“Ne iş yapıyorsun?”, dedim. “Kaynakçıyım” dedi. Bir dost vasıtasıyla tanışmıştım. Güvenilir biriydi.
'Ne iş yapıyorsun?', dedim.
'Kaynakçıyım' dedi.
Bir dost vasıtasıyla tanışmıştım.
Güvenilir biriydi.
'Makine çalışınca, arızası varsa hemen anlarım' diye, ilave etti.
Dedim ki, 'Şayet bu dediklerinizi realize edebiliyorsanız, siz aranılan bir elemansınız'.
Akıllı patron personeline sahip çıkar/çıkmalıdır.
'Ne kadar ücret alıyorsunuz?' diye sordum.
'20 bin lira civarında ücret alıyorum' dedi.
'Olmaz, olamaz, olamamalı' dedim.
'Teknik bir elemanın ücreti bundan daha yüksek olmalıdır', dedim.
Son 15-20 yıldır sanayide teknik eleman aranıyor ve bulunamıyor.
Ayrıca güvenilir olması isteniyor.
Çalışan personelinin hakkını vermeyen işveren sadece işçinin alın terini çalmakla kalmaz ayrıca sermayesini de 'kediye yükler'.
Çalışanının hakkını vermeyen patronun iş yeri 'sürdürülebilir' olmaz.
Hatırlamak lazımdır ki, bir fabrikada, işyerinde ve atelyede çalışan o işyerini temsil eder, patron değil.
Müşteri ile yüz yüze muhatap olan çalışandır, patron değil.
Müşteri velinimettir, unutulmamalı.
'Velinimet' demek hem 'veli' hem de 'nimet' demektir.
'Veli' takip eden demektir. Yani hem kazanca sebep olur bu yönüyle 'nimettir' hem de 'takip eden', 'yalnız bırakmayan' ve dost anlamındadır.
Müşteriye 'para gözüyle bakan işletmeler para kazanır fakat bu sürdürülebilir' olamaz.
Bizim medeniyetimiz alış-verişi 'para kazanmak' üzerine kurmaz.
Para kazanmak bir sonuçtur, esas olan sosyal olmak ve insanî olmaktır.
Müşterinin ihtiyacını karşılayabiliyorsa ve ayrıca müşteriye karşı mütebessim ise;
O işyeri her daim kazanır.
Hem para kazanır hem de müşteri kazanır.
Para kazanmak sonuçtur ve asla maksat değildir ve olamaz, olmamalı.
Firmalarımız para kazanmayı kendilerine hedef olarak seçiyorlarsa, o firma para kazanır ama insan kazanamaz.
İnsan kazanılmalı, ideal olan budur.
Ülkemizde 'arayan' ile 'aranan' arasında bir iletişim kopukluğu olduğu maalesef bir gerçek.
Bu hususta köprü olabilirsek ne mutlu bize.