Durmak yok, yatırım yoluna devam. Ülkemizin kalkınmışlığının ölçüsü imar-iskan yatırımlarına muhalefetten beton ekonomisi aşağılaması geliyor ama halk duymuyor hiç. Bu eser üretme hizmetlerini hep takdir etti, ediyor.
Durmak yok, yatırım yoluna devam. Ülkemizin kalkınmışlığının ölçüsü imar-iskan yatırımlarına muhalefetten beton ekonomisi aşağılaması geliyor ama halk duymuyor hiç. Bu eser üretme hizmetlerini hep takdir etti, ediyor. Millet bahçeleri, kent inşaat yatırımlarındaki dikey mimarî anlayışından dönüşün de işareti gibi. Selçuk Bayraktar öncülüğündeki Savunma Sanayi atılımları ve gençliğe çağla yarışma ruhu veren teknoloji eğitimleri de takdire şayan. Kıymeti iyi anlaşılan sağlık yatırımları da sürüyor.
Sorun ne? Çok vergi ve geçim derdi. Sessiz çoğunluğun verdiği kırmızı alarm işte bu! İlk belirtisi büyük hatayla tekrarına rağmen kaybedilen İstanbul seçimleriydi. Merhum Alpaslan Türkeş'in zihnime kazınmış bir sözü var: Türk milleti açlığa, susuzluğa, her türlüğü yoksulluğa katlanabilir ama aşağılanmaya asla! Buna hükmedilmezliğini de eklemek isterim. M. Akif'in 'Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum.' sözüyle çok güzel vurgulanmıştır bu gerçek.
Vergi boğacak, geçim derdi boydan aşacak; işsizlik, Fox Tv.ye her akşam haberinde İşkur önündeki kuyrukları görüntületecek kadar artacak, işsiz kaldığını öğrenen vatandaş kalp krizinden gitti haberi bütün Tv.lerden izlenecek. Kaç aydır da biz bize yeteriz Türkiye'm sloganıyla 10 TL. sms yardımı istenecek. Seçime giderken imara aykırı yapılara sadece beyana dayalı yapı kayıt belgesi veriyoruz denecek. Üstelik imara aykırı inşaatı olmayanı da sen de yap diye teşvik edercesine 3 kez arka arkaya kayıt belgesi alma hakkı uzatılacak. İş, kayıtlara geçme aşamasına gelince de komisyonlar kurulacak, vatandaşın ödediği barış kayıtları usulsüz bulunacak, eğitim yerine cezalar yağdırılacak, yıkımlar getirilerek millî servetin heba olmasına neden olunacak. 'Usulü başvuru sırasında niye kontrol etmedin, hazineye para toplamak için vatandaşına tuzak mı kurdun?' dedirtilecek halka. Sonra da Tv. lerde ihtiyaç hisseden herkesin arkasında Türk devleti ve onun hazinesi var diye kamu spotu yayınlanacak!
Bunlar olurken de Cumhurbaşkanlığına başta eski vekiller olmak üzere siyaseten yakın tanıdıklar, ek maaşlar alsınlar diye başdanışmanlığa, kurullara falan atanacak; üstelik ikinci maaşlarından vergi kesilmemesi kararnamesi yayınlanacak. Millet kaldırabilir mi bunu? Her yoksulluğa, acıya, hatta en doğal hak hayatlar kaybetmeye katlanabilen, dininde ve kültüründe komşusu açken tok yatan bizden değil anlayışına sahip milletin hazmedemediği işte bu koronadan beter ayrıcalıklar, haksızlıklar virüsü. Zaten maaşlı yol arkadaşları danışmanlığı ikinci maaşla mı yapmalı Allah aşkına? Onlara bu ayrıcalık tanınırken geçin derdi çeken millet aşağılanmış, umursanmamış, hiçe sayılmış olmuyor mu? Tasada ortak değil miydik?
25.Dönemde 6 binden fazla aday adayı vardı. O dönemde STK temayülünü de bir ilk olarak Ak Parti yapmıştı. Aday olabilen olamayan herkes sahadaydı. Neydi o coşku, o inanç? Halkla iletişim adına ilk olarak Bimer, daha sonra Cimer kuran liderin uzun süren iktidarında bu iletişimin kopması, dar bir kadronun etkisine girmesi ne acı! Meraktayım, o kadrolara az-çok taraftarı olan binlerce aday adayından kaç kişi ulaşabilmiştir de daha önce oy istediği insanların dertlerini arz edebilmiştir acaba?
