NE OLUYOR? NEREYE GİDİYORUZ?
Gün gün artan bir büyük hızla boğulmamız mukadder bir girdaba yuvarlanıyoruz. Ülkemizde suç türleri ve oranları akıl almaz boyutlara ulaştı. Suçluları istihdam edecek cezaevleri yetersiz kaldı. Ha bire hem de törenlerle yenilerini açıyoruz, marifetmiş gibi.
Cinayet, cinnet, intihar; diş bileme, kin, küfür, öfke; hırsızlık, dolandırıcılık, vurgun, soygun; fuhuş, cinsel istismar… Türk toplumu içten içe çöküyor veya bilinerek istenilerek çökertiliyor. Çürümüşlük, kokuşmuşluk tavan yaptı. Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel basında bir büyük aile dramı yaşanmasın. Gün geçmiyor ki bir cinayet işlenmesin. Toplumumuzun temel taşı olan aile birliği dağılıyor, boşanmaların ardı arkası kesilmiyor. Türkiye İstatistik Kurumu(TUİK) verilerine göre 2016 yılında 126 bin 164 boşanma gerçekleşmiş. Yine gün geçmiyor ki boşanma sonunda ailenin gülü masum çocuklardan birinin veya bir kaçının daha boynu bükülmesin.
24 Aralık 2017 Pazar günü oturdum ülkemizde son bir haftada meydana gelen cinayetlerle birlikte görülmekte olan cinayet davaların özüne bakayım dedim. Aman Allah’ım! Kanı donuyor insanın. Ne oldu benim “yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven Yunus gönüllü insanlarıma? Ne oldu sevgiyi baş tacı yapan memleketime? Ne oldu Ahmet Yesevi ruhuna, Mevlana’nın hoşgörüsüne? Ne oldu Hac-ı Bektaşi Veli’nin “incinsen de incitme” diyen diline? Nerede benim “insanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefem? Nerede benim Sarı Saltıklarım? Nerede insanı eşrefi mahlûkat gören dinim? Nerede benim kendini unutup da başkalarının yarasını sarmak üzere uzanan elim? Bir bakın Allah aşkına son birkaç günde meydana gelen olaylara:
Antalya’nın Konyaaltı ilçesinde bir restoranda işten çıkartıldığı için patronu ve 2 çalışanı öldürüp intihar etti.
Adana’da 28 yaşındaki Gamze İlhan, tartıştığı resmi nikâhsız eşi Soner U. tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Kayseri'de 12 yaşındaki hiperaktif oğlunu 1 metrelik urganla boğarak öldüren engelli baba, ilk kez hâkim karşısına çıktı. Sanık, “Öz oğlumu 1 metrelik urganla boğazını sıkarak öldürdüm. Oğlumu öldürdüm ama kendimi çok uğraşmama rağmen öldüremedim. Bileklerimi kestim” sözleri kan dondurdu. Ölen çocuğun annesi ise duruşmada sanık olan eşinden şikâyetçi olmadığını söyledi.
Kastamonu'da 5 kişilik ailenin hırsızlar tarafından vahşice öldürülmelerinin ardından bir hırsız vahşeti de Zonguldak'tan geldi.
Antalya’da babasının, annesiyle birlikte öldürdüğü Esra Özen’in, üniversite sınavında ilk iki bine girdiği, matematik olimpiyatlarına davet edildiği öğrenildi.
Kocaeli’nde iki çocuk annesi kadın, gece eve aldığını dostuna, uyuyan kocasını öldürttü. Cesedi battaniyeye sararak Yalova’da gömen iki zanlı, polisin sıkı takibi neticesi yakalandı.
İzmir/Ödemiş İlçesi Anadolu Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen makamında pompalı tüfekle öğrencisi tarafından öldürüldü. Katilin babası; "Oğluma değil okul müdürüne üzüldüm.”, dedi.
İzmir'in Konak ilçesinde, annesi Serap Topuzoğlu’yu baltayla öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Sertan Topuzoğlu’nun yargılanmasına başlandı. Sertan Topuzoğlu duruşmadaki ifadesinde, "Annemi öldürmem gerektiğini düşündüm. Baltayla kafasına vurdum. Öldüğünden emin olmak için kafasının çatladığı yere baltanın sapını soktum. Daha sonra ses çıkarmasın diye çamaşır mandalını burnuna taktım. Üzerimi değiştirip çıktım" dedi.
Liste uzayıp gidiyor. Ne oluyor arkadaş! Nereye gidiyoruz?
Dikkat edin, bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaştıkça yalnızlaşıyoruz. Sevgi, saygı hoşgörü ve yardımlaşma; komşuluk, aile ve akraba ilişkileri; sabır, şükür, ahde vefa gibi kavramlar yerlerini; bene, bencilliğe, neme lazımcılığa, adam sendeciliğe terk ettikçe kendimize biri birimize yabancılaşıyoruz. Toplumumuza, milli benliğimize, bize ruh ve mana kazandıran dini, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkıp onları yaşamadıkça, yaşatmadıkça da vahşileşiyoruz.
Cinnet toplumu olmamız ramak kaldı. Öncelikle devlet, devleti yönetenler, iktidarı ile muhalefeti ile siyaset ağzını bir tarafa bırakarak bu gidişe dur demeli, adaletin ivedilikle tesis edilmesi için çare aramalı, çare üretmelidir. Herkesin kendi adaletini kendince oluşturduğu toplumlarda ne devlet kalır ne de millet varlığını sürdürebilir. Yazboz tahtası haline getirilen mevcut eğitim sistemi ile dört beş çeldirici arasında doğruyu bulanı ödüllendiren sınav maratonuyla bir yere varmamız mümkün değildir. Ülkenin eğitimcileri, sosyologları, psikologları, din adamları, toplum önderler ellerini vicdanlarına koymalı, yüreklerini bu yola serip korkmadan, çekinmeden bir büyük eğitim seferberliği başlatması için gerekeni ve gereğini yapmalıdırlar.
Vallahi bu gidişin sonu hüsrandır, sonu izmihlaldir. Neme lazımcılık, daha fazla karanlığa davetiye çıkarmaktır. Silkinip kendimize gelmemiz gerekmektedir.
Hadi Önal/ 24 Aralık 2017/ Elazığ