Kübrevi tarikatı, Sultan Yıldırım Bayezid Han’ın damadı Buharalı Emir sultan hazretleri ve halifeleri ile Bursa yöresinde 16. yy a kadar hayatiyetini sürdürmüştür.
Kübrevi tarikatı, Sultan Yıldırım Bayezid Han'ın damadı Buharalı Emir sultan hazretleri ve halifeleri ile Bursa yöresinde 16. yy a kadar hayatiyetini sürdürmüştür. Tasavvuf tarihinin iki önemli şahsiyeti Ahmed Yesevî ve Abdülkadir Geylani'den sonra tarihi oluş içinde Türk İslam dünyasının tanıdığı ikinci büyük mutasavvıf Necmeddin Kübra olmuştur.
Abdulkadir Geylani'nin, Kadiriye ve Nakşibendiyye yollarının büyüklerinin verdiği eserler genel olarak Arapça ve Farsça eserlerdir. Ancak ehl-i sünnet İran ekolü edebiyat ve siyaset dilinde üstünlük sağlayınca sonraki nesiller Farsça, Arapça ve Türkçe eserlerde vermeye başlamıştır. O zaman hakim olan unsurlar İran ve ayrıca Araplarla beraber islamın fütuhatlarla genişlemesi ve kuranın ve peygamberin dilinin Arapça olması bilim dilinin de bu iki dil üzerinden kurgulanması ile birlikte bu iki dil yoğun şekilde devlet bürokrasisinde o zaman ki medresler ve tekkelerde kullanıldığından yaygın bir halde gelmiş oldu. Turan illerine İslamın nüfuzu Türklerin hızlı bir şekilde İslamlaşması ve Arap ve İran ilim ve medeniyetinin Türklerle birlikteliğinden Türkler tarafından bambaşka bir anlayışla Tasavvufi bir anlayış ve yaşantı ortaya konmuştur. Doğal olarak Tasavvufla ilgilenen Türk Erenleri Arapça ve Farsçaya vakıf olup bu iki dili çok iyi kavrayınca kendi topluluklarını irşad ve eğitmek için Türkçe eserler yazmaya başladılar. Arapça ve Farşca'dan pek çok eseri halkları ile buluşturdular sade kolay ve basit bir şekilde halka anlattılar. Ahmed Yesevî ekolü ise Türkçe eserleri ile meşhurdur.
Necmeddin Kübra'yı; kaynaklar ve Seyyid-üs Şüheda vel evliya olarak tanımlar. Bu önemli sıfatı almasının ne- deni, Moğol istilasında yurdunu kahramanca savunup şehit olmasından kaynaklanmaktadır. Cengiz Han'ın önderliğini yaptığı Moğollar, Necmeddin Kübra döneminde çevre ülkeleri istila amaçlı dev bir ordu ile askeri alanda yükselişe geçtiler. Miladi 1215 yılında Çin 'i istila ettiler. Kısa bir süre sonra (M.1220) Moğol ordusu yönünü İslam topraklarına çevirdi. Buhara, Semerkant ve Tirmiz şehirleri Moğolların hakimiyetine girdi. Harzemşah Devleti ve İslam'ın ilk Rönesans dönemleri olarak nitelenecek bir medeniyet imha edildi.
Müslüman halk Moğollara teslim olmamış, tarihte eşi- ne az rastlanan bir kahramanlıkla, kendinden kat ve kat üstün olan Moğol ordusuna beş- altı ay direnmiş, ev ev, mahalle mahalle savaş devam etmiştir. Dayanma gücü kalmayan Müslümanları, tarihte bir eşi bulunmayacak türde toplu kıyıma maruz bırakan putperest Moğol ordusu, bu vahşetle de yetinmeyerek, Ceyhun nehrinin su bentlerini açarak tüm şehir su altında bırakılmıştır. Tarihçi İbn-ül Esir, Moğol istilası hakkında şu çarpıcı tespiti yapmaktadır: ' Eğer bir kimse; Allah, Âdem A.S.'a yarattığından bu güne kadar İnsanlık bu kadar sarsılmamıştı diye bir ifade kullansa, doğru söylemiş olur. Çünkü tarih bu felakete benzer bir olay kaydetmemiştir. Tarihçi Hodgson felaketi şu sözleri ile özetler: 'Kim ne derse desin, böylesi bir yıkım ve tahrip, ölüm asla daha önce hiç vaki olmamıştır.' Moğol istilası ile birlikte Orta Asya bölgesinde katledilen Müslüman sayısı 700 bin olarak ifade edilir. İslam medeniyetinin Rönesansı olan bu bölgede kurulan devasa kütüphaneler, yeryüzünün en büyük kitap rezervini oluşturmuştu… Dönemin büyük ilim merkezlerinden Merv şehrinde On büyük vakıf kütüphanesi vardı.
Moğolların tahrip ettiği ve yaktığı kütüphanelerden kaçırdığı kitapları bir mağaraya saklayan Nasireddin Tûsî; Daha sonra 400 bin ciltlik bir kütüphane ve rasathane kurması, o devir için nasıl bir ilim ve kültür birikimi olduğunu belirler… Yıkımdan kaçırılan kitap bu kadarsa imha edilenler ne kadardı sorusu önemlidir…