Mukabele

Abone Ol

MUKABELE Ramazan aylarının bize en yakın kavramlarından biridir.

Öteden beri babalarımız, annelerimiz hususiyle bu ay mukabeleye gider. Hepimizin buna ilişkin yaşanmışlığı, hatıraları veya gözlemleri vardır.

Mukabele iki şeyi birbiriyle karşılaştırmaktır. Mukabele etmektir.

Geleneğimizde üç aylarda ama özellikle Ramazan aylarında camilerde mukabele olur. Mescitler bunun için özellikle öğle veya ikindi namazları öncesinde dolar. Evlerde de yapılır.

Okuyan hafızı takip ederek hatim indirme geleneğine bu ad verilmiştir ve kültürümüzde önemsenen Ramazan ayının simgelerinden biridir ve hâlen sürdürülür.

MUKABELE kaynağını Cebrail Aleyhisselam’ın Ramazan aylarında her gece Kur’an-ı Kerim’i Fahr-i Kâinat Efendimize okuması ve Efendimizin de buna mukabele etmesinden alır. Hatta bu işin Efendimizin göçüşünden önceki sene iki kez tekrar edildiği bilinir.

Yüce kitabımızın bu ay nazil olmaya başlaması mukabele geleneğinin yaygınlaşmasında etkin olmuştur.

MUKABELE geleneğinin yaygınlaşıp kökleşmesinde elbette başka sebeplerde vardır. Bunlardan birisi Kur’an-ı Kerim’i kusursuz okuyan birinden dinleyip takip ederek yani mukabelede bulunarak hatasız okuma arzusudur. Ayrıca Kur’an’ı dinlemek güzel eylemlerden, ibadetten sayılmıştır.

Sevgili Peygamberimizin güzel okuyan ashaptan Kur’an dinlediği aktarılmıştır. Camilerde Ramazan dışında da mihrapta okunması ve cemaatin dinlemesi bu bilgiye dayanır.

CAMİLERİN dışında dergahlarda, zaviyelerde, mektep ve medreselerde de sürdürülen mukabele okuma geleneği hâlen İstanbul’da Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Saâdet Dairesi’nde günün hemen her saatinde sürdürülmektedir.

Osmanlı döneminde namazlardan önce bir cüz okumakla görevlendirilen ve kendilerine “Cüzhan” denilen insanlar vardı. Bu gelenek modern zamanlarda da sürdürülmektedir. Radyolarda ve televizyonlarda mukabele okunmaktadır. Hatta bu iş için hafızlar tarafından doldurulan kasetler ve YouTube kanalları mevcuttur.

MUKABELE kavramı bunlarla sınırlanabilir mi peki? Hayır, asla sınırlanamaz.

Rabbimizin yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizlere buyrukları vardır.

Biz inanmışlar bu emirlere itaat ile cevap vermediğimiz müddetçe gerçek anlamda bir mukabele söz konusu olmayacaktır. Müminler olarak vahyin her emrine “Baş üstüne” diyerek gereğini ifa etmediğimiz sürece hakiki anlamda bir mukabelede bulunmuş olmayacağız.

KUR’AN-I KERİM’İ anlayarak okuma konusunda nasıl bir mukabelemiz var örneğin…

Şirk pisliğine bulaşmama ve tevhit üzere olma hususunda emre uyarak mukabele edebiliyor muyuz?

Duruma göre davranmak şeklinde tarif edebileceğimiz münafıklardan olmama, iki yüzlü davranmama, bunun en belirgin niteliklerden olan yalandan uzak durma emrini tam olarak yüklenebildik mi?

Namaz emrine hakkını vererek karşılık verebiliyor muyuz? Allah’tan başkasına eğilip bükülmeme meselesinde, şerrin karşısında dik durma konusunda mukabele başarımız hangi seviyede?

İnfak, zekât ve sadaka emirleri hususunda mukabele durumumuz nedir?

Rahman ve rahim olan Rabbimizin bu esmalarını hayatımızın akışı içerisinde nerelere ne kadar oturtup mukabele edebildiğimizi derinden derine düşünme vakti değil mi?

ŞÜKÜR konusunda nasıl bir mukabele içindeyiz mesela?

Allah’ın bize lütfettiği nimetleri görme, kavrama ve ardından şükretme meselesinde kıvam bulmuş bir mukabelemiz var mıdır? Sûre-i Rahman’ı bu açıdan okuduğumuzda sınıfı geçebilecek miyiz? Bizi kabzeden el tutukluğumuz, gönül fakirliğimiz mukabele açısından ne durumda?

EL-KÂBİZ esmasını düşünelim örneğin.

Nefis zaliminin zulmünden kurtulmak anlamına gelen bu esma üzerinden hareket edip vahyin emirlerine uyarak bir karşılık verebildik mi? Nefse mukabele etmek elbette ona karşı gelmek şeklinde olur. Ona kabz olmamak şeklinde açığa çıkar. Olumsuz düşüncelerden sıyrılmak ve hayırlı fiillere ulaşmak açısından Rabbimize olumlu, nefsimize olumsuz mukabelede ne kadar bulunabildik?

Kendimizdeki yanlışı-eksiği vahiyle bulup tanımlayabilmek ve bu esmanın kapsamına girmek için nasıl bir mukabele yöntemi geliştirebildik?

MUKABELE mühimdir.

İnanmışlar olarak bu mübarek ayda Rabbimizin emirlerine ibadet ve itaat, nefsin ve şeytanın çeldirici hileli emirlerine de reddetmek şeklinde karşılık verebildiğimizde gerçek anlamıyla mukabelede bulunmuş olacağız.

Bunu başaramadığımızda yine gelenek olarak hatim mukabelesi yapmış olacağız ama esas buradan verilmek istenen mesaj olan hakikatli bir kulluk mukabelesi yapmaktan mahrum kalacağız.

Ve kabız demek olan daralma, sıkılma, stres, kaygı ve korkularla çevrili bir yaşama mahkûm olacağız.

Gelin Kur’an-ı Kerim’i mukabele şeklinde okuduğumuz kadar O’nun emirlerine de itaat ile mukabele edelim ve lütfedilen ömür sermayesini şükür ve huzur üzere kullanalım.

Ya Selam!