmüştü. Anlayamamış sormuştum: “Ne işi var Türkiye Cumhuriyeti’ne başkaldıran bir asinin fotoğrafının Gazze soykırımını anlatan Şehadet Gecesi’nde? Devlete isyan eden, kan döken, kardeşi kardeşe düşman eden Türkiye Cumhuriyeti tarafından yargılanan ve gerekli cezaya çarptırılan Şeyh Sait’in ne ilgisi vardı Gazze için düzenlenen bu anlamlı gecede?
Merakımı bir arkadaş giderdi. “Hoca’m, biliyorsun, bu yıl Şeyh Sait İsyanının 100 yılı…” Vallahi düşünememiştim! Demek ben unutmuşum; ama Cumhuriyet düşmanları unutmamışlar Şeyh Saitlerini. Yüz yıl sonra Türkiye Cumhuriyet’ini bölmek, Türk birliğini yıkmak isteyenler, bu amaçlarının arkasında olduklarını bir biçimde ifade etmişlerdi. Elbette Elazığ gibi Cumhuriyet’in değerlerine bağlı ve bu konuda hassas olan bir ilde bu amaçlarını açık ve aleni olarak ifade edemezlerdi. Elazığ’da bir bulvara, Şeyh Sait Bulvarı ismini verme gibi bir girişim için henüz çok erkendi. Ancak insan olan herkesi derinden yaralayan Siyonist Yahudilerin Gazze’de giriştikleri soykırım gibi bir dramın arkasına gizlenerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne olan kinlerini Şeyh Sait ve isyancıların resimlerini asarak ifade edebilirlerdi ki bunu da yapıyorlardı, yaptılar.
Beni üzen taraf bir öğretmen kuruluşunun bu meşum olayda yer almasıydı. Şahadet Gecesi adı altında Şeyh Sait’in posterlerinin gölgesinde Türkiye Cumhuriyeti’nden maaş alan onun her türlü imkânlarından sonuna kadar yararlananların dönüp de yemek yedikleri çanağa pislemeleri affedilmeyecek bir hataydı. Peki, Elazığ, bu meşum olaya gerekli tepkiyi gösterdi mi? Hayır! Baktım, bekledim; “devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağını beyanla Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek üzere Türk Milleti ve tarih huzurunda, namus ve şerefi üzerine ant içenlerden bir tepki olur mu?”, diye. Yoktu!
Arka planda Şeyh Sait’e bağlılıklarını ifade etme düşüncesi yatan bu gayri samimi toplantıya iştirak etmeyen STK’lar bir tepki gösterdiler mi? Hayır! Devletin tepkisi? Yok! Halkın tepkisi? Yok! Elazığ Türk Ocağı’ndan yükselen gür ses, olmazsa, Kanal 23 ve Fırat TV bu bildiriyi vermezse, bizler de Cumhuriyet düşmanlarının Gazze katliamını bahane ederek Şeyh Sait’in kutsandığını öğrenemeyecektik. Elbette Türk Ocağı bu tepkisinde yalnız değildi. Elazığ Şehir Meclisi dönem sözcüsü Mevlüt Eflatun: “İlimizde faaliyet gösteren birçok sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek oluşturduğu bir platformun düzenlemiş olduğu bir etkinliğin tanıtım afişinde dönemin mahkemelerince yargılanarak yüce Türk devletine isyan ettikleri sabit görülmüş kişilerin de fotoğraflarının bulunmasının kabulü mümkün değildir. Yüce Türk milleti ve O’nun binlerce yıllık tarihinin son halkası yüce Türk devleti ile inatlaşmanın ne demek olduğunu hâlâ daha anlayamamış olan bu kişilerin hatalarından dönmelerini umut ediyor ve bu gafil davranışlarını şiddetle kınıyoruz.”, diyerek yapılanları kınıyordu. “Yeterli miydi?” Değildi!
Biz yine tarihe not düşülsün düşüncesi ile yazımızı, Türk Ocağı’nın resmi internet sitesinden aldığımız bir beyanatla bitirelim: “Konferans yapan "seküler" bölücüler bir yandan, çalıştay düzenleyen din istismarcısı bölücüler öbür yandan Cumhuriyet ve üniter ulus devlet düşmanlıklarını kusuyorlar. Birilerinin hedefi; millî devleti ve üniter yapıyı ortadan kaldırmak, Türk Milleti’nin siyasî egemenliğine ve devlet dili Türkçeye ortak icat etmek ise bilinsin ki, Türk milleti buna asla geçit vermeyecektir. Egemenlik, kayıtsız şartsız Türk milletinindir. Hepimiz bir gün toprak olacağız ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Yürekten bu görüşe katılıyor bu görüş sahiplerini bir defa daha kutluyoruz.