Millet adamlığı herkese eşit mesafede olmayı gerektirmez mi? Nasıl kazanılmıştı bu unvan milletten? Kamuda israf olmayacaktı; milletvekilleri bile lojmanda oturmayacak, halkla iç içe yaşayacak, model olacaktı herkese. Başbakan da modeldi. Keçiören'de kirada oturuyordu. İmar ve inşa edilecekti ülke baştan başa, herkes ev sahibi olsun diye konut seferberliği başlatılmıştı. Fitneyle haince kumpaslara, sokak olaylarına, kalkışmalara, dış düşmanlıklara dirayetle direnilmiş ne destanlar yazılmıştı!
Bunca hizmet ve mücadelenin ardından yeni yol arkadaşları da edinilebimişken çok önemli görevler de verilmiş bazı yol arkadaşlarından ve kalkındırılması gereken halktan kopmak neden ve nasıl oldu? Yol arkadaşı bildiğim çok kanaat önderinden duydum bu soruyu. Cimere yansımıyor mu bu köşeye yansıyan milletin hak özlemi? Aç kalalım, çile çekelim, ölelim…ama haksızlık olmasın diyen halkın bu özlemini, adının ilk sözcüğü adalet olan partinin yönetim kadrosu duymalı ardık. Acile girdi.
Daha önce yazdım, tekrarlıyorum: Millet, adamından acilen Gelir Adaleti Kanunu (GELİRAK) çıkarma girişimiyle Hak Destanı yazmasını bekliyor. Araştırmacı Yazar Abdullah Çiftçi, artık kapitalist dünyada devletsen ya iş ver ya maaş sloganlı tepkiler yükselecek diyor. İslamın başa itaat ilkesi de adalet ve liyakate bağlanmıştır. Tarihte tecrübe de çok. Merhum İnönü de vergiye boğmuştu halkı. ABD'li Irkçı Polisin zavallı zencinin gırtlağına basması gibi geçim derdiyle nefes alamaz hale getirmişti milleti. O kadar ki vergi-ceza yüzünden meyve ağaçlarını kesiyordu millet. Memur ayrıcalıklıydı. Devrin halk şiirlerinde yazılı bu gerçek.
Merhum dürüst Ecevit, Güçlendikçe DSP Halkın Yüzü Gülüyor türküsüyle demokrasicilik oynarken önüne geleni irticadan görevden alıyor, yargılıyorlardı. Diz boyuydu haksızlıklar. Ben de 2001'de idarî haksızlık nasibimi almış, dert yanmaya şahsıma değer verdiğini belli eden genel müdür yardımcısına gitmiştim. O da Millî Eğitim Müdürüne ettiği telefonu kapatınca 'Ne yapalım, parti örgütü böyle istemiş.' demişti. Çaresiz emekli olup Adalet ve Kalkınma dava hareketine katılmıştım umutla.
Benden söylemesi. Milletin acilleşen hak özlemi dillere düşütü gidiyor. Şakası yok. İyi niyet, yüce devletin Külliye'de yükselen itibarı, yollar, raylar, 18 yılda saymakla bitirilemeyecek gözle görülür hizmetler fayda vermez. Vesayet dönemlerinde medya kör karşı taraftı. Millet tercihini propagandayla yıkabildi mi? Şimdi taraf medya var ama halkın güveni yine % 30. Kraldan fazla kralcı olanları var da ciddiye alır mı millet? Hiç sanmıyorum. Tek çare acilen haksız icraatlar çekilmeli halkın gözünün önünden.
2015 aday adaylığım sürecinde söz verdim: Milleti dinliyorum; gözlerim kapalı, kulaklarım sağır değil! 43 yıllık edebiyata dayalı tarih araştırmacılığımın samimiyetini anlamak; dışlamaktan, duymazdan gelmekten zor değil! Tasviye edilmedikçe de girdiğim bu yoldan ayrılası da değilim ama tarihe tanıklık etmek için yazıyorum. Kimse kusura bakmasın, hizmetleri ve doğruları coşkuyla anlattığım gibi yanlışı da dile getirmek gelecek kuşaklara boynumun borcu. Eser olarak da kitaplaşacak bu yazılarım.