Müstensih çizgilerin hayat bulduğu yer işte burası Topkapı Sarayı (II)

Abone Ol

Divan meydanından, birûn’a geçiş yapan,  saadet kapısı adı da verilen bab-ı sâde kapısı İmparatorluğun en önemli kapılarından biridir.  Cülus törenlerinin, bayramlaşma törenlerinin yapıldığı bu kapı Fatih sultan Mehmed Han döneminden beridir tören kapısı olarak süre gelmiştir. Kapının yapısı Edirne sarayının kapısını anımsattığından fatih dönemine atfedilmesi de pek mümkündür  

Sernakkaşlar tarafından saz yolu üslubu ile yapılan “Peri Kızı” tasvirleri hediye edilirdi. 

Değerli taşlarla minelenmiş ince işçiliklerle benzenmiş bir taht ve Maraş işi dediğimiz altın ile sırma seraser kumaşlarından oluşan taht örtüsü bab-ı sâde kapısının önüne getirilirdi. Burada törenler başlar, şehzadeler sultanlık için bu kapıdan tahtın bulunduğu bab-ı sade kapısına gelir ve burada sultanlık biat’ı yapılırdı. Ayrıca bayramlaşma törenlerinin de yapıldığı bu kapı son bayramlaşma törenlerinin de Sultan Abdülaziz Han’ın sultanlığının ilk evrelerinde son bulmuştur. Bu kapının önüne kurulan bayram tahtı ve saray ricali ile bayramlaşma yapan sultan kıymetli hediyeler alır, ondan daha değerli kıymette hediyeler ihsan ederdi. Yine bir gün kanuni sultan Süleyman için kurulan bayram taht, sarayın Birûn teşkilatından ehli hiref sanatçılar birliğinden sernakkaş veli can’ın sultan için hazırladığı saz yolu üslubunda peri kızı tasvirlerini sunduğunu biliyoruz. Bu hediyenin karşılığında sultan ise kıymetli taşlarla bezenmiş değerli eşyaları ihsan ederdi ve yine son kez şehzadelikten, sultanlık için cülus tahtı bu defa Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han için hazırlanmıştı. İlk kez Sultan I. Abdülhamit Han zamanında yenilenen kapı son kez de Sultan Abdülaziz Han zamanında restore edilmiştir. Bab-ı sade kapısının sayvanında barok üslubunda rokoko izlerini görmekteyiz sayvanın tam orta kısmında yukardan aşağı doğru sarkıtılan bir âlem vardır. Kapının üzerinde yer alan Besleme-i şerife Sultan II. Mahmud Han’a aittir.  Kapı kemerinin kilit taşının üzerinde hattat Mustafa Râkım Efendi tarafından çekilmiş Sultan II. Mahmud Han’ın tuğrası bulunmaktadır. 19. Yüzyılın başlarında sağlı ve sollu kapı duvarlarında büyük duvar tasvirlerine yer verilmiştir bu tasvirde 22 sütunlu avrupaî tarzda saray bahçesi, bahçenin ortasında bir fıskiye resmedilmiştir bugün günümüze ulaşamayan sarayın eşsiz iz düşümlerinden yalnızca bir tanesidir.   

Birûn bölümünde bulunan arz odası, bab-ı sade kapısının hemen önündedir bunun sebebi de padişahın mahremiyetine açılan özel alan olmasından ötürü önünde perde görevi görmesidir bundan sonraki III. Avlu padişah’ın izn-i şâhâneleri olmaksızın girilemeyecek kadar kutsiyet addedilen bir bölümdür. Bu bölümde çalışan saray görevlileri sarayda görev yaptıkları bölümlere her gün saray dışındaki evlerinden gelirlerdi çalışma saatlerini tamamladıktan sonra yine saray dışında ki evlerine geri dönerlerdi. Hattatlar, Nakkaşlar, Kuyumcular, Çamaşırcılar, terziler, ekmekçiler, aşçılar, hekimler, göz hekimleri, sakalar vsvs bu bölümü oluşturan teşkilatlardandır. 

Türk İslam sanatlarımızı Saray sanatları olarak adlandırmamız oldukça mümkündür. 

Enderun Avlusu bendenizde geleneksel Türk İslam sanatları ile tanıştığı ve Tezhip sanatımızla meşguliyet kazandığı en kıymete şayan yerdir. Sanatlarımızın ana yurdu vatanı saray sanatları olmasının en bahtiyar edici övünç özelliğidir. Fatih Sultan Mehmed Han sarayı inşa ederken nakkaşlar için de özel odalar vererek sarayın içinde teşkilatlanmasına zemin hazırlamıştır. Sarayda çok çeşitli kültürlerde yetişen onca sanatkâr burada sanatlarını icracı olmuşlardır. Türk İslam sanatlarımızı saray sanatları olarak adlandırabilmemiz oldukça mümkündür. Hükümdarın yakın temaslarla besleyip büyüttüğü ve şahlanma dönemlerini yürüttüğü hepimizin malumudur. Çinicilikten, güzel yazıya, tezhipten, kalemkârlığa, terzicilikten, kuyumculuğa, edirnekâriden, hakkakçılığa uzunca bir serüvenin oluşuma zemin hazırlamıştır. Asude mekânda aslına bakarsanız sarayları Ümmet için yapmıştır.  

En büyük saraylar ümmet için yapılmıştır. 

Süleymaniye Cami ve Külliyesinden, bir Eyüp sultan camii ve külliyesinden, bir Selimiye Cami ve külliyesinden, bir sultan Ahmet cami ve külliyesinden daha büyük kubbeli, daha ihtişamlı daha nakışları gösterişli, çinileri eşsiz, kapıları işlemeli, pencere revzenleri renk cümbüşlü, alttan ısıtma sistemli ben göremedim. Manevi ekseriyetimizin mekânları en büyük saraylardı elbette. İnsanlığın acısında, sevincinde, rabbine koştuğu asude mekânlardı en ihtişamlı saraylar.  

Ümmet şümulünde Enderun’u sayılabilecek mektepler, medreseler, aşevleri, şifahaneler, hamamlar, saat kuleleri ve meydan çeşmeleri yapan o hükümdarlarda yine ait oldukları yerde ümmet saraylarının avlularına defnettirerek sonsuzluğa yola çıkmışlardır. Tüm bunların yanı sıra Topkapı sarayı daha mütevazı, daha sade daha yaşanılası ihtiyaçları karşılamak aruzsu ile yapılan büyük ama minimalist bir yapıdır. Onu olumlu ve vazgeçilmez kılan tek şey yaşanmışlıkları, emanetleri, hatıraları ve yetiştirdiği tarihe damga vuran isimleridir. 

Sultan Üçüncü Ahmet Han Kütüphanesi 

Kütüphane-i Enderun-î Hümayun olarak ta bilinen, Sultan III. Ahmet Han tarafından sarayda dağınık halde bulunan kitapları belirli bir noktada saklamak niyetiyle imar ettirilmiştir. Daha önceleri sultan II. Selim Han zamanında mimar Sinan ağa’ya inşa ettirilen havuzlu köşkün temelleri üzerine yapılmıştır. 

Yapının içindeki kitapların rutubet ve nemden zarar görmemesi için yüksek bir zemin üzerine mermer paletlerle inşa edilmiştir. Giriş kapısının hemen karşısında ki sütunlu bölümde huzur dersleri adı altında hadis-i şerif okumaları yapılmaktaydı kütüphanenin tavan süslemeleri mimari ana hatlara sağdık kalınarak tezyin edilmiştir. Lale devrinin sanata yansıyan eşsiz güzelliklerinden kütüphane bezemeleri de nasibini almıştır malakâri adını verdiğimiz kabartmalı tavan tezyinatı lale devri döneminin sanat anlayışını olan bitki özlü motiflerini, vazo içinde tasarlayarak ederek Şukufeciliği kubbe süslemelerinin yansıması olarak da görebilmekteyiz. 16. Yy Sır altı tekniği ile yapılan İznik çinilerinin mavi ve beyaz renklerinde tasarlanan ve İmparatorluğun simgesi olan lotus Rumi motiflerinin eşsiz güzellikleri yine burada da gözler önüne serilmektedir. 

Kitapların bakım ve onarımı konusunda ihtimam gösterildiği bu mekânda çok fazla dilde yazılmış ender sayılabilecek ve hatta beklide benzeri yok denecek kadar geniş bir kitap arşivinin olması Sultan III. Ahmet han’ın kitaplara düşkünlüğünün de bir göstergesi olmuştur adeta. Kütüphanenin merdiven revaklarını kapatan camekânları 20.yy başlarında kaldırılmış olsa da eski kullanıldığı camekânlı hali yinede meraklarımızı cezp etmektedir. 

Vesselam